Annan Planı sonrasında, KKTC’ye verdiği sözleri çiğneyen iki yüzlü sahtekar BM ve AB, ambargo ve izolasyonları kaldırmadı.
BM Güvenlik Konseyi, ambargolar ve izolasyonun kaldırılması çağrısı yapan Genel Sekreter Annan'ın raporunu görüşmeyerek tozlu raflara kaldırdı. Bizi hala BM iyi niyet misyonu (mission of good offices) içinde tutarak federasyon görüşmeye zorladı.
AB ise, ambargolar ve izolasyonu kaldırmak yerine gözümüzü boyamak, KKTC’nin tanınmasını önlemek ve bizi “Kıbrıs Cumhuriyeti” adlı Rum devleti içindeki "TÜRK TOPLUMU" statüsü ile kendisine bağlı tutarak federasyon görüşmeye zorlamak için hain bir karar aldı.
Bizi, 2003 yılında Rum yönetimi ile yaptığı katılım anlaşmasının 10. Protokolü içinde tutmayı kararlaştırdı..
Bu Protokole göre KKTC toprakları, " tüm Kıbrıs adına AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini uygulayamadığı işgal altındaki AB toprakları" olarak tanımlandı.
Bu topraklarda çözüme kadar AB müktesebatı askıya alındı
Bu topraklarda yaşayan sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti" vatandaşı Türk Toplumu mensupları ( TC kökenli KKTC vatandaşları hariç ) AB vatandaşı sayıldı..
Bu "AB ve KC vatandaşlarına" yardım için de üyesi olan "Kıbrıs Cumhuriyeti " ile müzakere ederek 3 tüzüğü gündeme getirdi. ( KKTC'yi tanımadıkları ve yok saydıkları için bizi muhatap almıyorlar. Bizi Rum devletinin temsil ettiğini kabul ediyorlar)
AB'ın 10. Protokol kapsamında Rum yönetimi ile müzakere ederek yaptığı 3 tüzük şöyle:
1- Doğrudan Ticaret Tüzüğü
Doğrudan Ticaret Tüzüğü, AB ülkeleri ile direk ticaret yapmamızı sağlayacaktı. Ne ki Rum yönetimi ile Yunanistan "DOĞRUDAN TİCARET, KKTC'NİN STATÜSÜNÜ YÜKSELTİR" diyerek şiddetle itiraz edince bize verdiği sözleri pervasızca çiğnemekten çekinmeyen AB, hazırladığı bu tüzüğünü tozlu raflara kaldırdı.
2- Mali Yardım Tüzüğü
AB, Kıbrıs Türklerini, adanın tek meşru devleti olarak gördüğü sözde " Kıbrıs Cumhuriyeti"nin vatandaşı kabul ettiği için, ikinci tüzük olan Mali Yardım Tüzüğü’nün nasıl uygulanacağını ise, bizimle değil Rum yönetimi ile müzakere etti.
KKTC Devletini muhatap kabul etmedi. "KIBRIS CUMHURİYETİ İÇİNDEKİ TÜRK TOPLUMU LİDERİ" sıfatı ile Mehmetali Talat'ın görüşlerini almakla yetindi.
Ne ki aldığı görüşleri de dikkate almadı. Son kararı Rum verdi.
Rum yönetimi, bizim adımıza AB ile yaptığı tüzük müzakeresinde Mali Yardım Tüzüğü'nün uygulanmasını birçok şarta bağladı.
Buna göre Kıbrıs Türklerine 5 yıl için verilmesi öngörülen 350 milyon Euro (yılda 70 milyon Euro) şu kriterlere göre verilecekti:
1- Yardımlar proje bazında verilecek. Müracaatlar KKTC üzerinden yapılmayacak, doğrudan Güney’deki Kıbrıs Cumhuriyeti nezdindeki AB temsilciliğine yapılacak…
2- Desteklenecek projeler Kıbrıs’ın yeniden birleşmesine, federasyona, her iki toplumun da yararlanmasına ve yakınlaşmasına yönelik olacak
3- Desteklenecek projelerde KKTC muhatap alınmayacak, sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin onayı alınacak, son söz "Kıbrıs Cumhuriyeti"nde olacak
4- Desteklenecek projeler 1974 öncesi Rumlara ait olan mülkler üzerinde olmayacak....
5- Desteklenecek projeleri yapacak şirketler TC-KKTC şirketleri; kişiler TC-KKTC vatandaşı olmayacak,. Proje başvuruları sadece "Kıbrıs Cumhuriyeti" vatandaşı Türkler ve şirketleri tarafından yapılabilecek. Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği esas alınacak.
( özetle KKTC vatandaşları arasında yerleşikler - orijinal Kıbrıslı Türkler şeklinde ayırımcılık yapılıyor)
Bu açıkça KKTC’yi yok sayan, Rum hegemonyasını ve Rum devletinin bizi de temsil ettiği safsatasını dayatan, bizi Rum-AB vesayeti-hegemonyası altına sokan, KKTC tapularını, belgelerini ve vatandaşlığını gayrı meşru sayan alçakça bir aşağılamaydı…
O günlerde reddedilmesi için büyük bir mücadele verdik. Reddedilmesi için Onlarca yazı da yazdım. Liderimiz Denktaş da karşı çıktı. Bizi Rum ve AB'nin ayağına prangalamayı amaçlayan bu tüzüklerle uğraşma yerine AB ve BM ile teması kesip TANINMA yoluna çıkmayı savunduk. Ne ki dönemin federasyoncu Cumhurbaşkanı Talat ve CTP-DP hükümeti bu dayatmayı kabul etti.
O günden bugüne, AB yardımları bu koşullar çerçevesinde veriliyor, KKTC dışlanıyor.
Örneğin AB, “sivil toplum örgütlerini desteklemek için” federasyoncu örgütlere, medyaya, Türkiye-KKTC karşıtı iki toplumlu örgütlere direk olarak milyonlarca dolar veriyor. Devletin kime, ne kadar, niçin para verildiğinden, bu paranın nereye harcandığından haberi bile olmuyor.. Bu paralarla KKTC-Türkiye karşıtı, 5. KOL faaliyetleri, işbirlikçi medya, gazeteciler ve kara propaganda destekleniyor, adam devşiriliyor, KKTC’nin altı oyuluyor...
Bu paralarla KKTC dışlanarak, her yıl 170 öğrenciye direk AB bursu veriliyor.
AB merkezine geziler organize ediliyor...
" İki toplumun gençlerini kaynaştırmak için" Güneyde ve 3. Ülkelerde ortak etkinlikler ve yaz kampları düzenleniyor.
Türklük yerine uyduruk KIBRISLILIK KİMLİĞİ aşılanıyor.
Projelerle ilgili yapılan toplantılarda ve sunum-bitiş törenlerinde KKTC bayrak ve sembollerinin bulunmasına itiraz ediyorlar…Projeler sadece eski Türk mülkleri üzerinde olmak kaydıyla desteklendiğinden çok sınırlı kalıyor…
3- Yeşil Hat Tüzüğü
Üçüncü tüzük olan Yeşil Hat Tüzüğü ise Kıbrıs Cumhuriyeti ile " işgal altındaki AB toprakları (Kuzey Kıbrıs) arasında ticareti düzenliyor.
KKTC’yi tümüyle dışlayan bu tüzüğe göre muhatap olarak KKTC alınmıyor.
Sadece, 1963 öncesi kurulduğu ve “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne kaydolduğu için” Ticaret Odası muhatap alınıyor…
Bir başka deyişle bizi temsil eden yapı KKTC devleti değil, “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne kayıtlı Ticaret Odası oluyor…
Güney’e mal satmak isteyenler Ticaret Odası’na müracaat ediyor, oradan Kuzey’de üretildiğine yani yerel üretim olduğuna dair belge alıyor, o belgelerle Güney’e mal satabiliyor. Satılacak ürünlerin tohumundan tarlada yetişmesine kadar AB memurları gelip denetliyor, onay belgesi veriyor vb…
Devamla TC'den ithal edilen ürünler Güney'e satılamıyor...
TC-KKTC (çift vatandaş) vatandaşları ve şirketleri de güneye mal satamıyor.
1974 öncesinde Rum mülkü olan KKTC toprakları üzerinde yetiştirilen ürünler de güneye satılamıyor....
Güneye mal satış aşamalarının hiçbirinde KKTC devleti, hükümeti ve Ticaret Dairesi, Gümrük Dairesi, Tarım Dairesi, Sağlık Dairesi vb. ilgili daireler muhatap alınmıyor, sadece Güney’e kayıtlı Ticaret Odası muhatap alınıyor….
Federasyoncu Mehmetali Talat-CTP iktidarından beri, kurulan bu Rum-AB vesayeti devam ediyor.
Milliyetçi Eroğlu-UBP iktidarı da bu rezilliği değiştiremedi .
Akıncı-4’lü koalisyon döneminde aynı vesayet düzeni devam etti…
Bugün de bu utanç verici VESAYET DÜZENİ aynen devam devam ediyor.
Niye?
Nedeni ise tam bir oportünist zihniyet!
Para gelsin de nerden ve nasıl gelirse gelsin zihniyeti!
Bir diğer neden de ve Rum-AB vesayetli ticaretten yılda 1 milyon dolar civarında bir rant oluşuyor.
Bu rantı elde edenlerin bir para ve oy gücü var.
"Güneyle ticarette KKTC devletinin muhatap olmasında ısrar edilirse bu ticaret biter. Bundan para kazananlar bize oy vermez para yardımı yapmaz" diye düşünüyorlar..
İşte teslimiyetçi, popülist , sözde milliyetçi zihniyet durumu böyle idare ediyor.
Federasyoncu partilerle aynı politikayı savunmak ve uygulamak onları rahatsız etmiyor.
Ama sorsanız hepsi milliyetçi, hepsi KKTC 'yi savunuyor ve hepsi de TANINMA istiyor.
Gülerim ağlanacak halimize!!!
İki Toplumlu Komiteler
KKTC’yi dışlayan, federasyon hedefli aynı vesayet düzeni hayatımızın başka alanlarına da yayıldı.
2008 yılında İKİ TOPLUMLU KOMİTELER KURULMASI konusunda anlaşan federasyoncu Talat-Hristofyas, KKTC Devletini dışlayan bu komitelerin amacının “FEDERAL BİR ÇÖZÜM İÇİN İKİ TOPLUMUN YAKINLAŞMASINI, BİRBİRİNE GÜVEN DUYMASINI VE İNSANCIL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNÜ SAĞLAMAK” olarak belirledi..
Akıncı döneminde sayıları artan ve FEDERASYON hedefi doğrultusunda çok daha faal duruma getirilen bu komiteler, Rum ve Türk üyelerin katılımıyla oluşuyor.
Bir Türk, bir de Rum eş başkanları bulunuyor. Güneyde Rum Devlet Başkanlığına, Kuzeyde ise, KKTC tanınmadığı için "Türk Toplumu Liderliğine" bağlı çalışıyorlar..Ortak toplantılar yapıyorlar…
Sn. Tatar, kendisine bağlı bu komiteleri dağıtmak yerine güçlendirdi; kendisi ve danışmanı Ergün Olgun da düzenli olarak bu komitelerin eş başkanlarını toplayarak, görevlerine aynı şekilde devam etmelerini sağlıyor
12 tane olan bu Komitelerin isimleri şöyle:
1- İki Toplumlu Sağlık Komitesi,
2- İki Toplumlu Kültürel Miras Komitesi,
3- İki Toplumlu Eğitim Komitesi
4- İki Toplumlu Çevre Komitesi
5- İki Toplumlu Ekonomi-Ticaret Komitesi
6- İki Toplumlu Geçiş Kapıları Komitesi
7- İki Toplumlu İnsancıl Konular Komitesi
8- İki Toplumlu Kriz Yönetimi Komitesi
9- İki Toplumlu Kültür Komitesi
10- İki Toplumlu Suç ve Suça İlişkin Konular Komitesi
11- İki Toplumlu Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi
12- İki Toplumlu Yayıncılık, İletişim, Frekans Komitesi
Ne Yapıyorlar?
Kültürel miras komitesi, Kuzeydeki Rum kiliselerini ve mezarlıklarını restore ediyor. Bundan yararlanan Rumlar Kuzeye geçip en ücra kiliselerde bile ayin yaparak BURALARI BİZİMDİR mesajı veriyorlar
İki Toplumlu Eğitim Komitesi tarih kitaplarımızı değiştirdi ve milli mücadele tarihimiz kitaplardan çıkarıldı. Ama Rum yönetimi bunu yapmadı . "İki toplumun gençlerini ortak kamplarda buluşturup gençlerimizin beynini yıkıyorlar.
Sağlık Komitesi AB'ın üyesi Kıbrıs ( Rum) Cumhuriyetine verdiği aşıları "Rum yönetiminin Türk vatandaşlarına yardımı" takdimi ile Kuzeye taşıdı. Türk hastaları da Rum hastahanesine taşıyor vb....
İki Toplumlu Cinsiyet Eşitliği Komitesi LGBTİ+ propagandası yapıyor ve eğitimler veriyor.
BM Genel Sekreteri her raporunda " BM iyi niyet misyonu içindeki iki toplumlu komitelerin çalışmalarından çok memnunum, iki toplumun işbirliğine güzel örnek oluşturuyor...." diyor...
Çok açık olarak görüldüğü gibi, kurulması amaçlanan FEDERASYONDA ORTAK DEVLETTEKİ BAKANLIKLARIN karşılıkları olacak şekilde, minyatür federal hükümet şimdiden kurulmuş…
Peki KKTC Devleti nerde?
BM'nin övdüğü bu işbirliğini gördükçe diğer devletler KKTC'yi niye tanısın?
Hrisatofyas-Talat, Anastasiadis-Akıncı, federasyon kurmayı hedefledikleri için bu şekilde Rum-Türk karma komiteler kurabilir, kurdular da…
Ne ki artık federasyon dönemi geride kalalı 27 ay oldu.
Halk, seçimde, federasyoncu Akıncı’yı torun bakmaya göndererek, İKİ EGEMEN EŞİT DEVLETE DAYALI BİR ANLAŞMA istediğini tüm Dünyaya ilan etti.
Tatar’a, kara kaşı, kara gözü için değil, bunun için oy verdi…
KKTC’nin TANINMASI AMACIYLA YOLA ÇIKACAĞI SÖZÜNÜ VERDİĞİ İÇİN OY VERDİ.
Kendisi de her gün bunu tekrarlıyor.
Dolayısı ile Tatar’ın, Hrisatofyas-Talat, Anastasiadis-Akıncı’nın federasyon politikalarını sürdürme hak ve yetkisi yok…Bu, Halk iradesine saygı duymamak, Halk iradesini çiğnemek olur. Halka yalan söylemek, halkı aldatmak olur…Federasyoncu Talat ve Akıncı'nın politikalarını devam ettirmek olur....
Hem ANLAŞMALI AYRILIĞI VE EGEMEN EŞİTLİĞE DAYALI İKİ DEVLETLİ BİR ANLAŞMA’yı savunduğunu iddia edeceksin, hem de FEDERASYON İÇİN OLUŞTURULAN İKİ TOPLUMLU (RUM-TÜRK üyeler- eş başkanlar ) KOMİTELER’i devrede tutacaksın, KKTC devletini dışlayacaksın….Bu asla kabul edilemez.
KKTC’nin tanınmasını ve iki devletli çözümü savunmak bu mu?
Bu durumda sizi kim ciddiye alır?
Ben bu eleştirileri 27 aydır yapıyorum, yazıyorum. Israrlı eleştiriler üzerine ağzımı kapatmak için, olmayan müzakerelerin müzakerecisi Ergün Olgun bey'in kurnaz bir formülünü devreye soktular
Bu çerçevede kendi kendilerine komitelerin adını değiştirerek "İKİ TARAFLI KOMİTE" demeye başladılar. Oysa bu komitelerin BM ve Rum yönetimindeki resmi adı hala "İKİ TOPLUMLU KOMİTELER" ...
TARAF dense ne olacak? SEN KKTC'sin. BAĞIMSIZ, EGEMEN TÜRKİYE TARAFINDAN TANINA DEVLETSİN!!!
Nitekim BM yazışma, belge ve söylemlerinde bu " İKİ TOPLUMLU " ifadesini kullanıyor. Çünkü en başta yapılan anlaşmada bu isim kullanıldı ve bu tek taraflı değiştirilemiyor.
Yani "İKİ TARAFLI KOMİTE" adı, sadece içe yönelik, kendi kendimizi aldatmaya ve ağzımızı kapatmaya yönelik bir uydurmaca...
DEVLETTEN DEVLETE İLİŞKİ ŞARTTIR
Eğer gerçekten federasyondan vazgeçilmişse, eğer seçimlerde ortaya çıkan Halk iradesine saygı duyuluyorsa, yapılması gereken Rum-Türklerden oluşan İKİ TOPLUMLU KOMİTELER üzerinden ilişki kurmak değil, DEVLETTEN DEVLETE İLİŞKİ KURMAKTIR.
O nedenle bu komiteler dağıtılmalıdır.
Ya TOPLUMUZ , YA DA DEVLETİZ!
Yani hem halkız, devletiz, tanınma istiyoruz demek , hem de İKİ TOPLUMLU KOMİTELERİ sürdürmek olmaz.
Bu, halkı aldatmaktır, gayrı ciddiliktir...
Bedeli ne olursa olsun AB Mali Yardım Tüzüğü, Yeşil Hat Tüzüğü ve iki toplumlu komiteler iptal edilmelidir....
AB 10. Protokolü ve BM iyi niyet misyonu dışına çıkılmalıdır.
Artık federasyon savunulmadığına, KKTC’nin Tanınması ve eşit uluslararası statüde İki Devletli Anlaşma tezi savunulduğuna göre, bedeli ne olursa olsun, direk olarak KKTC Devletini muhatap almayan federasyon döneminin tüm eski uygulamaları iptal edilmelidir.
AB, ya KKTC Devletini muhatap alacaktır, ya da parası ve randevu talepleri reddedilecektir.
Anavatan, AB’ın kendi aklına göre yandaşlarına dağıttığı veya güneyle ticarette kazanılan paranın on mislini KKTC’ye her yıl vermektedir…
AB’ın, Devletimizi dışlayan, bizi aşağılayan Rum vesayetli parasına ihtiyacımız yoktur..
Aynı şekilde Güneyle ticarette Ticaret Odası devreden çıkarılmalıdır…
Devletten devlete ticaret olmalı ve gümrük yasalarımız işletilmelidir.
Rum bunu reddederse, Güney’e satılan birkaç milyon dolarlık ürünü Anavatan kendisi alarak bu rezalete son vermelidir…
ANAVATANA VE KKTC YETKİLİLERİNE SESLENİYORUM
BU REZİLLİKLERE SON VERİLMELİ!
SEÇİMDE FEDERASYONU GÖMEN HALK İRADESİNE SAYGILI OLUNMALI!
KKTC DEVLETİNİ DIŞLAYAN 10. POTOKOL, BU PROTOKOL ÇERÇEVESİNDE MUAMELE VE AB TÜZÜKLERİ REDDEDİLMELİ!
İKİ TOPLUMLU KOMİTELER DAĞITILMALI!
BM İYİ NİYET MİSYONU ( good offices) SÜRECİNDEN ÇIKILMALI !
KKTC TANINMADAN VE AMBARGOLARLA İZOLASYONLAR KALDIRILMADAN BM SÜRECİ İÇİNDE HİÇBİR İKİLİ TEMASA, RESEPSİYONA, YEMEĞE, İKİ TOPLUMLU ETKİNLİĞE KATILINMAMALI ! ( örneğin müzakereci Ergün Olgun'un her hafta BM iyi niyet misyonu çerçevesinde Rum Müzakereci ile yaptığı görüşmeler son bulmalı )
KKTC’NİN TANINMASI İÇİN YOLA ÇIKILMALI
PROAKTİF SİYASETE GEÇİLMELİ!
HALKA VERİLEN SÖZ TUTULARAK FEDERASYONCU TALAT VE AKINCI’NIN YOLUNDAN GİTMEYE DERHAL SON VERİLMELİ!!
BİR AYAĞINIZ SÖZDE “KIBRIS CUMHURİYETİ”NDE, BİR AYAĞINIZ KKTC’DE VE BM İYİ NİYET MİSYONU İLE AB 10. PROTOKOLÜ İÇİNDE KALARAK DEVAM EDEMEZSİNİZ...
BU ŞEKİLDE KKTC’Yİ TANITAMAZSINIZ, İKİ DEVLETLİ BİR ANLAŞMAYI GERÇEKLEŞTİREMEZSİNİZ; KİMSENİN SİZİ CİDDİYE ALMASINI SAĞLAYAMAZSINIZ!!
27 aydır TANINMA konusunda ciddi bir sonuç elde edilememesinden ve halkın hala federasyoncular ve İki devletçiler diye bölünmüş olmasından gerekli ders çıkarılmalıdır.
FEDERASYON KAPISININ, BİR DAHA GERİ DÖNÜLMEMEK ÜZERE KAPATILDIĞI FİİLİYATTA DA HALKIMIZA GÖSTERİLMELİ VE İÇ CEPHENİN BU NEDENLE BÖLÜNMESİ ÖNLENMELİDİR.