Hellimin, AB’de menşe korumalı ürün (PDO) olarak tescili konusunda geçmişte çok eleştiri yaptım. Bizi “Kıbrıs Cumhuriyeti" adlı Rum devletinin çatısı altına sokacak tescil sürecinden çekilmemiz gerektiğini vurgulayarak büyük mücadele verdim. Bunun “iki devletli çözüm ve bağımsız-egemen KKTC" ilkesi ile çeliştiğini ortaya koydum.
Ne var ki bu eleştirilerim popülist nedenlerle dikkate alınmadı. Neticede süreç, tamamı ile AB ve sözde “KIBRIS CUMHURİYETİ" arasında ileri götürülerek, Rum yönetiminin tam yetkisinde ve kontrolünde olacak şekilde sonuçlandırıldı.
Şimdi bir firmamız ürettiği hellim için “PDO” aldı diye bayram yapılıyor. Konunun detayını bilmeyenler, ödenen ve ödenecek olan korkunç SİYASİ BEDELDEN haberdar olmayanlar, “başardık” diye seviniyorlar.
Siyasi Bedeli Nedir?
- HELLİMİN, KIBRIS CUMHURİYETİ’ne ait menşe korumalı ürün olarak tescili için AB’ye müracaat yapan ve bu konudaki müzakereleri yürüten Rum yönetimidir.
- Belirlenen üretim kriterlerine uyulup uyulmadığını belirleyecek olan Bureu Veritas (BV) adlı şirket, Rum Yönetimi ve AB tarafından belirlenmiştir.
- Türk tarafı, hiç olmazsa, Türk üreticilerini denetleme konusunda BV’nin Türkiye şubesinin yetkili kılınmasını istemiştir. Ne var ki Rum yönetiminin itirazı sonucu Türk üreticileri Denetleme yetkisi BV’nin Atina şubesine verilmiştir. PDO alan firmamızı da, KKTC ‘ye güneyden gelen BV Atina şubesi denetlemiştir
- PDO alan Türk üreticilerin, AB’ye hellim satması için, hayvan ve insan sağlığına uygunluğu, yani hijyen konusunda sağlık sertifikası alması gerekmektedir. Türk tarafı bu sertifikanın bağımsız bir sağlık kuruluşu tarafından verilmesini istemiştir. Rum yönetimi ise sağlık sertifikasını “Kıbrıs Cumhuriyeti Tarım ve Sağlık Bakanlıklarının verdiğini, bunun için görevlendirecekleri elemanların Kuzeye gelip ağıllarda ve üretim yerlerinde denetim yapması gerektiğini “ belirterek buna karşı çıkmıştır. Dolayısı ile BV’den PDO alan Türk üreticiler, Rum yönetiminin belirleyeceği bir kuruluştan veya Rum Tarım-Sağlık Bakanlığından sağlık sertifikası almadan, onların Kuzeyde denetim yapmasını kabul etmeden, İHRACAT YAPAMAYACAKTIR.
- Kuzeyde Denetim yapacak olanlar, hazırlayacakları raporları KKTC Devletine değil, Rum Yönetimine vereceklerdir
- Hükümet, çok ciddi bir egemenlik ihlali anlamına gelmesine rağmen, , Rum yönetimi Tarım-Sağlık Bakanlığı elemanlarının Kuzeye gelip Türk üreticileri denetlemesini ve Rum yönetimi sağlık sertifikası alınmasını kabul etse bile, AB’ye ihracat kendi limanlarımızdan yapılmayacaktır. Ürünler YEŞİL HAT TÜZÜĞÜ çerçevesinde Güney’e gönderilecek ve Rum limanlarından ihracat yapılacaktır.
- Rum yönetimi ile AB tarafından hazırlanan YEŞİL HAT TÜZÜĞÜ uygulamasında ise Rum yönetiminin dayatması sonucu, KKTC Ticaret ve Gümrük Dairesi değil, Ticaret Odası muhatap alınmaktadır. Müracaat Ticaret Odası’na yapılmakta, onun belgeleri ile Güneye mal satılmaktadır. Çünkü Rum yönetimi KKTC belgelerini kabul etmemektedir. 1963 öncesi Kıbrıs Cumhuriyeti’ne kayıtlı olduğu için Ticaret Odası’nı YETKİLENDİRMİŞTİR. Onu muhatap almaktadır
- Yeşil Hat Tüzüğü ile Güneye gönderilecek ürünün ihracı için, Rum devleti Ticaret Dairesi’ne başvurulacak ve ihracat izni alınacaktır. Onun vereceği belgelerle ve ancak RUM LİMANLARINDAN İHRACAT yapılacaktır
- Bunun için de Rum yasalarına göre, Güneyde tescil edilecek bir şirket kurulması gerekecektir. Güneyde şirket kurmak için de Güneyde ikamet etmek veya Rum ortak bulmak gerekecektir.
- İhracattan elde edilecek gelirin vergisi de Rum devletine ödenecektir.
- Bütün bu sürece katılabilmek için onların ifadesiyle üretici firma sahiplerinin “ORİJİNAL KIBRISLI “ olması yani sözde Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olması gerekecektir. Yani onların ifadesiyle “YERLEŞİK “ (TC kökenli) iseniz bu sürece katılamazsınız
KKTC İNKAR EDİLİYOR
Özetle AB’ye, birkaç yüz bin euroluk hellim ihracı yapılacak diye KKTC yok sayılmaktadır, inkar edilmektedir, egemenliğimiz çiğnenmektedir. Rum yönetiminin egemenliği tanınmaktadır. KKTC vatandaşları arasında ayırımcılık yapılmasına göz yumulmaktadır.
KKTC, ne tescil başvurusunda, ne tescil müzakerelerinde yer almıştır, ne de denetim, ihracat, vergi aşamasında yer alacaktır.
Egemenliğimizin ihlali ve inkarı bu değilse nedir?
Bu olay iki devletli çözüm siyasetimize büyük bir darbedir
PDO kabul edildi diye bayram yapanların ve onları seyredenlerin vicdanı hiç mi sızlamıyor?
AB ve Rum yönetimi olayı “Türk Toplumunun Kıbrıs Cumhuriyeti ve AB nimetlerinden yararlanması ve Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altında birleşme yönünde tarihi bir adım” olarak nitelemiştir
Yazık değil mi bir asırlık milli egemenlik ve varoluş mücadelemize?
Şehitlerin emaneti olan KKTC ‘ye yazık değil mi?