Rum yönetiminin yeni Başkanı Hristodulidis seçildikten sonra KIRMIZI ÇİZGİLERİNİ 4 başlıkta toparlayarak dünyaya ilan etti. Buna göre:
1- “Kıbrıs Cumhuriyeti” devam edecek
2- AB müktesebatı tüm adada uygulanacak
3- Garantörlük iptal edilecek
4- Tüm Türk askerleri adadan çıkacak
Hristodulidis, bu kırmızı çizgilerini açıkladıktan sonra “görüşmelerin uzlaşılmış zeminde bir an önce başlamasını ve BM kararları ile AB ilkeleri temelinde acil bir çözüm istediğini” de iddia etti
O halde bizim de KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZİ yeniden ortaya koyma hakkımız doğmuştur. Buna göre :
1- “Kıbrıs Cumhuriyeti”, 1963 Kanlı Noel saldırılarında silah zoru ile işgal edilmiş, öldürülmüş ve gömülmüştür. Güneydeki devlet yüzde yüz Rumlardan oluşan bir Rum Devletidir. Bu devlete yamalanmak söz konusu değildir
2- AB’a üye olan Güney’deki bu Rum Devletidir, AB müktesebatının KKTC ‘de uygulanması söz konusu değildir
3- Kıbrıs Türk Halkının devleti KKTC’dir ve sonsuza dek bağımsız, egemen bir devlet olarak yaşayacaktır. Bu bağlamda ancak İKİ EGEMEN EŞİT DEVLETE DAYALI bir anlaşma söz konusu olabilir. Dolayısıyla KKTC TANINMADAN RESMİ görüşmelerin başlaması söz konusu değildir
4- Nasıl bir anlaşma olursa olsun Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü güçlendirilmiş olarak devam edecektir. Yani tek yanlı müdahale hakkı (etkin) ve Türk askerinin adada kalması (fiili) müzakere konusu değildir.
Görüldüğü gibi iki tarafın asla vazgeçmeyeceği kırmızı çizgileri birbirine yüzde yüz zıttır. Bu durumda, hiçbir ortak nokta yokken, herhangi bir anlaşma veya RESMİ MÜZAKERE söz konusu olabilir mi?
23 OCAK BULUŞMASI
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart, CB Tatar ile Hristodulidis’i, Lefkoşa eski uluslararası havaalanı’ndaki ikametgahında 23 Şubat tarihinde GAYRI RESMİ bir toplantıda biraraya getirecektir.
Bu buluşmada görüşme olmayacaktır. Hristodulidis kendi kırmızı çizgilerini, Tatar da bizim kırmızı çizgilerimizi ortaya koyacaktır.
Colin Stewart’a düşen görev, birbirine yüzde yüz zıt olan bu pozisyonları not edip BM Genel Sekreteri’ne iletmektir.
BM Genel Sekreteri’nin yapması gereken ise, iki taraf arasında federal bir ortaklık kurmak ve bu amaçla görüşmeleri sürdürmek için HİÇBİR ORTAK NOKTANIN OLMADIĞINI ilan ederek, kendisine verilen İYİ NİYET GÖREVİNİ ( Good offices ) BM Güvenlik Konseyi’ne iade etmektir.
Hiç yapılmaması gereken şey, ortak nokta olmamasına karşın, sırf uzlaşmaz görünmemek için, BM gözetiminde bu türden gayrı resmi buluşmaları sürdürmektir.
BM, Rum yönetimi ve AB’ın istediği, gayrı resmi de olsa, Dünya’ya BM gözetiminde görüşme yapıldığı izlenimi vermektir.
Çünkü bu yolla, ( yani görüşmeler güya sürüyor diye) zaman kazanarak KKTC’NİN TANINMASINI ENGELLEMEK, bizi tecrit ve ambargolar altında tutarak ekonomik gelişmemizi sabote etmek ve yüzde yüz Rumlardan oluşan devletlerini AB içinde konsolide etmek amacındadırlar...
Bu oyuna gelmemek için KKTC TANINMADAN hiçbir RESMİ görüşmeye oturmayacağımızı ve ambargolarla uluslararası tecrit sona ermeden ikinci bir GAYRI RESMİ BULUŞMANIN da olmayacağını kesin bir ifadeyle ortaya koymak gerekmektedir.
Son olarak CB Tatar’a önerim 23 Şubat buluşmasına giderken, kitap olarak yayınladığımız BM ORTEGA RAPORU’nu, 1963’de henüz doğmamış olan Hristodulidis’e hediye etmesidir. Belki doğmadığı günlerde atalarının Türk Halkına yaptığı mezalimi ve katliamları okuyup öğrenir ve biraz utanma duygusu varsa bize yaptıklarından utanır!!
Bu makale önce Kıbrıs Gazetesinde yayınlanmıştır.