Kıbrıs Türk Halkına özgürlük, güvenlik, bağımsız –egemen bir devlet kazandıran milli mücadelemizde görev yapan bir Gazi olmanın onurunu yaşıyorum…
Özgürlük ve egemenliğini, adanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü korumak için, 11 yıl süren insanlık dışı bir kuşatmaya karşı direnen, Rum çetelerinin 1963’de gerçekleştirdiği kanlı darbeyi tanımayan, adayı daha 1964’de 20 bin askerle işgal eden Yunanistan’a karşı koyan, adanın yüzde üçlük bir bölümünde sadece Kızılay’dan gelen “tayın”la beslenip teslim olmayı asla aklından geçirmeyen Gazi Kıbrıs Türk Halkının gönüllü bir mücahidi olarak ben de bir Gaziyim...
****
Rum teröristlerin 1963’de Küçük Kaymaklı’ya yönelik saldırılarından canını zor kurtaran 9 yaşında bir çocuk olarak, göçmen kamplarında 11 yıl yaşamak zorunda kalan 9 kişilik ailemin bir ferdi olarak, 15 yaşında, daha Lise birinci sınıfta, gönüllü öğrenci mücahit statüsünde TMT’nin mücahitleri arasına katılarak mevziye giren ve 20 yaşında Barış Harekatı’nda fiilen yer alan, taaruzlara katılan, ölümlerden kıl payı kurtulan, seferi personel olarak ben de biz Gaziyim...
****
Yediden yetmişe Gazi olan, kaç kez ateş ve ölüm çemberlerinden geçen, kaç kez ölümle, kaç kez açlıkla, yoklukla, göçmenlikle sınanan mukavemetçi Kıbrıs Türk Halkının bir ferdi olarak ben de bir Gaziyim...
Gazi Olmanın Gururunu Hissetmek
Ve, yeniden doğuşumuzun 45. yıldönümünde, kahraman ordumuzun geçit törenini, jetlerimizin uçuşlarını, Şafak Nöbeti’ne katılan Halkımızın coşkusunu izlerken bir Gazi olmanın gururunu yüreğimde hissettim...
1969 yılı yaz tatilinde, Lise birinci sınıfa yeni başlayacak olan 15 yaşında bir öğrenci mücahit olarak, Lefkoşa Sancağına bağlı 20. Bölükte TMT’nin mücahitlerine katıldığım zaman, mevzideki silahım, ilk atış tatbikatında mekanizması elimde patlayan, 2. Dünya savaşından kalma bir sten tabancaydı...Nöbet silahı boyum kadar olan 2. Dünya savaşından kalma bir İngiliz Piyadesiydi.
Öğrenci mücahitler olarak sabahtan öğleye kadar Liseye gitmekteydik. Okuldan çıkınca Ledra Palas karşısında konuşlanmış olan bölüğüme dönmekteydim. 3 saat gündüz nöbeti, 3 saat eğitim, 3 saat gece nöbeti, 5-6 saat uyku ve sabahtan öğleye sınıfta ders dinlemek yerine arka sıralara geçip uyumak….
Böyle geçti bizim gençliğimiz…
1974 Barış Harekatı’na 20 yaşında bir seferi mücahit olarak katıldığım zaman elimdeki silah, yine 2. dünya savaşından kalan ve ilk atışta tırnağı kırıldığı için kovan kesen bir İngiliz Piyadesi idi....
Karşımızdaki Rum mevzisinin uçaksavar, A-4, A-6 ateşlerine karşı tırnağı kırık piyadelerle, Rum mevzisine asla ulaşamayan sten ve tomson silahları ile karşı koymaya çalışıyorduk...
Yenişehir, Kızılay, Küçük Kaymaklı işte bu çaktım almaz silahlarla yaptığımız taaruzla, 11 yıllık Rum işgalinden kurtarıldı...
Oysa 20 Temmuz törenlerinde ordumuzun modern, etkili silahlarını izledik....
Aynı anda mavi göklerimizde jetlerimiz süzülmekte, limanlarımızda gemilerimiz varlık göstermekteydi...
Türk Silahlı Kuvvetleri koruyucu şemsiyesini üzerimize germişti...
Anavatanın ve ordumuzun en üst düzeydeki temsilcileri aramızdaydı ve bize güven-moral-destek vermekteydi…
Bugünler için mücadele eden, yarım asırdır direnen, şehitler veren, nihayet bağımsız egemen devletini kuran Gazi Kıbrıs Türk Halkı olarak, bu halkın, Gazilik onuruna erişmiş bir ferdi olarak bundan gurur duymamak olası mı?
Anavatanımızın ve Halkımızın, Mehmetçiğin ve Mücahidin hep birlikte yarattığı muhteşem eserimize, yani devletimize, yani demokratik egemen Cumhuriyete, halkımızın sahip çıkma kararlılığına tanıklık yaparken, bu soylu ulusal kurtuluş mücadelesinde katkısı olan bir Gazi olarak onurlanmamak olası mı?
Barış Harekatı'nın Kazanımları Korunmalı
Bu onuru hissetmeyen, halkımıza teslimiyetçilik aşılama gayretkeşliği içine giren, Anavatana ordumuza ve Barış Harekatına dil uzatan, kan ve canla kurulan devletine sahip çıkmamayı, tam aksi aşağılık şekilde saldırmayı “solculuk, ilericilik ve barışçılık” sanan basındaki Ali Kemallere, Stelyos Vakfı beslemelerine, provokatör CTP’li milletvekillerine, işbirlikçi-mandacı, teslimiyetçilere bir GAZİ olarak soruyorum:
- Barış Harekatı olmasaydı, var olacak mıydık?
- Kurtuluşumuzu kendi egemen devletimizde, özgür bayraklarımız altında ve sınırdaki askerimizin güvenlik çemberi içinde, görkemli törenlerle kutlayabilecek miydik? Huzur ve barış içinde korkusuzca yaşayabilecek miydik?
- Bağımsız ve egemen bir devletimiz, devlet kurumlarımız, ayrı hükümetimiz, Meclisimiz, demokrasimiz, 35 bin kamu görevlimiz, üniversitelerimiz, binlerce öğrencimiz olacak mıydı?
- Bayrağımız, Beşparmaklar’da ışıl ışıl yanacak mıydı?
- Sonumuz Atlılar, Sandallar, Muratağa, Taşkent soykırımlarında vahşice katledilen Türklerin sonu gibi olmayacak mıydı?
- Sağ kalanlarımız Rum’un kölesi olmayacak mıydı? Veya Yunan devletinde 3.- 4. Sınıf ezik insanlar olarak yaşamayacak mıydık?
Dolayısı ile hala Barış Harekatı’na dil uzatanlar, hala Rum ağırlıklı “birleşik federal Kıbrıs”ı tek hedef olarak görenler ve bunu gerçekleştirmek için KKTC’nin mezarını kazanlar şu gerçeği çok iyi bilmelidir:
Tarih ve Türk Ulusu, İngiliz işbirlikçisi Ali Kemallerle, Damat Feritleri asla affetmediği gibi, sırf dış güçler öyle istedi diye, KKTC’yi, egemenliği ve Barış Harekatı’nın sonuçlarını ortadan kaldıracak dayatma bir çözüme imza atacak hiç kimseyi asla affetmeyecektir.
Halkımız böyle bir ihanete asla izin vermeyecektir…