Rum yönetimi Başkanı Anastasiadis’in Kıbrıs sorununu bir “ azınlık-çoğunluk ilişkisi sorunu” olarak görmesi ve sık sık “azınlık çoğunluğu yönetmek istiyor, azınlık siyasal eşitlik talep ederek federal devletin işlevselliğini bloke etmek istiyor, azınlıkla çoğunluk eşit olamaz” şeklinde açıklamalar yapması, EŞİTLİK konusu üzerinde yeniden durmamızı gerekli kıldı…
Anastasiadis işi o denli ileri götürdü ki, Kıbrıs Türk Halkının siyasi eşitliğini işlevsiz kılmak için “gevşek federasyonu, konfederasyonu, hatta iki ayrı devlet çözümünü” dahi görüşebileceği mesajları vermeye başladı…
Oysa Kıbrıs Türk Halkının eşitlik mücadelesi 1881 yılından beridir, neredeyse 1.5 asırdır sürüyor… Siyasi eşitliğini tescil ettirdiği 1960 Anlaşmalarından bu yana ise 58 yıl geçti…
Ne ilginçtir ki, bunca yıllık mücadeleye ve 1960 anlaşmalarına karşın, bugün hala Rumlar Kıbrıs Türk Halkının eşitliğini kabul etmek istemiyor, hala eşitliğimizi tartışma konusu yapıyor ve biz de hala eşitliğimizi savunmak durumunda kalıyoruz..
1881’deki İlk Talep ve İlk Organize Tepki
Siyasal eşitlik konusunda Türk halkı 1882 anayasasının sunulduğu günden beridir, istikrarlı ve kararlı bir mücadele vermektedir. Sömürge yönetimi, 1882 anayasasını sunduğu zaman, oluşturulacak Danışma Meclisi'ne 9 Rum, 3 Türk ve 6 da atanmış üyenin yer almasını öngörmüştü. İngiliz yönetiminin bu niyetlerini önceden öğrenen Türk halkı, 1881 yılı sonunda yüksek komisere başvurarak EŞİT TEMSİLİYET talep etmişti.
Bu isteklerinin 1882 anayasasında dikkate alınmaması üzerine, İngiliz yönetimi nezdinde ilk organize tepkilerini ortaya koymuşlardı. Önce, Müftü Esseyid Ahmet Asım başkanlığındaki Türk temsilciler, İngiliz Yüksek komiserine bir telgraf çekerek, böylesine "EŞİTSİZ" bir yasama konseyine katılmama kararlarını bildirdiler.
6 gün sonra 26 Mart 1882'de ise, İngiliz Sömürgeler Bakanı Kimberley’e bir MUHTIRA göndererek, "ENOSİS'E KARŞI BİR GÜVENCE OLARAK EŞİT TEMSİLİYET" istemlerini yinelediler.
Mart ayı sonunda İngiliz milletvekili Ashmead Barlett aracılığı ile Avam Kamarası'na da iletilen bu muhtırada, Danışma Meclisi ile ilgili kararın ertelenmesi isteniyor ve şöyle deniyordu:
"Rumlar kışkırtıcı faaliyetlere girişerek Türklere baskı yapmakta ve adada Türk varlığını yok etmeye çalışmaktadırlar. (Düşünün daha Osmanlı adadan çıkalı 3 yıl geçmiştir ve Rum baskıları ve ENOSİS mücadelesi başlamıştır..Türk Halkının ENOSİS’E karşı mücadelesi de aynı yılda, 1881’de başlamıştır)
300 yıldan fazla süren Türk idaresi sırasında bizler egemendik ve Hristiyanlara daima adaletle muamele edilmiş, hakları korunmuş, mülk sahibi olmaları sağlanmış ve dinlerinde tam bir serbesti verilmiştir. Bugünkü hükümet, bizlerle istişare etmemiştir. Bu Meclis'e 3 Türk üyeye karşı 9 Hristiyan üye seçilmesi ile Hristiyanlara pek büyük yetki sağlanmış olmaktadır. Halbuki Müslümanların üstün bir çoğunlukta olduğu Anadolu'da il idare meclislerinin Müslüman ve Hristiyan üye sayıları vardır.
Kıbrıs Rumları çoğunluk olmanın elverişli durumundan faydalanacaklarını, Türkleri baskı altına alacaklarını, ENOSİS'i gerçekleştirmeye çalışacaklarını açıkça söyle-mektedirler. Demek oluyor ki, Kıbrıs Türkleri Rumların insafına terk edileceklerdir. Buna meydan verilmemesi için Meclis'in Müslüman ve Hristiyan üyelerin EŞİT SAYIDA olmaları gerekir. EŞİT TEMSİL EDİLMEK HAKKIMIZDIR."
Muhtırada ayrıca, Kıbrıs Rum gazetelerinde çıkan kışkırtıcı ENOSİS yazıları da protesto edilmekteydi.
1.5 Asırdır Eşitlik İstiyoruz
Demek ki ENOSİS’E karşı çıkışımız ve EŞİTLİĞİ buna karşı en büyük güvence görmemizin 1.5 asırlık bir tarihi geçmişi vardır. Burada dikkat edilmesi gereken durum adanın İngiliz’in eline geçmesinden sonra henüz 3 yıl geçmesidir.
Yani Türk Halkı, ada İngiliz’e geçer geçmez organize olarak varoluş mücadelesini başlatmıştır. Tabii bu mücadelede bugün olduğu gibi tek dayanak yine Anavatan olacaktı. Nitekim Vali’ye verilen muhtıranın bir sureti, Osmanlı yönetimine de gönderilmişti.
Osmanlı yönetimi ise 93 harbi ile girdiği sıkıntılı durumdan henüz kurtulmuş olmamasına karşın, derhal konuya el atarak, Londra Elçisi MUSURUS PAŞA aracılığı ile İngiliz hükümetine 6 Nisan 1882 tarihli bir protesto telgrafı yolladı.
Bu telgrafta "OSMANLI DEVLETİ İÇİNDE MÜSLÜMANLARLA HRİSTİYANLARIN SAYILARI NE OLURSA OLSUN, EŞİT ORANDA TEMSİL EDİLDİKLERİ" bildirilerek bu ilk anayasada İngilizler tarafından öngörülen “nüfusa göre temsiliyet” ilkesi kınanmıştı.
Bu da gösteriyor ki Türkiye daha o tarihten beridir bu mücadelenin önde gelen kararlı bir destekçisidir.
Siyasal EŞİTLİK kavramı, geçen yüzyıl içinde bizim açımızdan özünden hiçbir şey kaybetmemiş; ancak günün koşullarına göre içeriği oldukça zenginleştirilmiştir.
Dün de, bugün de eşitlik, adanın Yunanistan’a ilhak edilmesinin ve Kıbrıs’ta Türk varlığının onurlu bir şekilde devam etmesinin en önemli güvencesi olmuştur.
Sömürge döneminde ancak eşit söz ve oy hakkı ile haklarımızı koruyabilirdik...
Egemenlik de Eklendi
1960 Anlaşmaları ile buna egemenlik eklenmiştir…Çünkü 1960’da bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken, İngiltere egemenliği sadece Rum Halkına değil, eşit şekilde Rum ve Türk Halklarına devredilmiştir..Ve 1960 Anlaşmaları ile egemenlik iki eşit kurucu Halk arasında eşit şekilde paylaşılmıştır..
Ne ki Rum tarafı hiçbir zaman bunu hazmedemedi..Onlar, kendileri nüfus bakımından çoğunluk olduğuna göre, adanın tek egemen halkının kendileri olması gerektiğini, yani kendilerinin istedikleri gibi adayı ve Kıbrıs Türk Halkını yönetmeyi istemişlerdir…Bu nedenledir ki “ÇOĞUNLUK AZINLIĞI YÖNETMELİDİR” demişlerdir..1960 anlaşmalarının Kıbrıs Türk Halkını “azınlık “ değil, Cumhuriyeti kuran ve egemenliği paylaşan iki eşit kurucu Halktan biri olduğunu inkar etmişler ve bunu teminat altına alan anlaşmaları ve Anayasayı çiğneyerek, kurucusu ve eşit hakka sahip yöneticisi olduğumuz ortaklık devletini silah zoruyla işgal etmişlerdir…
Bu nedenledir ki aslında Kıbrıs sorunu bizim için hala Eşitliğimizi ve egemenliğimizi kabul ettirme ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde gasp edilen kurucu egemenlik haklarımızı geri alma veya bu haklarımızı konsolide ettiğimiz KKTC’yi kabul ettirme mücadelesidir... Bu, Kıbrıs’ta özgür, egemen ve bağımsız bir halk olarak varlığımızı sürdürmemizin yegane yolu ve güvencesidir…
Ne var ki bugün içimizdeki sözde sol, siyasal eşitlikten söz etmesine karşın, bu kavramdan farklı şeyler anlamaktadır.
Hem eşitlikten söz etmektedirler, hem de aynı anda egemenliğe ve egemenliğimizin simgesi ve güvencesi olan KKTC’ye karşı çıkarak egemen eşitliğimizin özünü ve içini boşaltmaktadır.
Herkesin siyasal eşitliği kabul etmesi 1.5 asırlık eşitlik mücadelemizin başarısı olmakla birlikte, öyle anlaşılıyor ki, bir kavram kargaşası vardır ve herkes siyasal eşitlikten farklı şeyler anlamaktadır.
Kıbrıs Türk halkının EŞİTLİK MÜCADELESİ ve ENOSİS'e karşı çıkışı, sömürge yönetiminden, Danışma Meclisi’ndeki temsiliyette eşitlik sağlaması için ilk kez eşitlik talep ettiğimiz 1881 yılından beridir yani yaklaşık 1.5 asırdır devam etmektedir..
Rum Ansiklopedisinde Eşitlik Talebimiz
PAPAOİMİTRİS'in "KIBRIS TARİHİ ANSİKLOPEDİSİ 1878-1978" adlı eserinde ise, Türklerin ilk eşitlik talebinin 1948'de olduğu iddia edilerek şöyle deniyor:
"...Kıbrıs Türk Sendikaları temsilcisi olarak Hasan Şaşmaz, Yasama Meclisi'nin seçilmiş üyelerinin durumlarını gösteren (1948 yılı) anayasa maddelerinin Kıbrıs Türkleri için tehlike arz ettiğini bildiriyordu. Kıbrıs Türkleri, toplumlarının Kıbrıs Rumlarının tahakkümü altına girmesini kabul etmiyordu. Şaşmaz, o konferansta anayasa önerilerinde Türk çıkarlarının gözardı edilmesi için mümkün olan herşeyin düşünüldüğünü ve dolayısı ile kabul edilemeyeceğini söylüyordu. İlginç olan husus, Şaşmaz'ın Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs Rumlarına EŞİT BİR POZİSYONDA GÖRÜLMESİNİ daha 1948'de istemesidir...Ama Rum Toplumu içinde ulusal düşünceler ağır basıyor, Türklerin bu isteklerine yanaşılmıyor, hatta Enosis'ten fedakarlık yapılması düşünülmüyordu. Örneğin Larnaka Belediye Başkanı Linos Sandamas, "Unutmayın ki, bu adanın 5/6'sı Elen'dir, Elence konuşuyor ve Elen gibi düşünüyor" diyor ve böyle bir halkın enosisten başka birşey istemeyeceğini vurguluyordu...
İlgi duyanlar için bir Rum ansiklopedisinde yer alan bu paragrafı aktardım.
Ne var ki bir kez daha anımsatmakta yarar görüyorum:
Kıbrıs Türklerinin EŞİTLİK mücadelesi, 1948'de değil, 1881 yılından beridir sürmektedir.
Yani, İngilizlerin adaya geldiği günden beridir, bu kavga devam etmektedir...İlk eşitlik talebimiz de sömürge yönetiminin 1882'de oluşturacağı Danışma Meclisi'nde EŞİT TEMSİLİYET talep etmek için 1881 yılında olmuş ve bu konuda dönemin Osmanlı yönetiminden de destek görmüştük.
İşin en ilginç yanı, 1881'de EŞİTLİK talep ederken bu eşitliği, temel bir toplumsal hak olması yanında, kendimizi ayrı bir HALK olarak gördüğümüz ve ENOSİSİ ÖNLEMEDE TEMEL BİR GÜVENCE SAYDIĞIMIZ için talep etmemizdir..
Siyasi Eşitlik Nedir?
SİYASAL EŞİTLİK kavramı, geçen yüzyıl içinde bizim açımızdan özünden hiçbir şey kaybetmemiş; ancak günün koşullarına göre içeriği oldukça zenginleştirilmiştir.
Bugün herkes siyasal eşitlikten söz etmeye başlamıştır ve eşitlik, çözüm için ortaya konan BM parametrelerinden biri haline gelmiştir. Bu, 1.5 asırdır süren eşitlik mücadelemizin başarısıdır. Ama öyle anlaşılıyor ki, bir kavram kargaşası vardır ve herkes siyasal eşitlikten farklı şeyler anlamaktadır.
Nedir siyasal eşitlik?
Siyasal eşitlik HAK EŞİTLİĞİDİR, EGEMENLİKTE EŞİTLİKTİR. Her iki HALKIN da, ayrı ayrı HALKLAR olarak birinin sahip olduğu haklara diğerinin de sahip olması demektir.
Ama, Rum yönetimi birçok temel siyasi hakkı sadece kendi ayrıcalıkları görüyor.
Kendilerine göre, geçerli olan tüm hakları tanısalar bile, SELF-DETERMİNASYON ve EGEMENLİK haklarımızı tanımıyorlar. DEVLET KURMA ve AYRILMA haklarımızı inkâr ediyorlar. Onların halk olarak devlet kurma ve egemen olma haklan olacak ama, (Güney'deki devlet), bizim bu haklarımız olmayacak.
Bunun içindir ki, Rum yönetimi ve siyasi eşitliğimizi tanıdığını iddia eden AKEL bile,"nüfusun yüzde 80'i ile yüzde 18'i eşit olamaz" diyebilmektedir.
Biz siyasal eşitlikten, "SELF-DETERMİNASYON hakkına sahip İKİ EGEMEN HALKIN veya DEVLETİN EŞİTLİĞİNİ" anlarız.
Bu esas kabul edildikten sonra, bunun bir anlaşmada nasıl düzenleneceği sorununu çözmek artık çok kolaydır.
Sonuç olarak hiç kimse “nasıl olursa olsun ama bir anlaşma olsun” diyerek veya AB’a üyelik uğruna 1.5 asırdır sürdürdüğümüz EŞİTLİK VE EGEMENLİK mücadelemizden vazgeçeceğimizi sanmamalıdır...
Yönetimde mi, Vatandaşlık Haklarında mı, Egemenlikte mi Eşitlik?
Evet, tarih 1881. Kıbrıs Türkleri EŞİTLİK diyor...Şimdi 2018’deyiz.
Yine EŞİTLİK diyoruz.. Rum yönetimi ise kavram kargaşası yaratarak, "Anayasal haklarda, YÖNETİMDE VE SORUMLULUKTA EŞİTLİĞİNİZİ KABUL EDİYORUM" diye dünyayı aldatmaya çalışıyor...
Bu, gevşek federasyon dahi olsa,"yönetimde merkezi devlete bırakılacak az sayıdaki yetkinin kullanılmasında bizim de sınırlı bir söz hakkımız olacak ama, EGEMENLİKTE EŞİT OLMAYACAĞIZ" demektir.
Yani yöneticisi olduğumuz topraklarda EGEMEN olmayacağız. EGEMENLİK, onlara göre tektir, bölünmezdir ve merkezi devlete aittir. “Tüm adada EGEMEN olan merkezi devlet, bu topraklarının bir kısmında muzır bir azınlığa yönetim hakkı verecek ama kendisi toprakların egemeni olmayı sürdürecek...” İleride, o yönetim hakkını verdiği gibi, geri alabilme kapısını da açık tutacak...
Zihniyetleri bu... Eğer yöneteceğimiz toprağın egemeni olursak, ileride paşa gönülleri, isteyince veya koşullar uygun olunca, geri alma haklan olmayacak.O zaman EGEMEN olduğumuz topraklarda, bağımsız yasama ve merkezi devletten ayrılma hakkımız olurmuş..
Bunun için 'YÖNETİMDE EŞİTLİĞE TAMAM, EGEMENLİKTE EŞİTLİĞE HAYIR" diyorlar.
Oysa biz, her iki halkın kendi bölgelerinde egemen olmalarını ve konfederal devletin, kurucu egemen devletlerin kendi egemenliklerinden verecekleri yetkilerle oluşmasını savunuyoruz. Bunun içindir ki, öncelikle egemenliğimizin tanınmasını istiyoruz.
Onlar ise, kendilerini tüm Kıbrıs'a hakim olan meşru yönetim olarak kabul edip, kendi içlerindeki bir topluluğa paşa gönüllerinin istediği oranda kendi kendini yönetme hakkı , yani ÖZERKLİK-OTONOMİ vermek istiyorlar.
Bunun içindir ki kendi gayri meşru yönetimlerini tanımamızı istiyorlar.. Uyduruk “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” devamını ve bizim de muhtariyeti kabul etmemizi istiyorlar.
Onların istediği çözüm, bizim gayrı meşru yönetimlerini tanımamızı, bizim istediğimiz çözüm ise onların EGEMENLİĞİMİZİ tanımalarını gerekli kılıyor.
Temel ayrılık bu noktadadır ve biz en zor koşullar altında bile, 1963’den beri 55 yıldır tanımadığımız gayrımeşru bir yönetimi, tüm Kıbrıs’ın tek meşru egemen devleti olarak hiç bir koşul altında tanımayacağız. Egemen eşitliğimizin kabulü için ısrar edeceğiz, etmeliyiz…
Eğer bu adada özgür ve bağımsız olarak yaşamak, Rum egemenliği altına girmemek, Kıbrıs’ın bir Yunan adası olmasını önlemek ve egemen bir halk olarak kendi kendimizi yönetmek istiyorsak, bundan başka bir seçeneğimiz yoktur…
Rahmetli liderimiz Denktaş’ın dediği gibi “egemen eşitliği içermeyecek bir anlaşma, buz üzerine yazılmış bir yazı gibidir”