Ufukta Cumhurbaşkanlığı seçimi olmasaydı, bu gereksiz görüşme yapılmazdı…
Başarısız 5 yılın sonunda Akıncı’nın yeniden aday olması için bir başarı hikâyesine ihtiyacı vardı…
Çözüm umudu yokken Akıncı seçimlerde halka ne söyleyecekti?
O nedenle sürecin çökmesinden sonra söylediği her şeyi yuttu ve görüşmeleri yeniden başlatmak için fırsat kollamaya başladı…
Oysa ne demişti?
“Bizim kuşak başaramadı, bundan sonraki kuşaklara başarılar dilerim. Rum tarafında zihniyet değişikliği olmazsa görüşmeye gerek yok. Bundan sonra AB içinde iki devlet çözümü gündeme gelmeli…”
Bunları unuttu!!!
Anastasiadis’in ayağını kırmasını fırsat bilerek geçmiş olsun telefonu açtı, arada görüşme istediğini söyledi.
Türkiye’nin sondajları, ortak hidrokarbon komitesi önerisi ve Hükümetin Maraş’ı açma kararı nedeniyle çok sıkışan Anastasiadis bu teklifi bir can simidi olarak görerek üzerine atladı…
9 Ağustos’ta buluştular…
Bu buluşmada referans şartlarını görüşmek üzere anlaştılar…
Lute’u aradılar ve “biz anlaşmaya hazırız, atla gel” dediler…
Lute da inandı ve “galiba bu kez başaracağım” diyerek atlayıp geldi…
Birinci turu yaptı, olmadı, ikinciyi denedi, olmadı, üçüncü, dördüncü derken 6 tur yaptı…
Yine olmadı…
Olmadı çünkü Rum tarafının zihniyetinde bir değişiklik yok…
Akıncı, bunu bildiği halde, sırf şahsi seçim hesaplarıyla “ille de görüşme” diye ısrar etti. Nitekim “Ne değişti ki görüşmeleri başlatıyorsun, Rum zihniyeti mi değişti?” sorusuna yanıt veremedi…
Anastasiadis’in, Türk Halkının “tek oya indirgenmiş sözde eşitliği”ni bile kabul etmeyeceği biliniyordu. Her gün kendisi, sözcüsü ve Dışişleri Bakanı bunu tekrar etmekteydi…
Anastasiadis’in hedefi, çözüm yönünde hiçbir taahhüt altına girmeden görüşmeleri başlatma karşılığında, Türkiye’nin sondajlarını durdurmak, Maraş’ın açılmasını engellemek, bu yolla tüm adanın ve denizlerinin tek meşru sahibi olduğunu Türkiye’ye kabul ettirmek, egemenliğini bize empoze etmekti…
Nitekim Akıncı’ya verdiği belgede, Türkiye’nin sondajları durdurmasını, MEB konusunu kendileri ile görüşmesini, Maraş’ı açmamamızı istedi. Buna karşılık, babasından miras kalan (!) doğalgaz gelirinden, nüfusumuz oranında, ( onlara göre yüzde 18) pay verecekti…
Bu o kadar saçma ki, Akıncı’nın okuyup masada bırakması gerekirdi, ama aldı…
Başka ne istiyordu Anastasiadis?
Tek oya indirgenmiş sözde eşitlik talebinden bile vazgeçilmesini, garantörlüğün iptalini, daha fazla toprak verilmesini öngören Guterres belgesinin masada olmasını ve görüşmelerin ucunun açık olmasını…
Akıncı’ya kalsa, sırf seçim hesapları nedeniyle bunları kabul edip görüşmeleri başlatırdı…
Ne ki Türkiye, Lute’a ve Akıncı’ya, “ yokluğumda garantörlüğü konuşamazsınız, tüm seçeneklerin masada olduğu, siyasi eşitlik ve etkin katılımın kabul edildiği belgeye girmeli, sondajlardan vazgeçmemiz söz konusu değil…” mesajı verdi…
Ve tezgâh bozuldu…
Neticede anlaşamadıkları konusunda anlaştılar…
Akıncı’ya seçim jesti olsun diye göstermelik bir resepsiyon düzenlenerek “süreç kopmadı, devam ediyor” algısı yaratıldı…
Yerseniz!
Asıl önemli olan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun katılımıyla bugün yapılacak zirveden çıkacak sonuçtur…
“Tüm seçenekler masada olması şartıyla ve ancak seçimlerden sonra görüşme olabilir!” mi denecek, yoksa “bundan sonra ancak 2 devletli çözümü görüşürüz” mü denecek?