Doğru tedavi için doğru teşhis şarttır. Doğru teşhis koymazsanız doğru tedavi de yapamaz ve hastayı öldürürsünüz.
Kıbrıs sorununda da doğru bir çözüm bulmak için soruna doğru teşhis koymak gerekmektedir.
Kıbrıs sorununun nedeni Garantörlük, siyasi eşitliğimiz ve adanın demografik yapısı değildir, Rumların ENOSİS hedefleri ve hakimiyetçi-hegemonyacı zihniyetleridir. Dolayısı ile masada görüşülmesi gereken de, garantörlük, siyasi eşitliğimiz ve nüfusumuz değil, ENOSİS’in önünün nasıl kapatılacağı, hakimiyetçi ve hegemonyacı emellerin nasıl durdurulacağı olmalıdır.. .
Ne ki önce Talat sonra Akıncı, soruna doğru teşhis koymadıkları için, Garantörlüğü de, siyasi eşitliğimizi de nüfusumuzu da pazarlık masasına yatırdılar
Ve bundan cesaret alan Rum yönetimi bize “sıfır asker sıfır garanti” diye, “siyasi eşitlik olmaz muhtariyet size yeter “ diye, “nüfusunuz çok arttı, yerleşikler geri gitsin, demografik yapıda Türk-Rum oranı 1/4 oranında olmalıdır” diye dayatma yapmaya başladı..
Son olarak bizim de eşit hakkımız olan hidro karbon yataklarının gelirinin de nüfus oranı olduğunu iddia ettiği 1/4 oranında dağıtılmasını önerdi.
1/4 ORANI NERDEN ÇIKTI
Adanının zenginliğinin sahibinin Rumlar olmadığı, mal sahibi kendileriymiş gibi bize oranlı paylaşma teklifi yapma hakları olmadığı ve, bizim de eşit hakkı olan mal sahiplerinden biri olduğumuz gerçeğini bir yana bırakıyorum.
Sadece şu dörtte bir oranı nerden çıktı, onun üzerinde durmak istiyorum.
Rum tarafının en büyük korkusu Adadaki Türk nüfusunun artması olmuştur. Bunun için bir "yerleşikler ve adanın demografik yapısı değiştiriliyor" edebiyatı tutturdular ve TC kökenli KKTC vatandaşlarının tümüyle adadan çıkmasını talep ediyorlar
Talat ve Akıncı’ya kadar Türk tarafı nüfusumuzu müzakere konusu yaptırtmadı. Bunun bizim egemenlik yetkimiz olduğunu ortaya koydu ve Rum tarafında vatandaş yapılan 400 bin Yunanlı, Pontuslu, Rus, Arap, Filipinli, İngilizi vd.. Örnek gösterdi.
Ne ki Talat ve Akıncı böyle bir savunma içine girmeyerek nüfusumuzu tartışma konusu yaptılar.. Çünkü kendileri de adadaki Türk nüfusunun artmasından aynen Rumlar gibi rahatsızlık duyuyorlar.. Rum tarafının sadece son 5 yılda 5000 kişiye parayla vatandaşlık vermesine karşı çıkmazken, 15-20 yıldır burada yaşayan insanlarımıza vatandaşlık verilmesine karşı çıktılar, çıkıyorlar.
Talat geçmişte vatandaş olarak adada kalacak olanlar adı altında, TC kökenli vatandaşlardan oluşan 40 bin kişilik bir listeyi Rum ve BM’ye verecek kadar ihanet içinde oldu. Geri kalanların Türkiye’ye gönderilmesini kabul etti.
Akıncı da nüfusumuzu pazarlık masasına yatırdı ve Rum tarafının istediği şekilde benzer hususları kabul etti.
Nitekim, Nüfusta 4 Ruma 1 Türk oranı CB Akıncı'nın görüşmelerde Rum tarafını memnun etmek için kabul ettiği bir orandır.
Yani, Nüfusumuz azaldığı için bu oran ortaya atılmış değil. . Tam aksi KKTC nüfusu şu an 320 bin civarındadır. Ne ki Akıncı’ya göre "100 bin kişi yerleşiktir ve çözümle birlikte geri gitmelidir"
Nitekim, Sn. Akıncı görüşmelerde Rum tarafına nüfusumuzun 220 bin olduğuna dair bir beyanda bulunmuştur. Anastasiadis ise konunun görüşüldüğü ilk toplantıda Rum nüfusunu 630 Bin olarak beyan etmesine karşın ikinci toplantıda yanlış bilgi verdiğini ve nüfuslarının 803 bin olduğunu beyan etmiştir
Anastasiadis dörde bir oranını ileri sürmek için bunu yapmıştır. Ancak Akıncı buna itiraz edip " ben de yanlış bilgi verdim bizim gerçek nüfusumuz 320 bindir. 1960' da bile oran üçte birdir" diyecek yerde Anastasiadis’in verdiği rakamı kabul etmiştir. Bununla da kalmamıştır.
Rum tarafı çözümden sonra dörde bir oranının korunması için Kıbrıs vatandaşı olacak her Türk için 4 Yunanın Kıbrıs vatandaşı olmasını şart koşmuştur.
Sn. Akıncı buna da itiraz etmemiştir.
Üstüne "AB ilkesidir" diyerek tüm Rumlara 4 özgürlüğü tanımak adına tüm Yunan ve AB vatandaşlarının da KUZEY DAHİL adaya serbestçe yerleşmesini, iş kurmasını, çalışmasını, mülk edinmesini kabul etmiştir. Yani yüzbinlerce Yunanlının adaya yerleşmesine kapı açmıştır.
Böylece , sırf Rum tarafı böyle istiyor diye, yıllarca savunduğumuz kalıcı derogasyonlardan da vaz geçerek bir BM kriteri olan " her halkın kendi bölgesinde NÜFUS VE MÜLKİYETTE SARİH BİR ÇOĞUNLUĞA SAHİP OLMASI İLKESİNDEN" vazgeçmiştir.
Milyonlarca Yunan ve AB vatandaşı adaya akarken dengeyi korumak ve asimile olmamızı önlemek için, paralel şekilde Türk vatandaşlarının da 4 özgürlük hakkı olmasını talep etmemiştir, elde etmemiştir.
Anastasiadis 2017 yılında bu konuda varılan mutabakatı açıklamıştır. Şimdi de gaz gelirini aynı esasta pay etmek istemektedir. İşte Akıncı'nın teslimiyetçi politikasının bizi getirdiği tehlikeli nokta budur.
Ben iki yıldır bu konuda onlarca yazı yazdım sorular sordum, ne ki Akıncı hep sustu, halkı ve Meclisi aydınlatmadı.
Nitekim şimdi bile Anastasiadis’in doğalgaz gelirini kendisiyle vardığı nüfus mutabakatı uyarınca dörde bir oranında dağıtma önerisine de yanıt vermemiştir.
Çünkü bunun sorumlusunun kendisi olduğunu bilmektedir..
Aksi olsaydı çıkıp "sen ne diyorsun bizim böyle bir mutabakatımız yok, yalan söylüyorsun" demesi gerekmez miydi?
Sadece bu değil.
Sn. Akıncı alt mecliste 36 Rum 12 Türk milletvekili olmasını ve sadece 3 Türk milletvekilinin onayı ile Rum çoğunluğun karar almasını da kabul etmiştir .
Böylece hem 1960'daki yüzde 30 oranını ( 35 Rum 15 Türk) yüzde 25'e düşürmüştür (36 Rum 12 Türk) hem de 1960'daki ayrı oy çoğunluğu hakkımızdan vazgeçmiştir.
Aynı şekilde "demokratik değil" diyerek VETO HAKKIMIZDAN da vazgeçmiştir
Özetle bugün Anastasiadis bize saçma sapan tekliflerde bulunuyorsa bunun nedeni Akıncı'nın Meclisten, hükümetten, Türkiye’den ve halktan habersiz olarak kendi aklına göre verdiği ve bizi 1960’dan da geri götürecek olan korkunç tavizlerdir.
Kıbrıs sorununun nedeni demografik yapı olmamasına karşın, sırf Rum tarafı istiyor diye, Akıncı nüfusumuzu masada müzakere konusu yapmıştır.. Sorunun nedeni ENOSİS ve Rumların hakimiyetçi - hegemonyacı emelleri olduğuna göre, Akıncı bu emellerin önünü tıkamak için müzakere yapacak yerde onların tüm adaya egemen olmalarına kapı açacak olan tüm hakimiyetçi taleplerini kabul etmiş, "empati yapıyorum" diyerek Meclisin oybirliğiyle aldığı "Garantörlük kırmızı çizgimizdir" şeklindeki kararı bile çiğneyerek garantörlüğü pazarlık konusu yapmıştır.
Böylece bizi uçurumun kenarına getirmiş olmasına rağmen hala görüşmelere kaldığı yerden devam etmeyi ve Guterres belgesini stratejik bir anlaşma olarak imzalamayı önermektedir.
Oysa o belgede garantörlüğün iptali ve TAVİZ HARİTASINDA VERDİĞİ KKTC TOPRAKLARININ BEŞTE BİRİNE İLAVETEN GÜZELYURT’UN DA RUMLARA VERİLMESİ talep edilmektedir.
Akıncı işte bu belgenin stratejik bir anlaşma olarak imzalanmasını önermiş, bunun için Türkiye ve Meclis çoğunluğu ile çatışma pahasına iki devletli çözüme karşı çıkmıştır .
Milli Mücadelemizde bütün bunların bir adı vardır.. Onu ben söylemeyeceğim.
Ancak bu yolun GAFLET, DELALET VE HATTA İHANET YOLU olduğunu söylemek zorundayım. Milli mücadeleye katılan, bu devlette üst düzeyde görev yapan, halkımızın meşru hak ve çıkarlarını savunma görevi olan ve devletimize inanan bir aydın, bir gazeteci, bir yazar olarak bunu söylemek, bu teslimiyetçiliğe karşı mücadele etmek ulusal görevimdir