İki devletli çözümü engellemek ve iflas etmiş, çökmüş tavize dayalı federasyon görüşmelerini ille de sürdürmek isteyen Mustafa Akıncı, bilinçli olarak Türkiye çatışmayı kışkırtıyor..
İlk defası değil, ucuz kahramanlık gösterilerini seviyor…
Geçmişte, Türkiye düşmanlarını savunmak adına, kürsüden, “komutan çizmeyi aştı” diyerek karşısında oturan GKK komutanına sataştı…
İspanya’da bir toplantıda Kıbrıs’ın demografik yapısını bozduğu iddiasıyla dönemin Başbakanı Erdoğan’a laf attı, herkesin içinde ağız dalaşına girdi
Şimdi de, Türkiye’nin, Anastasiadis’le birlikte kendisini devre dışı bıraktığını iddia ederek çatışma çıkarmaya çalışıyor… Sarayından çıkmayan gayrı resmi akıl hocaları Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na sataşıyor… Bunların biri olan Hasan Kahvecioğlu, Çavuşoğlu’nu, “politik kültüre sahip olmamakla, görüşmelerin zeminini berhava etmekle, maceracı ve kaos yaratıcı bir siyaset izlemekle, Anastasiadis ile birlikte Akıncı’yı devre dışı bırakmaya çalışmakla” suçladı... Bu arada Akıncı’nın yeniden aday olacağını ve seçilerek herkese ders vereceğini de açıkladı…
Kol kanat gerdiği meyhane arkadaşı, Türkiye düşmanı Afrika gazetesi sahibi Şener Levent, “Türkiye’nin, iki devletli çözüme karşı çıktığı için Akıncı’ya sivil darbe yaptığını” iddia eden manşetler çekti, aynı iddiaları tekrarladığı köşe yazıları yazdı… Güney’de yaşayan bir diğer akıl hocası Niyazi Kızılyürek, “Türkiye’nin Akıncı’yı resmin dışına ittiğini” iddia eden yazılar döşedi. Akıncı’nın, sarayından çıkmayan, sık sık görüştüğü ve fikir aldığı kişilerin bu yazdıklarından habersiz, bilgisiz olduğu, onun bilgisi ve onayı dışında yazdıkları iddia edilebilir mi?
Yazılanlar dikkatli okunursa, tümünün de aynı kaynaktan beslendiği, ileri sürdükleri iddiaların yüzde yüz benzeştiği, neredeyse aynı ifadeleri kullandıkları ve tümünün de ortak hedefinin Anavatan Türkiye olduğu görülecektir…
Ne Yapmaya Çalışıyor?
Peki Akıncı, Türkiye ile çatışarak, “Türkiye’ye direnen adam” imajı yaratmaya çalışarak, ucuz kahramanlık gösteriyle ne yapmaya çalışıyor…
Hasan Kahvecioğlu yazdı. Akıncı, tüm politikaları iflas etmesine, söz verdiği çözümü, verdiği onca korkunç tavize rağmen gerçekleştirememesine, “ben başarısız oldum, gelecek kuşaklara başarılar dilerim” diye kendi ağzından büyük bir itirafta bulunmasına karşın, önümüzdeki seçimlerde yeniden aday olacaktır…Bunun için Türkiye düşmanı, federasyoncu “sol” küsüratları kendi çevresinde toplamaya çalışmaktadır..
Çünkü saray, makam, koltuk tatlı gelmiştir…
Çünkü, inanmadığı, savunmadığı benimsemediği bir devletin başında caka satmak keyifli bir hal almıştır…
Çünkü, Halkın geçim sıkıntısına, ekonomik krize, tasarruf yapın çağrılarına kulak tıkayarak, seçimden önce “kaldıracağım” dediği milyonlarca TL’lik örtülü ödeneği kimseye hesap vermeden kullanmak, halkın cebinden hesapsız harcamalar yapmak mutluluk vermektedir…
Çünkü, birleştirici olmak için EKO Gün’de Halkın içinde olmak yerine, aynı anda sarayında köpeğine doğum günü kutlamak ve bunun fotoğraflarını sosyal medyada paylaşarak kendisini orada bekleyen Halka mesajlar vermek çok keyif vermektedir…
O zaman Kıbrıs Türk Halkı, kendisine kocaman bir HODRİ MEYDAN çekmektedir...
Yeniden aday olmaya ve Türkiye ile de çatışmaya karar verdiğine göre, daha bir yıl beklemeye gerek yoktur…Kendine bu denli güvendiğine göre, istifa et, erken seçime gel, “temsil ettiğini” iddia ettiğin halkın karşısına çık boyunun ölçüsünü al. Ya da seni eleştirenlere haddini bildir…
Görelim bakalım Halk gerçekten senin yanında mı? Sen gerçekten, iddia ettiğin gibi Halkı temsil ediyor musun?
Bir güven tazele, bütün bu tartışmalar da bitsin…Seçim her türlü iddiayı temizlesin…Kazanırsan bildiğin yolda devam et, kazanmazsan ABD’ye dön, emekliliğini yaşa, torunlarına bak…
EĞER GERÇEKTEN DIŞLANMIŞSA
Bir süre önce yine yazmıştım…Akıncı eğer gerçekten dışlanmışsa, önce kendi kendini sorgulamalıdır..
Eğer bir dışlanma varsa, bunun nedeni kendisinin, birlikte yürütülen milli davanın en kritik konularında Türkiye’yi dışlayarak kendi aklına göre korkunç tavizler vermesidir…
1-Etkin siyasi eşitliğimizin güvencesi olan ve 1960 anlaşmaları ile elde ettiğimiz yürütme ve yasama’da VETO ve ayrı oy çoğunluğu hakkımızdan vazgeçmiş, sadece 1 Türkün onayını yeterli görmüştür. Böylece 58 yıllık milli mücadelemizi sıfırlamakta tereddüt etmemiştir..
2-Dönüşümlü başkanlıkta eşit süre talebimizden vazgeçmiş, uyduruk dönüşümlü başkanlığı elde etmek için garantörlüğü pazarlık masasına yatırmış, Rumlara Türk başkanın kim olacağını belirleme imkanı verecek olan çapraz oyu kabul etmiştir…
3- Adadaki Türk nüfusunu Rumların ¼’ü oranında dondurmayı kabul etmiştir…Bir Türkün vatandaş olabilmesi için 4 Yunan’ın vatandaş olmasını beklemek gerekecektir…
4- “Her halkın kendi bölgesinde nüfus ve mülkiyette sarih çoğunluğa sahip olması” büyük mücadeleler sonucunda BM parametresi haline gelmiş olmasına karşın, tüm Rumlara 4 özgürlük (serbest dolaşma, yerleşme, mülk edinme, iş kurma ve çalışma) tanıyarak ve bu amaçla derogasyonlardan vazgeçerek, iki toplumluluk ve iki kesimlilik ilkesini yok etmiş, Rumların 5-10 yıl içinde Kuzey’de nüfus ve mülkiyette çoğunluğa geçmesinin kapısını açmıştır..Buna karşın Türk vatandaşlarının 4 özgürlük hakkına sahip olmasını savunmamıştır…
5- KKTC Anayasasını çiğneyerek, elinde KKTC tapusu olan insanlarımızı “şimdiki kullanıcı”, 1974 öncesi mal sahibi olan Rumları ise “gerçek mal sahibi” olarak kabul etmiş ve mülkiyette ilk söz hakkını onlara tanımıştır… KKTC tapularını sıfırlamayı, büyük bir mülkiyet kaosu yaratmayı, mülklerin statüsü belirlenene kadar o mülkler üzerine yatırım yapılmamasını kabul etmiştir…Yani ekonomimizi sıfırlamayı kabul etmiştir…
6-Haritanın ve toprak konusunun, tüm diğer konularda anlaşma sağlandıktan sonra görüşüleceği bir BM parametresi olarak kabul edilmesine karşın, başta siyasi eşitlik olmak üzere birçok önemli konuda anlaşma olmamasına karşın, kendi aklına göre hazırladığı ve hükümetin, Meclisin, Türkiye’nin bilgisi-onayı dışında bir taviz haritasını, karşılığında hiçbirşey almadan Rum tarafına ve BM’ye vermiştir…KKTC topraklarının beşte birini Rumlara vermeyi öngören bu harita ile 50 civarında yerleşim yeri Rum tarafına bırakılmıştır..
7- Daha seçildiği ilk günden sözcüsünün ağzından “ garantörlük tabu değildir” diye açıklama yaptırmış ve KKTC Meclisinin “garantörlük müzakere konusu değildir, aynen devam etmelidir “ şeklinde oy birliğiyle aldığı kararı pervasızca çiğneyerek garantörlüğü pazarlık konusu yapmıştır…
8- Türkiye’nin iki devletli çözümü gündeme getirdiği bir ortamda, bunu baltalamak için, Türkiye, hükümet ve Meclis’ten habersiz olarak alel acele “Guterres belgesini stratejik bir anlaşma” olarak imzalamayı Rum tarafına önermiştir…Oysa o belgede garantörlüğün çağdışı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği, ilaveten verilen taviz haritasına ek olarak Güzelyurt’un da Rum tarafına verilmesi talep edilmektedir..
Bütün bu konularda Türkiye’yi, Meclisi ve Halkımızı dışladıktan sonra “dışlanmaktan” söz ederek ucuz kahramanlığa soyunmak, gerçekten ibretlik bir durumdur…Ben olsam en azından utanırdım, sıkılırdım, susardım…