Geçtiğimiz Cumartesi günü 6 Mayıs tarihinde Charles III. Charles olarak Britanya taçını giydi; gerçekleştirilen tören hem katılımcıları hem de ekran başındaki izleyicileri günümüzden koparıp, tarihte bir gezintiye çıkarmış gibiydi; bu durum da gayet doğaldı; zira Charles tıpkı ataları gibi -mesela 1216 yılında III. Henry, 1485 yılında VII. Henry, 1838’de Kraliçe Victoria, 1953’de II. Elizabeth gibi- taç giydi. Pek çok kişi tarafından taç giyme töreni “sembolik” olarak adlandırılabilir; ancak “sembolik” törenin monarka “sorumluluk” yüklediği de gözden kaçırılmamalıdır.
Bu anlamda önce “sembolik” törenin sembollerini, sonrasında ise nasıl monarka “sorumluluk” yüklediğini inceleyelim.
Taç giyme töreninde beş sembol kullanıldı.
*Asa: monarkın gücünü ve yönetme hakkını ifade etmektedir.
*Küre: monarkın gücünü ve yönetme hakkını Tanrı’dan aldığını sembolize etmektedir.
* Kaşık: Taç giyme törenlerinde 12. yüzyıldan günümüze kadar uzanan uygulamada monarka taç giyme kaşığı kullanılarak kutsal yağ sürülür; bu uygulama da monarkın gücünü Tanrı’dan aldığına işaret eder.
* St. Edward Taçı: Orjinalinin 1161 tarihinde Kral I. Edward tarafından giyildiğine inanılmaktadır; bu taç adeta monarkın soyuna ve tahtın kalıtsal olduğuna atıf yapmaktadır.
*İmparatorluk Devlet Taçı: 1937 yılında VI. George için hazırlanan bu taç, modern Britanya’ya ve modern Britanya sarayına atıf yapmaktadır. St. Edward Taçı ve İmparatorluk Devlet Taçı’nın her ikisi de monarkın üzerinde Tanrı’dan başka güç olmadığını ifade etmektedir.
Tüm bu semboller kısaca iki hususa işaret etmektedir. Birincisi: monarkın meşruiyetini Tanrı’dan almış olduğu. İkincisi ise monarkın meşruiyetinin Tanrı’dan almış olduğunun kanıtının soyu olduğu.
Burada parantez açıp, İngiltere’de monarkı meşru kılan soy unsurunun ne denli önemli olduğunu iki tarihsel örnek ile kısaca açıklayayım.
Örnek 1: Henry Tudor Kral III. Richard’ı savaş meydanında yenip, VII. Henry olarak tahta çıktığında tahtın “kılıç hakkı” olduğunu iddia etmesinin kendisini meşru kılmadığını bildiğinden, efsanelere başvurup Kral Arthur’ın ve Kral Cadwaladr’ın soyundan geldiğini iddia etmiştir; yani kendisine soy meşruiyeti sağlamak için çabalamış, bu arada da çocuklarının İngiltere tahtı üzerindeki hakkını meşru ve garanti etmek için IV. Edward’ın kızı ile evlenmiştir. Kral VII. Henry’nin hükümranlığı boyunca “soy” sorunu yumuşak karnı olmuştur.
Örnek 2: İngiltere VIII. Henry döneminde Protestan reformasyon sürecine girmiş olmasına rağmen, 1553 yılında tahta Katolik Mary Tudor I. Mary olarak çıkmıştır. Protestan reformasyon sürecinde tahta Katolik bir kraliçenin çıkması ve tahta çıkmasında Protestanların da desteğini almış olması soy unsurunun mezhep çatışmalarını bile geride bırakacak kadar önemli olduğunu göstermektedir; Mary tahta VIII. Henry’nin kızı olduğu için çıkmıştır ve soyu Tanrı’nın Mary’i seçmiş olduğunun işaretidir. I. Mary’den sonra tahta Protestan Elizabeth çıkmıştır ve II. James’e kadar da İngiltere tahtın varislerinin Katolik olması gibi bir mesele ile karşılaşmamıştır.
Taç giyme töreninde ülkeyi kanunlara ve geleneklere uygun olarak yöneteceğine yemin eden Charles “Tanrı’nın huzurunda Protestan olduğunu” da beyan etmiştir. Başpiskoposun “Birleşik Krallık'ta kanunla kurulan Protestan Reform Dinini gücünüzün sonuna kadar koruyacak mısınız? İngiltere Kilisesi'ni, Kilise yönetimini ve doktrinini, ibadet usullerini, disiplinini kanunla tesis edildiği gibi koruyacak mısınız? sorularına da “evet” yanıtı vermiştir. İşte bu yemin “sembolik” olarak tanımlanan Britanya monarşisine “dini sorumluluklar” yüklendiğine işaret etmektedir.
Peki ama neden?
1517 yılında Luther’in Katolik Kilisesi’ne başkaldırması ile başlayan Protestan reformasyon süreci Britanya adası ve Kıta Avrupası arasındaki ticari ilişkilerin yoğunluğu ve matbaanın icat edilmesi nedeniyle muhalif fikirlerin yazılı olarak adaya ulaşması ve yayılmasına bağlı olarak adaya çabuk ulaştı ve 1530’lu yılların ortalarına gelindiğinde artık İngiltere Roma Katolik Kilisesi’nden kopmuştu; bu kopuş “dini” olduğu kadar “siyasal”dı da; zira bu kopuş İngiltere monarkını artık hem devletin hem de Kilise’nin başı yaparken İngiltere’nin hiçbir otoriteye bağlı olmayacağının da ilanıydı. Dolayısıyla İngiltere milliyetçiliği ile Protestanlık el ele gitti; İngiltere’de Protestanlık milliyetçiliği körükler iken milliyetçilik de Protestanlığı İngiliz kimliğinin parçası haline getirdi; aynı şeyleri İskoçya için de söylememiz elbette mümkündür. Öyle ki 1701 tarihli yasal düzenleme ile (Act of Settlement) Katoliklerin tahta varis olması yasaklandı. Bir Katoliğin tahta çıkamayacağı İngiltere’de tahta oturacak ismin Protestan olduğunu beyan etmesi bu yasanın bir gereği olarak ve İngiltere’nin Katolik olduğundan şüphe edilen Kral I. Charles ile Katolik olduğundan tahtından edilen II. James ile de hoş olmayan anılarının sonucu olarak görülebilir.
https://www.history.com/news/british-royal-ceremony-funeral-coronation-objects
https://www.thestar.com/news/world/royals/2023/05/06/oath-full-text-coronation-king-charles.html#:~:text=I%20Charles%20do%20solemnly%20and,of%20my%20powers%20according%20to
https://www.bbc.com/news/uk-65342840