Doç. Dr.  Dilek Yiğit Doç. Dr. Dilek Yiğit

Lord Byron: Bir Romantiğin Gotik Edebiyattaki İzleri

21 Şubat 2022
Lord Byron: Bir Romantiğin Gotik Edebiyattaki İzleri

İngiliz edebiyatı denildiğinde akla ilk gelen isimlerden, Avrupa’da romantizm akımının başlıca  temsilcilerinden biri, edebi açıdan ünü ülkesinin sınırlarını aşmış bir şair, siyasi açıdan ise Yunan isyanına açık destek veren, Türk karşıtı politik kimlik Lord Byron…

Lordlar Kamarası’nın üyesi olan Byron, 1809 yılında ülkesinden ayrılır, yolu Osmanlı topraklarına düşer, gezileri esnasında Yunan kültüründen oldukça etkilenmiş olduğu sonrasında eserlerinde gözler önüne serilecektir. Lord Byron ülkesine döner, ama kısa süre sonra terk eder İngiltere’yi… Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Yunan isyanına katılır ve 1824 yılında Osmanlı topraklarında vefat eder. Lord Byron’ın Yunan isyanına verdiği destek O’nun Yunanistan hayranlığını adeta propaganda malzemesine dönüştürmüştür; hayranları O’nun izinden gitmek, O’nun gibi davranabilmek adına Yunan isyanına destek verir. Clair’in  “romantik Byronistler” olarak isimlendirdiği ve Yunan isyanına katılmak için yollara düşen kişilerin Türklerle savaşmaktan daha çok teatral bir rol oynamakla ilgilendiğini ileri sürmesi oldukça dikkat çekicidir.

Lord Byron Fransız İhtilali’nin etkisiyle hürriyet, demokrasi ve bireycilik kavramlarını merkezine alan, toplumsal meselelerin  edebiyata konu olabileceğini gösteren, adeta siyaset ve edebiyatı harmanlayan Romantizm akımının temsilcisidir; bu açıdan edebi yönü kadar siyasi kimliği ile de ön plana çıkması şaşırtıcı olmasa gerektir.

Lord Byron edebiyatta romantizm akımının temsilcilerinden biridir ama Avrupa gotik edebiyatında yansımaları olduğu da dikkat çekici bir durumdur; özellikle Mary Shelley’in Frankenstein ve John William Polidori’nin The Vampyre adlı eserleri Lord Byron’ın gotik edebiyata yansımalarının merkezinde yer alır.

Mary Shelley’in yazarının ismini bile gölgede bırakacak kadar ünlenen Frankenstein adlı eseri 1818 yılında yayınlanmıştır; eser doğa bilimlerine tutkulu bir İsviçreli ile bizzat kendisinin yarattığı korkunç görüntülü canavarın hikayesini anlatır. Bu eserde Lord Byron’ın etkisi iki açıdan kendini göstermektedir.

Birincisi: Mary Shelley, Percy Shelley ve Lord Byron Cenevre’de sık sık bir araya gelip, birbirlerine hayalet hikayeleri anlatarak zaman geçirirler. Bu sohbetlerde Lord Byron’ın arkadaşlarını hayalet hikayeleri yazmaya yönlendirdiği, Frankenstein’in konusunu oluşturacak canavar fikrinin ele alındığı, hatta Byron’ın “biz bir hayalet hikayesi yazacağız” dediği bilinmektedir. Frankenstein’in arkasında Lord Byron’un teşvik ve yönlendirmesi vardır, eser ayrıca Byron’ın o dönemdeki ruh halini de  yansıtır gibidir. Arkadaşına yazdığı bir mektupta şöyle demektedir Lord Byron “göller, dağlar, metafizik, söndürülemez aşk ve değiştirilemez düşünceler ile kendi kusurlarımın kabusu arasında yarı çılgın gibiyim”. Bu sözlerin Franskenstein’in canavarının  ruh halini de yansıtıyor olması ne kadar ilginçtir.

İkincisi: Frankenstein’da Türk tüccar üzerinden çizilen Türk imajı ve kullanılan negatif içerikli sıfatlar Lord Byron’ın Türk karşıtlığını ve Yunan medeniyetine dair övgüler ise  Byron’ın Yunan hayranlığını yansıtır. Mary Shelley  eserde Victor karakterini konuşturduğu bir bölümde onun ağzından “eğer hiç kimsenin, kişisel sevgi bağlarının ahengini bozacak bir işe kalkışmasına ne olursa olsun izin verilmeseydi Yunanistan köleleştirilmezdi” der ve canavarın ağzından ise şöyle devam eder “dünyada hüküm sürmekte olan imparatorluklar hakkında fikir sahibi oldum; dünya milletlerinin farklı yapılarını, idare biçimlerini ve dinlerini öğrendim. Miskin Asyalılardan; Yunanların olağanüstü dehasından ve düşünce alanındaki katkılarından; eski Romalıların savaşlarından ve harika erdemlerinden…

Peki Lord Byron’ın John Polidori’nin 1819’da yayınlanan The Vampyre adlı hikayesi ile ne ilgisi vardır?

John Polidori Lord Byron ile birlikte seyahat eden doktordur; Byron’ın Mary Shelley  ve Percy Shelley ile birlikte yaptığı sohbetlere Polidori de katılmaktadır ve böylesine bir eser vermesi hususunda Mary Shelley’i teşvik eden Byron, Polidori’yi de teşvik etmiş ve yönlendirmiş olmalıdır. Eser 1819 yılı Nisan ayında “The Vampyre; a Tale by Lord Byron” başlığı ile yayınlandığında, başlığından dolayı yazarının Byron olduğu sanılmış ve oldukça ilgi görmüştür. İngiltere’de yayınlanan ilk vampir öyküsü olan eserin yazarı Byron değildir ama konusunun Byron’un hayal gücünün ürünü olduğu bizzat yazarı Polidori tarafından kabul edilmiştir. Şöyle der Polidori "temel kesinlikle Lord Byron'ındır; gelişimi bana aittir."

All About History dergisinin Ocak-Şubat 2022 sayısında “Vampirlerin Tarihi” başlıklı bölümde ilginç bir bilgiye yer verilmiştir; John Polidori’nin The Vampyre adlı hikayesi sayesinde vampirlerin yaratık olmaktan çıkıp, soylu ve yakışıklı sahsiyete dönüştüğü, bu durumun arkasındaki ismin ise Lord Byron olduğunun düşünüldüğü belirtilmiştir. Polidori’nin vampiri soyludur, yakışıklıdır, kültürlüdür, zarif bir figürdür ve bu özellikler Lord Byron’a atfedilen özellikler olduğuna göre "soylu ve yakışıklı vampir" imajı Lord Byron'ın imajı üzerine inşa edilmiş gibidir. “Soylu ve yakışıklı vampir” imajının arkasındaki isim Lord Byron ise, Byron’ın vampir imajının dönüşümdeki etkisi, Romantizm akımının Avrupa’da sadece halk efsanelerinin bir parçası olan vampir olgusunu edebiyat üzerinden sanata dahil etme sürecinin bir yönü olarak okunabilir.

Bu durumda Lord Byron’ın Gotik edebiyata etkisi yalnızca arkadaşlarına anlattığı hayalet hikayeleri üzerinden değil, kendi imajının  “Romantizmin vampirine” yansıtılması üzerinden kendini göstermektedir.

 

Kaynaklar

Clair, William St. (2008). That Greece Might Still Be Free. UK:Open Book Publishers

Hall, A. K. (2018), “The Idea Incarnate”, The New Atlantis, 54:66-82.

Lovell Jr, Ernest J. (1953). “Byron and Mary Shelley”, Keats-Shelley Journal, 2:35-49.

Viets, H. R. (1969). “The London’s Editions of Polidori’s The Vampyre”, The Papers of the Bibliographical Society of America, 63(2):83-103.

 

Yorumlar