İskoç milliyetçiliğini İngiltere karşıtlığından bağımsız düşünmek, bu milliyetçiliğin tarihsel gelişiminde İngiltere’nin oynadığı ya da İngiltere’ye atfedilen rol nedeniyle, mümkün değildir. Bugün bile İskoç miliyetçiliği denildiğinde akla ilk İskoçya’yı Birleşik Krallık’tan ayırmayı amaç edinen, yani İngiltere ile aynı devlet çatısı altında bulunmak istemeyen siyasi hareket, milliyetçi SNP ve bu partinin söylem ve eylemleri gelir. Tarihte İskoç milliyetçiliğini körükleyen çeşitli kesitler vardır; bu kesitler arasında William Wallace ve Robert the Bruce gibi İskoç halk kahramanlarını yaratan 13. yüzyıl İskoç milliyetçiliğine asıl kaynak olan tarihsel kesit olarak tanımlanabilir. Bu tarihsel kesitin başlangıcı İskoçya’nın Kralı III. Alexander’ın vefatı mıdır?
Kral III. Alexander 1286 yılında vefat etmiştir; bu tarih İskoçya’da boş taht krizinin başlangıcı olarak görülür. Oysa İskoçya’da boş taht krizine neden olan Kral Alexander’ın vefatı değil, veliaht Prenses Margaret’ın (Maid of Norway) tahtına oturmadan 1290 yılında vefat etmesidir. Zira III. Alexander vefat ettiğinde tahtın varisi bellidir; ama Margaret’in bir veliahtı yoktur.
1290 yılını müteakip yıllarda İskoç siyasetini boş kalan taht, İskoç Muhafızlar ve İskoç soyluların taht mücadelesi şekillendirmiş; ama bu süreçte İngiltere faktörü de ağırlığını hissettirmiştir. İşte bu faktör İskoçya’yı hem İngiltere’ye vassal kılmış hem de İskoç bağımsızlık savaşına kaynak olmuştur.
III. Alexander’ın İskoçya’yı yönettiği 1249-1286 yılları arasında kalan dönem, Alexander’ın İngiltere Kralı III. Henry’nin kızı Margaret ile evli olması nedeniyle, III. Henry’nin İskoçya üzerinde söz hakkı olduğu dönem olarak görülse de, o dönem İskoçya’nın İngiltere’nin vassalı olduğuna dair yeterli kanıt yoktur. Ancak bu dönemde İskoçya’nın İngiltere ile iyi ilişkiler sürdürdüğü bir gerçektir. III. Alexander’ın kızının Norveç Kralı Erik ile evlenmiş olmasının da gösterdiği gibi bu dönemde İskoçya Norveç ile de iyi ilişkiler kurmuştur. Ülkesini barış ve huzur içinde yöneten III. Alexander’ın dış ilişkilerde de gerginlik yaratmaktan uzak politikası tarihçileri Alexander’ı başarılı bir kral olarak nitelendirmeye yöneltmektedir.
Tarihçilerin başarılı bir kral olarak tanımladığı III. Alexander ayrıca öngörülü bir kraldır da. Hem tarihsel tecrübe ışığında İskoçya’da tahtın şiddet yoluyla el değiştirebileceğini hem de kendisinden sonra boş taht krizi riskinin mevcudiyetini bilmektedir. Ülkesinin tahtın boş olması ve soyluların taht kavgası nedeniyle iç savaşa sürüklenmesini önlemek isteyen Alexander veliahtını ismen belirlemiştir; bu isim Norveç Kralı Erik ile evlenen kızının çocuğu, yani torunu Margaret’dır (Maid of Norway. Böyle yaparak da Margaret dışında tahta oturacak ismi tahtın gaspçısı, gayri meşru ilan etmiş olmuştur.
III. Alexander torunu Prenses Margaret’ın İskoç tahtının veliahtı olma konumunu üç şekilde sorgulanmayacak hale getirmiştir.
Birincisi; Alexander’ın kızı Margaret ve Norveç Kralı Erik’in evliliğini düzenleyen 25 Temmuz 1281 tarihli Roxburg Antlaşması’nda, Alexander’ın kendi çocuğu ya da oğlunun çoçuğu olmaması halinde, İskoç tahtına bu evlilikten doğacak erkek ya da kız çocukların oturacağı kararlaştırılmıştır.
İkincisi; Alexander’ın isteği üzerine İskoç soylular ve din adamları Margaret’ı (Maid of Norway) İskoç tahtının veliahtı olarak kabul etmiştir.
Üçüncüsü; Alexander, Norveç Kraliçesi olan kızı ve aynı zamanda Margaret’in annesi vefat ettiğinde İngiltere Kralı I. Edward’a mektup yazarak, kızının vefatıyla torunu Margaret’ın İskoç tahtının veliahtı olduğunu belirtmiştir. Bu mektubun III. Alexander’ın sadece veliahtını isimlerdimeye değil, aynı zamanda veliahtını İngiltere Kralı I. Edward’ın oğlu ile evlendirme niyetini açık etmeye yönelik olduğu düşünülebilir; zira Ortaçağ Avrupası’nda soyluların evlilikleri diplomatik bir araç niteliğindedir ve üstelik Britanya adasında İskoç ve İngiliz hanedanlıkları arasında evlilikler yoluyla ailevi bağlar zaten oluşmuştur.
Kısaca 1286 yılına gelindiğinde III. Alexander’ın veliahtının ismi netleşmiştir artık; III. Alexander sonrası için İskoçya’da boş taht krizi ihtimali ortadan kalkmıştır.
III. Alexander’ın vefatından sonra İskoç soylular üzerine iki sorumluluk yüklenmiştir. Birincisi ve öncelikli olan Norveç’te yaşayan Margaret’ın İskoçya’ya gelmesini sağlamaktır. İkincisi ise Margaret’ın İngiltere veliahtıyla evlendirilmesine yönelik olarak İngiltere ile evlilik müzakerelerinin başlatılmasıdır. Bu sorumlulukları yerine getirmesi adına İskoçya Parlamentosu iki piskopos, iki kont, iki barondan oluşan İskoç Muhafızlar Komitesi’ni oluşturmuştur. Britanya tarihçileri, komitenin yapısında, hem yönetici sınıflar arasında hem de rakip soylu aileler arasında denge gözetildiğinin altını çizmektedir. Böylesine bir dengenin gözetilmesinin amacı taht üzerinde hak iddia eden soylu ailelerin, monark gelene kadar yönetimde söz sahibi olmasını sağlamak ve böylelikle iç savaş riskini bertaraf etmek olmalıdır. İskoç Muhafızlar, içiçe geçen bu iki görevi yerine getirmek amacıyla, geçikmeksizin, Norveç ve İngiltere ile görüşmeye başlamış, Norveç’e Margaret’ın kraliçe sıfatıyla İskoçya’da güvenliğinin garantisini vermiştir, İngiltere ile 1290 yılında akdedilen Birgham Antlaşması ile de Margaret’ın İngiliz veliaht ile evliliğini düzenlemiştir. Üstelik Birgham Antlaşması sadece bir evlilik antlaşması da değildir; İskoç Muhafızlar İngiltere Kralı I. Edward’ın İskoçya’yı vassalı haline getirme niyetinden şüphelendikleri için bu Antlaşma ile İskoçya’nın bağımsızlığını garantiye almıştır. Antlaşma uyarınca evlilik sonrası her iki devlet ayrı ayrı yönetilecektir.
İskoç Muhafızların sorumluluklarını yerine getirme konusunda gösterdikleri başarı Britanya tarihçilerin sıklıkla işaret ettiği bir noktadır; üstelik İskoç Muhafızlar Komitesi, monarkın fiilen tahtına oturmadığı bir Ortaçağ Avrupa devletinin nasıl yönetilmesi gerektiğinin bir örneği olarak sunulur. Bu dönemde İngiltere Kralı I. Edward İskoçya’yı kontrol altına alma arzusunu, oğlunun İskoçya tahtına oturacak Margaret ile evliliği üzerinden gerçekleştireceği fikrinde olduğundan, İskoçya’ya karşı şiddet eğilimi göstermemiştir. Bazı tarihçiler bu evlilik gerçekleşmiş olsaydı iki ülkenin resmen birleştikleri 1707’den çok önce birleşmiş olacağını ileri sürmektedir.
Kısaca Kral III. Alexander’ın veliahtını açıkca belirlemiş olması ve İskoç Muhafızların monarksız ülkeyi yönetmede gösterdiği başarı İskoçya’yı kaosa sürüklememiştir; ancak Norveç’den yola çıkan Margaret’ın vefat haberiyle ülke krize sürüklenmiştir. Neden?
Birincisi; Margaret’in veliahtı yoktur; böylesine bir durum öngörülmüş ve bir veliaht ismi belirlenmiş değildir.
İkincisi; taht üzerinde hak iddia eden çok sayıda soylu vardır; aralarında Kral I. William’ın (1165-1214) kardeşi David’in soyundan geldiklerini iddia eden Robert the Bruce’ın büyükbabası Robert Bruce’ın, John Balliol ve John Hastings’in bulunduğu bu soylular rekabet halindedir.
Üçüncüsü; İngiltere Kralı I. Edward’ın oğlunu İskoçya Kraliçesi ile evlendirmek suretiyle İskoçya’yı kontrol etme amacı imkansız hale gelmiştir. Bu imkansızlık Edward’ı İskoçya’ya karşı şiddet uygulamaya itme riski taşımaktadır.
Bu koşullarda kilit olay İskoç Muhafızların tahta oturacak ismin belirlenmesi amacıyla İngiltere Kralı I. Edward’a başvurmuş olmalarıdır. Kral III. Alexander’ın vefatından Prenses Margaret’in vefatına kadar olan dönemde ülkeyi yönetme becerisi sergileyen İskoç Muhafızların, taht için rekabet eden soylular arasında kral olanı belirleyecek süreçte bir başka ülkenin kralına “hakem” olması için başvurmuş olmaları ilginç bir durum olmakla birlikte sorunu kendi içlerinde çözemeyecek hale geldiklerine işaret etmektedir. Yoksa İskoçlar I. Edward’ı sürece dahil ederek rakip soylular arasında kral seçiminin dışarıdan bir aktörün gözetiminde “objektif” olmasını mı sağlamak istemiştir? Ayrıca kralı belirleyecek sürece I. Edward’ı dahil etmeyi İngiltere ile iyi ilişkileri sürdürmenin bir gereği olarak mı görmüşlerdir? Bu soruların yanıtları tartışılabilir.
1292 yılının Kasım ayında İskoçya tahtına John Balliol çıkmıştır. Bazı kaynaklarda John Balliol’un I. Edward’ın tercihi olduğu, zira Edward’ın taht üzerinde hak iddia eden soylular arasında en kolay Balliol’u kontrol edebileceğini düşündüğü belirtilirken, bazı kaynaklar İskoç Muhafızların da kral olarak John Balliol’u görmek istediklerine işaret eder. Neticede boş taht krizi John Balliol’un tahta çıkışıyla çözülmüştür ama huzursuzluk son bulmamıştır. Bunun nedeni de yeni Kral John Balliol’un I. Edward’a bağlılığını sunmasıdır.
John Balliol İngiltere kralına neden bağlılığını sunmuştur? Balliol taht üzerinde hak iddia eden soylulara karşı İngiltere’nin desteğini arkasına almak istemiş olabilir; ama bu tavrı İngiltere ve İskoçya arasında feodal, dolayısıyla krallar arasında hiyerarşik bir ilişki kurmuş, İskoçya’yı de facto olarak İngiltere kralının yönetimi altına sokmuştur. Öyle ki, soylular arasında anlaşmazlıklarda nihai karar verici İskoç değil İngiliz kral olmuştur. Bu durum İskoçya’da I. Edward’a yönelik zaten mevcut olan tepkiyi iyice artırmıştır. Üstelik İngiltere-Fransa arasındaki gergin ilişkiler de İskoçya’daki İngiliz tepkisini zirveye taşıyacaktır. Zira İskoçya’nın kralını bir kral olaral değil de kendisine tabi bir vassal olarak gören I. Edward Fransa ile savaşında İskoçya’dan asker istemiştir. İskoçya’nın bağımsız bir devlet olması nedeniyle I. Edward’ın İskoçya’dan böylesine bir talepte bulunamayacağını düşünen İskoç soylular, tepki olarak, Fransa ile diplomatik ve askeri ittifak (Auld Alliance) kurmuştur. İskoçya’nın Fransa ile ittifak kurması üzerine I. Edward 12 Mart 1296 tarihinde Tweed Nehri'ni geçmiş ve Berwick'i kuşatmış, sonra kuzeye yönelerek Roxburgh, Jedburgh, Edinburgh ve Stirling'i ele geçirmiştir.
1290 yılında veliaht Prensesin vefatıyla “başsız” kalan İskoçya şimdi de komşusu tarafından işgal edilmiş bir ülke durumuna düşmüştür. Aslında Kral I. Edward’ın İskoçya’yı işgal etmesinin asıl nedeni İskoçya-Fransa arasında Auld Alliance’ın kurulması değildir. I. Edward’ın oğlunu Margaret ile evlendirmek suretiyle İskoçya’yı kontrolü altına almak amacının Margaret’ın vefatı nedeniyle gerçekleştirememiş olmasıdır. Dolayısıyla I. Edward amacına ulaşmak için başka bir strateji geliştirmek zorunda kalmıştır. İskoçya ile feodal ilişki kurmak bu stratejinin ilk adımıdır, bir sonraki adım İskoçya’yı işgal etmek olsa gerektir ve Auld Alliance süreçe hızlandırıcı bir faktör olarak girmiştir.
Artık İskoçlar için zaman İngiltere’ye karşı bağımsızlık savaşı verme zamanıdır. İskoç milliyetçiliğinin sembol isimleri William Wallace ve Robert the Bruce işte bu bağımsızlık mücadelesinde kahramanlaşmıştır.
Kaynakça
Barrow, G.W.S, “A Kingdom in Crisis: Scotland and the Maid of Norway”, The Scottish Historical Review, Vol.69, No.188, s. 120-141.
John Balliol and Edward I, https://www.bbc.co.uk/bitesize/guides/zcwwjxs/revision/2, erişim 21 Ocak 2021
B.C. Keeney, “The Medieval Idea of the State:The Great Cause, 1291-2”, The University of Toronto Law Journal, Vol.8, No.1, 1949, s.48-71.
Maid of Norway, https://www.newworldencyclopedia.org/entry/Maid_of_Norway, erişim 11 Ocak 2021.
Phillips, J.R.S., “Reviewed Works:Edward I and the Throne of Scotland, 1290-1296:an Edition of the record Sources for the Great Cause. Vol.1 (introduction):Vol.II (Texts) by E.L.G. Stones and Grant G. Simpson”, Irish Jurist, new series, Vol.16, No.2, 1981, p.373-377.
Prestwich, M., “Edward I and the Maid of Norway”, The Scottish Historical Review, Vol.69, No.188, s. 157-174.
Reid, N., “Margaret ‘Maid of Norway’ and Scottish Queenship”, Reading Medieval Studies, Vol. 8, 1982, s.75-96.
Stevenson, B. Wendy, “The Treaty of Northampton (1290): The Scottish Charter of Liberties”, The Scottish Historical Review, Vol.86, No.221, 2001, s.1-15.