Doç. Dr.  Dilek Yiğit Doç. Dr. Dilek Yiğit

Marian Sürgünleri

08 Mart 2021
Marian Sürgünleri

İngiltere tarihinin dönüm noktalarından biri, Kral 6. Edward’ın  vefatı üzerine,  19 Temmuz 1553 tarihinde  İngiliz Tahtı’na Mary Tudor’ın çıkmasıdır. Genç yaşta vefat eden Kral 6. Edward’ın  çocuğunun olmaması ve  8. Henry döneminde yapılan 3. Veraset Düzenlemesi ile Edward’ın varis bırakmaması halinde Taht’ın Mary Tudor’a geçeceğinin açıklanmış olması nedeniyle, Mary Tudor’ın Taht’a çıkışı olağanüstü bir durum değildir. Ancak bir prensesin veliaht sıfatıyla tahta çıkması gibi olağan olan bu  durumu tarihsel açıdan bir dönüm noktası yapan, Protestan reformasyon sürecindeki ülkenin tahtına oturanın Katolik olmasına bağlı olarak yaşanacakların başlangıcı olmasıdır. Mary Tudor dönemi,  6. Edward ve 1. Elizabeth dönemleri arasında Protestanlığın yükselişine verilen bir  ara olacak; İngiltere’de Katolisizmin “Marian uyanışı” olarak adlandırılacaktır.

8. Henry döneminde başlayan ve 6. Edward döneminde sürdürülen Protestan reformasyon süreci içindeki İngiltere’de Katolik Mary Tudor’ın Taht’a çıkışı, o dönemde, ülkedeki Katolik-Protestan kutuplaşmasının bir prensesi tahtından edecek kadar derin olmadığını gösteriyor. Zira  6. Edward İngiltere’de Katolisizmi restore edeceği gerekçesi ile, veraset düzenlemesi yapıp Mary Tudor’ı İngiliz Tahtı’ndan men etmesine –bu düzenleme Parlamento’nun onayını alamamıştır- rağmen; üstelik 6. Edward’ın veraset düzenlemesi uyarınca vefatından  dört gün sonra Taht’a Protestan Lady Jane Grey’in çıkarılmasına ve Taht’a oturtulan Protestan kraliçenin Protestanların desteğini alacağının sanılmasına rağmen, Katolik Mary Tudor önceden tahmin edilemeyen bir destek ile Taht’a oturmuştur. Bu durum Mary Tudor’ın sadece Katolikler tarafından desteklenmediğini, Protestan çoğunluğun da Mary Tudor’ın arkasında durduğunun göstergesidir.  Hal böyle olunca Lady Jane Grey ve Grey’in arkasındaki Protestan aristokrasiye karşı  inanç meselesinden bağımsız olarak geniş destek bulan  Mary Tudor’ın  Protestanlara yönelik hoşgörülü bir politika izleyeceği öngörülmüş olmalıdır.

Ancak Mary Tudor’ın ülkedeki Protestanlara tolerans göstermeye hiç niyeti olmadığı kısa sürede anlaşılacaktır. Zira Mary Tudor’ın  ilk icraatlarından biri,  8. Henry döneminde Papa’nın onayı olmaksızın geçersiz kılınan  8. Henry ve annesi Catherine’in  evliliğinin  geçerli olduğunu ilan etmek olmuştur. Bu icraat babası ve annesinin boşanmasının Papa’nın onayını almadan gerçekleşmiş sayılamayacağına ve  İngiltere’nin “ruhani” meselelerde  Papalığın yargı yetkisi altında olduğuna, kısaca Papalığa bağlılığa işaret etmektedir. Mary Tudor  8. Henry döneminden beri gerçekleştirilen Papalık-karşıtı yasal düzenlemeleri yürürlükten kaldırmıştır; babasının kapattığı manastırları restore etmeye başlamıştır; Katolik Kral Philip ile evlenmiştir; bu evlilik ile amaçladığı İngiltere’ye Katolik bir veliaht bırakmaktır.  Üstelik  sapkınlığa karşı üç ortaçağ düzenlemesini ( 1382, 1401 ve 1414)  yeniden yürürlüğe koyarak  Katolik olmayanların cezalandırılmasının önünü açmıştır. 6. Edward döneminin önde gelen Protestanları tutuklanmış, yargılanmış ve kamuya açık alanlarda idam edilmiştir.  Toplumun önde gelen Protestan isimlerinin idamlarını, sıradan Protestan yurttaşların idamları izlemiştir. 1557 yılına gelindiğinde idam edilen Protestanların sayısı yaklaşık üç yüzü bulmuştur.  İngiltere tarihi hiç böylesine kısa süre içinde bu kadar idam görmemiştir.

Mary Tudor’ın baskıcı yönetimi altında Protestanlar önünde üç alternatif vardır; birincisi Protestanlıktan çıkarak Katolisizme dönmek;  ikincisi Katolisizme dönmeyecek iseler İngiltere’yi terk etmek; üçüncüsü hem Protestan kalmak hem de ülkeyi terk etmek istemiyorlarsa Mary Tudor’ın zulmü ile yüzleşmek.  Katolisizme dönmek istemeyen ama Mary Tudor’ın zulmünden de kurtulmak isteyen, aralarında  aristokratların,  din adamları ile teoloji öğrencilerinin ve tacirlerin olduğu Protestanlar ülkeyi terk ederek Kıta Avrupası’na göç etmeye başlamış;  özellikle de Kıta Avrupası’nın Protestan bölgelerinde yerleşmeyi tercih etmiştir.    Kısaca Marian sürgünleri olarak adlandırılan bu göç hareketi Mary Tudor’ın zulmünden  “zorunlu” bir kaçıştır.

Yukarıda anlatılan Marian sürgünlerinin genel bilinen hikayesidir; peki hikaye daha farklı olabilir mi?

Bazı tarihçiler, Kıta Avrupası’na Protestan göçünün nedeninin Mary Tudor’ın zulmü olmadığını, bu göçlerin Mary Tudor’ın  baskıcı politikaları başlamadan önce planlandığını, dolayısıyla göçlerin “gönüllü” olduğunu ileri sürmektedir. Mesela Christina Hallowell Garrett, Marian sürgünleri üzerine yaptığı çalışmada, Mary Tudor’ın  Temmuz 1553’de tahta çıktığına ve 1554 yılının Ocak ayına gelindiğinde Almanya’ya çoktan göç edenlerin olduğuna dikkat çekerek,  göçlerin “zorunlu” değil  “gönüllü” olduğuna işaret etmektedir. Cavill ise  Mary Tudor’ın Kıta Avrupası’na göç edenlerin ve mal varlıklarının tespiti amacıyla Komisyonlar kurduğunu, Komisyonların 28 Şubat 1555 tarihinde gerçekleştirilen ilk toplantılarının birinde  11 Ekim 1553 ile 10 Şubat 1555 tarihleri arasında göç eden isimlerin tespit edildiği ve mal varlıklarına el konulmasının emredildiğini belirterek, göçlerin 1553 yılında başlamış olduğuna dikkatimizi çekmektedir.

Mary Tudor’ın Protestanlara yönelik baskıcı politikalarının, aslen, Mary Tudor’ı  Taht’an indirmeye yönelik 1554 yılının Ocak ayındaki Wyatt İsyanı sonrası başlamış olduğu ve ilk idamların 1555 yılında gerçekleştirildiği düşünüldüğünde, 1554 yılından önce gerçekleşen göçleri Mary Tudor’ın zulmü ile açıklamak mümkün görünmemektedir.  

Dolayısıyla Mary Tudor’ın zulmündan kaçan Marian sürgünleri söylemi, aslında, Kıta Avrupası’nda “zulüm gören, zavallı Protestan İngiliz” imajı yaratmaya yöneliktir. Ancak Marian sürgünlerinin göçünün Mary Tudor’ın zulmünden kaynaklanmamış olması, Mary Tudor’ın Protestanlara yönelik baskıcı politika uyguladığı gerçeğini arka plana itecek bir faktör de değildir.

Burada sorulması gereken soru ise, Protestanların neden “zulüm” başlamadan önce göç etmeye başlamış olduklarıdır. Mary Tudor’ın kendini Katolisizme adamış bir Kraliçe olduğu gerçeği, ve üstelik hayat hikayesinde  Katolisizmi terk eden babasının oynadığı rol ve üvey annesi Anne Boleyn faktörü Kraliçe’nin “intikamcı” bir politika izleyeceğinin öngörülmesine sebep olmuştur. Bu açıdan  Marian sürgünleri bir öngörü doğrultusunda başlamıştır. Ayrıca göç edenler Kıta Avrupası’nda inançlarını daha özgürce yaşayacaklarını düşünmüş olmalılar. Bu konuda haklı çıkmışlar, Avrupa’nın Protestan bölgelerinde hoş karşılanmışlardır. Kraliçe’nin de bu göçlerden rahatsızlık duyması için bir neden yoktur; Kraliçe Protestanların  İngiltere’den ayrılmalarını hoş karşılamış olmalıdır.

Diğer taraftan Britanya tarihçileri arasında Mary Tudor’ın Protestanlara yönelik baskıcı politikalarının Protestanlar arasında birlik ve beraberliği körüklediğini, dayanışmayı artırdığını ileri sürenler mevcut ise de,  bu tür savlar da tartışmaya açıktır. Zira Marian sürgünleri arasında 6. Edward dönemindeki ibadet usullerini sürdürenler varken, İngiltere’deki Protestan anlayışı tamamen terk eden ve Kıta Avrupası’ndaki öğretileri benimseyenler olmuş; hatta  bazı Protestanlar İngiltere’ye Protestanlığı getiren 8. Henry’i “reformasyon” değil “deformasyon” yapmakla, dini saiklerle değil kişisel çıkarları doğrultusunda hareket etmekle eleştirmişlerdir. Yani Marian sürgünlerini homojen bir grup olarak da görmemek gerekir.  1. Elizabeth’in Taht’a çıkmasıyla İngiltere’ye dönen Marian sürgünleri, daha sonra ülkedeki  Anglikan-Puritan ayrımını da körükleyeceklerdir.

İngiltere’de Katolik bir Kraliçe’nin İngiliz Tahtı’na oturması  Protestanların öngördüğü ve korktuğu  şekilde Katolisizmin restorasyonu olmamıştır. Zira 1553 yılında Taht’a çıkan Mary Tudor 1558 yılında bir veliaht bırakmaksızın vefat etmiştir. Bu kısa süre İngiltere’de Katolisizmin restorasyonu için yeterli değildir.  Mary Tudor’dan sonra  Taht’a  kardeşi 1. Elizabeth çıkmıştır. Protestan 1. Elizabeth dönemi Protestan reformasyon sürecinin tekrar başladığı,  Mary Tudor döneminde Katolisizme dönenlerin tekrar Protestan olduğu ve Marian sürgünlerinin ülkelerine döndüğü dönemdir.    

Kısaca İngiltere’de Mary Tudor’ın dönemi Katolisizmin restorasyonu olmamıştır ama  Elizabeth Tudor dönemi Protestanlığın restorasyonu olmuştur.

 

Bu makale Diplomatic Observer Eylül 2020 sayısında yayınlanmıştır.

Kaynakça

Alexander, Gina, “Bonner and The Marian Persecutions”, History, Vol.60, No.200, 1975, s. 374-391.

Cavill, P. R., “Heresy and Forfeiture in Marian England”, The Historical Journal, Vol.56, No.4, 2013, s. 879-907.

Dunham Jr., William Huse,  “Regal Power and the Rule of Law: A Tudor Paradox”, Journal of British Studies, Vol.3, No.2,  1964, s.24-56.

Garrett, Christina Hallowell, The Marian Exiles: A Study in the Origins of Elizabethan Puritanism, Cambridge University Press, Cambridge, 1938.

Scott, Mitchell, The Marian and Elizabethan persecutions: how England was prepared for persecution and defended from martyrdom, University of Louisville, Electronic Thesis and Dissertations, 2005.

Scully, Robert, “Review: The Marian Catholic Revival: A Review Essay”, Early Modern Women, Vol.3, 2008, s.344-349.

Thorp, Malcolm R., “Religion and the Wyatt Rebellion of 1554”, Church History, Vol.47, No.4, 1978, s. 363-380.

Walzer, Michael, “Revolutionary Ideology: The Case of The Marian Exiles”, The American Political Science Review, Vol.57, No.3, s.643-654.

 

Yorumlar