Doç. Dr.  Dilek Yiğit Doç. Dr. Dilek Yiğit

İngiltere Tarihinde Bir "Kötücül" Dük: Northumberland Dükü John Dudley

18 Ağustos 2020
İngiltere Tarihinde Bir Kötücül Dük: Northumberland Dükü John Dudley

İngiltere tarihine damga vuran trajik olaylardan biri Kral 7. Henry’in torunlarından 17 yaşındaki Lady Jane Grey’in  12 Şubat 1554 tarihinde idam edilmesidir.  Lady  Jane Grey,  Kral 6. Edward’ın 6 Temmuz 1553 tarihinde  vefat etmesi üzerine 10  Temmuz 1553 tarihinde kraliçe ilan edilmiştir.  İngiliz Tahtı’nda sadece dokuz gün oturan, bu nedenle de tarihe “dokuz günlük kraliçe” olarak geçen Lady  Jane Grey, kendisi istememesine rağmen, daha önemlisi ise  Kral 8. Henry’in kızları Mary Tudor ve Elizabeth Tudor hayatta iken neden Taht’a çıkarılmış ve neden idam edilmiştir? Bu süreci analiz eden tarihçiler Lady Jane Grey’in  Taht kavgasında sadece bir “piyon” olduğu üzerinde anlaşırlar. Lady Jane Grey kimin “piyonu” olmuştur?  Sorunun cevabı,  Kral 6. Edward döneminde Danışma Meclisi (Privy Council)  üyesi olan ve genç kralın üzerindeki etkisi tartışılmaz olduğundan dönemin en güçlü adamı olarak bilinen bir aristokrata işaret etmektedir: Northumberland Dükü John Dudley’e…

Genç bir kızı zorla Taht’a çıkarıp, sonrasında idam edilmesine sebep olduğundan, üstelik kendisi idam sehpasına çıktığında tüm eylemlerinin sözde gerekçesi olan Protestanlığı terk edip Katolisizme döndüğünü açıklamasından dolayı  adı kötüye çıkmış bu Dük’ün eylemlerinin arka planı aslında Kral 8. Henry döneminde şekillenmiştir. 8. Henry’in özel hayatındaki sorunlarını yansıtan veraset düzenlemeleri, amacı bu olmasa da, Northumberland Dükü’ne hareket alanı sağlamıştır. Nasıl mı?

8. Henry kendisine bir erkek veliaht vermediği gerekçesi ve ayrıca Anne Boleyn’e duyduğu hislerinin de etkisiyle eşi Catherine’den (Catherine of Aragon) boşanmak istemiştir; ancak boşanmanın gerçekleşmesi için Papa’nın onayı gerekmektedir.  Papa’dan beklenen onay bir türlü gelmeyince, 1533 yılında yapılan bir düzenleme ile (The Act in Restraint of Appeals to Rome) İngiltere’deki “ruhani” davaların Kral’ın yargı yetkisi altında olduğu ifade edilerek Roma ile yargısal bağlar koparılmıştır. Roma ile bağları koparan bu düzenleme, sonrasında “Tudor Devrimi” olarak adlandırılacaktır. Böylelikle 8. Henry’in boşanması için Papa’nın onayı “gereksiz” hale getirilmiş ve   Başpiskopos Thomas Cranmer Henry’in Catherine ile evliliğinin  geçersiz olduğuna karar vermiştir. Ancak bu evliliğin geçersiz ilan edilmesi, aynı zamanda, 8. Henry’in kızı Mary Tudor’ın evlilik dışı doğduğunun ve “gayri meşru” olduğunun zımni ilanı  demektir.  “Gayri meşru” çoçuğun İngiltere Tahtı’na çıkması söz konusu olmayacağına göre, 8. Henry’in Catherine’den boşanması ile Mary Tudor da  İngiliz Tahtı’nın varisi olmaktan çıkmıştır. Zaten bu durum Mary Tudor’dan ismen bahsedilmese de 1. Veraset Düzenlemesi  (First Act of Succession, 1533-1534) ile netlik kazanmıştır. Ancak kısa bir süre sonra 1536 yılındaki 2. Veraset Düzenlemesi (Secon Act of Succession) ile 8. Henry’in Anne Boleyn ile evliliği de geçersiz ilan edilmiş ve bu evlilikten doğan Elizabeth Tudor da “gayri meşru” çocuk sıfatıyla  Taht’ın varisi olmaktan çıkarılmıştır. 1543 yılına gelindiğinde ise 8. Henry fikir değiştirip, 3. Veraset Düzenlemesi (Third Act of Succession)  aracılığıyla kendisi ve  üçüncü eşinden olan oğlu Edward  varis bırakmasızın vefat ederse, Taht’ın Mary Tudor ve varislerine, Mary Tudor varis bırakmaksızın vefat ederse,  Taht’ın Elizabeth Tudor ve varislerine geçeceğini ilan etmiştir.  3. Veraset  Düzenlemesi ile Mary Tudor ve Elizabeth Tudor  Taht’ın  varisi olsalar da “gayri meşru” durumlarını net bir şekilde kaldıran  düzenlemenin yapılmaması Northumberland Dükü’nün eline, Taht’ın varislerini değiştirmeye yönelik,  bir fırsat verecektir. Dük’ün nazarında  Mary Tudor ile Elizabeth Tudor’ın varis olması “meşru” oldukları anlamına gelmediğinden  6. Edward bir düzenleme ile kız kardeşlerini  devre dışı bırakabilir.  Kral 6. Edward da öyle yapmış, 21 Haziran 1553 tarihli bir düzenleme ile ( Devise for the Succession) büyük kız kardeşlerini Taht varisi olmaktan çıkarmıştır. 6. Edward  Taht’ı 7. Henry’in küçük kızının soyundan gelen Lady Frances’in büyük kızı Lady Jane Grey’e bırakmıştır. 6. Edward’ın hukuksal yönü hala tartışılan  bu düzenlemesi bazı tarihçiler tarafından 7. Henry’in büyük kızı, aynı zamanda İskoçya Kraliçesi  Margaret’in soyundan gelenleri  devre dışı bırakmak anlamında 8. Henry’in isteğine uygun bir adım olarak okunsa da, bu düzenleme  Taht’a kızlarını görmek isteyen 8. Henry’in iradesini açıkça yok saymaktır. 

Kız kardeşlerini devre dışı bırakıp Lady Jane Grey’i Taht’ın varisi ilan eden 6. Edward’ın, hasta yatağında, böyle bir karar almasının asıl amacı Northumberland Dükü’nün  oğlunun eşini kraliçe yapmaktır. Bu veraset  düzenlemesinin yapılmasından bir ay önce Dük’ün oğlu Lord Guilfold Dudley’i Lady Jane Grey ile evlendirmesi tesadüf  olmasa gerektir.  Zira Lady Jane Grey’in Taht’a çıkması Lord Guilfold Dudley’in kral olması, böylelikle Dük’ün oğlu üzerinden ülkeyi kontrolü altına alması demektir.

Bu nedenle ki  6. Edward’ın veraset düzenlemesini  Northumberland Dükü’nün  isteği doğrultusunda ve O’nun kontrolü altında aldığı yönündeki görüşün temeli sağlamdır.   Dolayısıyla henüz 20 yaşına gelmemiş üç genç, - veraset düzenlemesine imza atan- Kral 6. Edward,   - zorla Taht’a çıkarılan- Lady Jane Grey ve   -Jane Grey’in eşi- Lord Guilfold Dudley Northumberland Dükü’nün siyasi hedeflerine yönelik  “piyon” olmuştur.

Üstelik  Northumberland Dükü Taht kavgasına  inanç meselesini dahil etmiş, Protestan Reformasyon sürecindeki İngiltere’de Lady Jane Grey’in Taht’a çıkarılmasını Protestanların Katolisizme karşı mücadelesinin bir gereği olarak lanse etmiştir. Böylelikle de ülkedeki Protestanların desteğini alacağını düşünmüştür. Mary Tudor Katolik olmasına ve Taht’a çıkması Katolisizmin restorasyonu anlamı taşımasına rağmen, Northumberland Dükü Protestanlardan  beklediği desteği alamamıştır.  Aristokrasi ve halk  8. Henry’in kızları dururken, Taht’ın Lady Jane Grey’e geçmesine sıcak yaklaşmamıştır. Ayrıca Mary’in arkasına aldığı silahlı güçler ile Londra’ya doğru yola çıkması toplumda Güller Savaşı benzeri bir Taht savaşına sürüklenme korkusu oluşturmuştur. Yeni bir “Güller Savaşı”ndan kaçınmanın en etkili yolunun 8. Henry’in iradesine saygı duyarak, kızı Mary Tudor’ın Taht’a çıkması olduğu düşünülmüş olmalıdır; zira Katolik Mary Tudor’ın Taht üstündeki hakkını destekleyenler  Northumberland Dükü’nün öngörmüş olduğunun aksine sadece Katolikler değildir.

Dük Northumberland’ın Taht mücadelesini inançlar arası mücadeleye dönüştürme girişimi Katolik Mary Tudor’ın  Taht’ın varisi olmaktan çıkarılmasını anlaşılır kılabilir ama  Protestan olan Elizabeth Tudor’ın varis olmaktan çıkarılmasını açıklayamaz. Dolayısıyla Northumberland Dükü’nün  yaratmaya çalıştığı imaja rağmen, eylemlerinin arkasındaki asıl faktörün Katolisizme karşı Protestanlığın korunması olmadığı ileri sürülebilir; bu yöndeki argüman Northumberland Dükü’nün  idam sehpasında Protestanlığı terk edip Katolisizme döndüğünü açıklaması ile  güçlenmektedir. Zira  Dük 22 Ağustos 1553 tarihinde idam sehpasına çıktığında Lady Jane Grey’i Taht’a geçirmek suretiyle Mary Tudor’ın meşru hakkını elinden almaya çalıştığını kabul etmiş, Protestanlığı reddederek Katolik olduğunu açıklamış ve af dilemiştir. Katolikler açısından Dük’ün hayatını kurtarmak için yaptığı bu “samimiyetsiz” açıklama Protestanlar nazarında ise bir “korkaklık”tır Barrett L Beer’in sözleriyle Northumberland Dükü’nün hayatı yenilgi ve aşağılanma ile sona ermiştir. Dük İngiliz tarihine “kötücül Dük”  olarak imza atmıştır.

Ancak Northumberland Dükü’nün “kötücül Dük” imajına iki farklı açıdan da bakmak gerekir.

Birincisi; 6. Edward’ın Northumberland Dükü’nün oğlunun eşi olan Lady Jane Grey’i  veliahtı yapması Dük’ün genç kral üzerindeki etkisi ve kontrolü altında alınmış bir karar olabilir, ama kararın altında  kralın imzası olduğu da bir gerçektir. Bu açıdan  bakılırsa, Northumberland Dükü’nün  6. Edward’ın vefatı üzerine Lady Jane Grey’i Taht’a oturtması ve  hatta Mary Tudor’a karşı da bir ordu oluşturması kralın iradesini gerçekleştirme çabası olarak okunabilir.  Böylesine bir okuma, Dük Northumberland’ın başarılı bir asker, iyi bir devlet adamı  olduğunu belirten ve genç krala ülkenin yönetiminde ihtiyaç duyduğu bilgi ve tecrübeyi sağladığının altını çizen Britanya tarihçilerinin görüşleri ışığında daha da anlam kazanmaktadır.

İkincisi;  Dük’ün  Katolisizme döndüğünü açıklamış olması hususuna da, dönemin koşulları ışığında mesafeli yaklaşılmalı, bir başka deyişle Dük’ün Protestanlıktan Katolisizme dönmüş olmasının gerçekliği sorgulanmalıdır. Zira Britanya tarihçileri Tudor döneminin acımasız ve baskıcı bir dönem olduğu üzerinde anlaşırlar; bu dönemde Lacey Baldwin Smith’in makalesinde ayrıntılı bir şekilde ifade ettiği gibi, hakkında idam kararı verilenler de idam  yöntemleri konusunda Monarkın insafına kalırlar; aristokrat olmak, şovalye olmak aşağılanmamanın garantisi değildir. Hal böyle olunca  kendisini Protestanlığa adamış olduğu bilinen Northumberland Dükü, en aşağılayıcı olandan kaçınmak ve en az kötü olanla yüzleşmek adına, Katolisizme döndüğünü açıklamış olabilir.

O dönemde yaşananları, mevcut ve ulaşılabilir kaynakların yetersizliği nedeniyle net olarak bilemeyiz, ama net olan bu olayların geleceğe “dokuz günlük Kraliçe” trajedisi ve “kötücül Dük” imajı bırakmış olduğudur. 

Kaynaklar

Beer, Barrett L., “Northumberland: The Myth of the Wicked Duke and the Historical John Dudley”, Albion: A Quarterly Concerned with British Studies, Vol.11, No.1, 1979, s.1-14.

Braddock, Robert C., “The Character and Composition of the Duke of Northumberland’s Army”, Albion: A Quarterly Concerned with British Studies, Vol.6, No.4, 1974, s. 342-356.

Regnier, Thomas “Did Tudor Succession Law Permit Royal Bastards to Inherit the Crown?”, Brief Chronicles, Vol. 4, 2012-13, s.39-58.

Smith, Lacey Baldwin, “English Treason and Confessions in the Sixteenth Century”, Journal of the History of Ideas, Vol.15, No.4, s. 471-498.

Whitelock, Anna ve MacCulloch Diarmaid, “Princess Mary’s Household and the Succession Crisis, July 1553", The Historical Journal, Vol.50, No.2, 2007, s.265-287.

 

 

 

 

Yorumlar