Dört ulusun –İngiltere, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler- birliğinden oluşan Birleşik Krallık, birlik ve bütünlüğü açısından, uçurumun kenarında…Ülkeyi bu uçuruma sürükleyen Brexit oldu; uçurumdan aşağı atacak olan da, bağımsızlığını kazandığı taktirde, İskoçya olacak. Britanya siyaseti üzerine çalışan akademisyenler bağımsızlık isteyen İskoçya’yı Kuzey İrlanda ve Galler’in izleme ihtimali üzerinde düşünüyor. Kral Cadwallader ve Kral Arthur gibi kendi topraklarından çıkan efsanelerin “İngilizleştirilmesi”nden memnun ve günümüz İngilteresi’nin mimarı Tudor Hanedanlığının Gal kökenlerinden gurur duyan, ayrılıkçı hareketlerin gözlemlenmediği Galler’in İskoçya’nın izinden gideceğine ihtimal vermiyorum; ancak İngiltere ile ortak kanlı tarihi, Brexit’in de kışkırtıcı etkisiyle, Kuzey İrlanda’yı İskoçya’nın ayak izlerini takip etmeye itebilir. Kuzey İrlanda’nın ve Galler’in İskoçya’yı takip edip etmeyeceği meselesini bir kenara koyalım; İskoçya’nın bağımsızlığını kazanması demek, günümüzdeki haliyle Birleşik Krallık’ın sonu demektir. Hal böyle olunca Londra-Edinburg hattında gözlemlediğimiz gerilim de kaçınılmaz olmaktadır. Hem Londra hem Edinburg pandemi sürecini bile aralarındaki gerilimi artırıcı bir faktöre dünüştürmüştür.
Bu gerilim hattında Londra Birleşik Krallık’ın birliğini temsil eden, bütünleştirici/birleştirici taraf olduğu izlenimi veriyor; Edinburg’un ikinci bağımsızlık referandumu talebine verilen olumsuz yanıtın gerekçesi de ikinci referandumdan Brexit’in etkisiyle “bağımsızlığa evet” yanıtının çıkmasının pek muhtemel olması. Edinburg ise ikinci bağımsızlık referandumunun hukuki zemininin sağlanması ve gerçekleştirilmesi derdinde, yarattığı ayrıştıcı/bölücü imaja da önem vermiyor; ancak İskoçya yönetiminden gelen mesaj açık; İskoç bağımsızlık hareketinin demokratik yollardan sapmayacak olması.
Bu koşullarda gün geçmiyor ki Londra’dan Edinburg’a, Edinburg’dan Londra’ya salvolar savrulmasın…En yeni salvolar Londra’dan geldi. Başbakan Boris Johnson, geçtiğimiz günlerde, Birleşik Krallık’ın dünyanın gördüğü en büyük siyasi ortaklık olduğunu ve çok daha güçlü olmak için ayrılmanın değil birlikte kalmanın gerekliliğini vurgulayarak Londra’nın yarattığı birleştirici ve bütünleştirici imajın altını tekrar çizmiş oldu.
Ancak Boris Johnson “bence bu ülkedeki insanların genellikle takdir etmediği şey, Birleşik Krallık'ın yurtdışında görülme şekli. Bizi İngiltere, Galler, İskoçya veya Kuzey İrlanda olarak görmüyorlar, gördükleri büyük Britiş kurumları; Britiş ordusunu, harika Britiş diplomasisini, denizaşırı yardımları, Britiş bilim ve teknolojisini, Britiş sanatını görüyorlar, dünya çapında hayranlık duyulan ve sevilen şey bu. Bu birliğin gücünü, büyüsünü kaybetmek çok utanç verici olurdu” diyerek de, hem İskoçya’nın bağımsızlık talebini zımnen “utanç verici” olarak tanımlamış oldu, hem de “ uluslararası toplumda sizi bilen/tanıyan var mı?” mesajını vererek İskoçya’ya Birleşik Krallık’a nispeten “küçüklüğünü” hatırlattı. Ülkemizde de olduğu gibi dünyanın pek çok yerinde, İngiltere’nin Birleşik Krallık’ı ikame eder şekildeki hatalı kullanımının yaygınlığı bile, Boris Johnson’un sözlerinde hiç de haksız olmadığının göstergesi olsa gerektir.
Boris Johnson, İskoçya’ya “yerini bildiren” bu açıklaması ile de yetinmeyerek, İskoçya Birinci Bakanı Nicola Sturgeon’un Birleşik Krallık kabine toplantılarına katılması önerisini de reddetti. Londra’da Sturgeon’un kabine toplantısına katılmasını önerenlerin amacı hem Birleşik Krallık hem de küresel topluma Edinburg’un Londra tarafından dikkate alındığını, Edinburg’un sesine kulak verildiğini göstermek; yani Londra’nın birleştirici/bütünleştirici rolüne dikkat çekmek idi.
Boris Johnson’un Sturgeon’u kabine toplantısında görmek istememesinin nedeni “Sturgeon'un kendisiyle aynı siyasi düzeyde görülmesinden hoşlanmıyor olması” olarak yorumlansa da, sahsen Boris Johnson’un Birleşik Krallık Başbakanı sıfatıyla böyle bir kaygı taşıyacağına ihtimal vermiyorum; Sturgeon’un kabine toplantısına katılmasını istememesinin nedeni “ayrılıkçı” Edinburg’u fazla önemsediği izlenimi yaratmaktan kaçınmak olsa gerektir. Ancak netice de Boris Johnson’un bu tavrı bir “reddediştir”.
Boris Johnson Sturgeon’un kabine toplantılarına katılmasını reddetmeseydi, kabine toplantılarına sadece Edinburd’dan değil, Cardiff’ten ve Belfast’tan da katılım sağlanacaktı. Dolayısıyla Johnson’un Sturgeon’un kabine toplantılarına davet etmesi Londra’nın yarattığı birleştirici/bütünleştirici izlenimi güçlendirmez miydi?
Kaynaklar
Boris Johnson: People don't see UK nations, they 'see great British institutions', https://www.thenational.scot/news/18640342.boris-johnson-people-see-scotland-a-great-british-institution/, 10 Ağustos 2020
Boris Johnson blocks plan to invite Nicola Sturgeon to Cabinet meetings, https://www.thenational.scot/news/18642224.boris-johnson-blocks-plan-invite-nicola-sturgeon-cabinet-meetings/, 11 Ağustos 2020
Nicola Sturgeon 'blocked' from attending UK cabinet meetings by Boris Johnson, https://www.edinburghlive.co.uk/news/edinburgh-news/nicola-sturgeon-blocked-attending-uk-18750759, 11 Ağustos 2020