Geçtiğimiz Nisan ayı içinde Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) eski lideri Nigel Farage Britanya siyasi hayatına yeni bir parti kazandırdı. Brexit Partisi ismini taşıyan bu yeni siyasi aktörün amacı Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden, kendi deyimleriyle “temiz” bir şekilde; yani İç Pazar ve Gümrük Birliği içinde kalmaksızın çekilmesini sağlamak. Parti, Brexit meselesine öyle odaklanmış ki, bu nedenle “single-issue” parti olarak adlandırılıyor. Oysa Brexit Partisi’nin, Brexit dışında da odaklandığı konular var ve bunlardan birisi de Lordlar Kamarası’nın kaldırılması. Parti Lordlar Kamarası’nın kaldırılmasını öngördüğü siyasi reformların bir parçası olarak sunuyor ve bunu yaparken de Lordlar Kamarası üyelerinin seçilmemiş olduğunun altını çiziyor.
Lordlar Kamarası’nın 800 üyesi bulunmakta; 92’sinin üyeliğini babadan-oğula geçen üyeliktir; buna katılımsal-aristokratik üyelik diyebiliriz. İşçi Partisi iktidarında çıkarılan 1999 Lordlar Kamarası Yasası ile katılımsal üyelik sayısı 92’ye düşürülmüştür ve o dönem gerçekleşen siyasi tartışmalar kalıtımsal üyelik sayısının 92’ye düşürülmesinin katılımsal üyeliğinin kaldırılmasına yönelik ilk adım olduğuna işaret etmektedir. Lordlar Kamarası üyelerinin 26’sını başpiskopos ve piskoposlar oluşturmaktadır; bu üyeler “the Lords Spiritual” olarak adlandırılmaktadır. Kamara’nın diğer üyeleri ise Başbakanın önerisi üzerine Kraliçe tarafından atanır. Dolayısıyla, genellikle sanıldığının aksine, Kamara’nın tüm üyelerinin koltuğu, babadan oğula geçmemektedir ve yine genellikle sanıldığının aksine Lordlar Kamarası’nın yasama sürecindeki rolü de sembolik değildir. Lordlar Kamarası yasa önerisinde bulunabilir, Avam Kamarası'ndan gelen yasa önerilerini değerlendirir ve revize edebilir, Avam Kamarası’nın yasa önerisini veto etme hakkı yoktur ama beğenmediği bir yasa önerisini de elinde tutarak önerinin yasalaşmasını geciktirebilir.
Dolayısıyla Birleşik Krallık siyasetinde üyeleri seçimle gelmemesine rağmen yasama sürecinde etkili olan ve bu nedenle de yasama organı sıfatını -misyonu çerçevesinde- taşımasında bir sakınca olmayan bir yapı vardır. Ancak Britanya siyasetinde sıklıkla sorulduğu gibi “21. yüzyılda böylesine demokratik olmayan bir yasama organına ihtiyaç var mıdır?”, Brexit Partisi bu soruya net bir yanıt vermektedir “yoktur”. Brexit Partisi’nin bu soruya verdiği yanıtın netliği önemlidir; zira İşçi Partisi iktidarında da Lordlar Kamarası'nın mevcudiyeti siyasetin ana konularından biri olmuştur; ancak İşçi Partisi Lordlar Kamarası’nın kaldırmak yerine kalıtımsal üyeliği kaldırma yönünde irade göstermiş; onu da kalıtımsal üyeliklerinin birden kaldırılması ile değil de sayısının azaltılması ile, yani aşamalı olarak gerçekleştirmek istemiştir.
Brexit Partisi’nin Lordlar Kamarası’nı kaldırma hedefi, başlı başına bir amaç mıdır yoksa başka bir amaç için, yani monarşinin kaldırılması için araç mıdır?
Brexit Partisi’nden gelen ve basına yansıyan açıklamalarda, takip edebildiğim kadarıyla, Lordlar Kamarası’nın kaldırılması çerçevesinde açıkça ya da zımnen herhangi başka bir amaca atıf yapılmamaktadır; dolayısıyla Parti için Lordlar Kamarası’nın kaldırılması bir araç değil, başlı başına bir amaç olarak görülmektedir; ama şimdilik! Zira Birleşik Krallık’ta monarşinin kaldırılması fikri yeşermeye başlamıştır ve popülist bir parti olarak Brexit Partisi de halk arasında yeşeren fikirleri kulak ardı edecek bir parti değildir ve zamanı geldiğini düşünürse, monarşinin kaldırılmasını da gündemine alır.
Böyle bir zaman gelir mi? Yani Birleşik Krallık’ta monarşinin kaldırılmasını isteyen cumhuriyetçi görüşler geniş kitleler tarafından benimsenip, bu görüşler ciddi bir halk talebine dönüşebilir mi? Günümüzdeki koşulları dikkate alırsak, monarşinin kaldırılmasına yönelik yeşeren görüşlerin ciddi bir talebe dönüşmeyeceğini söyleyebiliriz; zira Britanya halkı arasında monarşiye destek kuvvetli. 2017 yılında gerçekleştirilen bir anket, halkın %65’sinin monarşinin devamını istediğini, %70’sinin ise monarşinin Birleşik Krallık’ın uluslararası imajına olumlu katlı yaptığını düşündüğünü gösteriyor.[1] 2018 yılında yapılan bir başka anket ise 10 Britanyalıdan 7’sinin monarşinin devamlılığını istemekte olduğuna işaret ediyor; yani halkın büyük çoğunluğu “monarşist”.[2] Ama bu noktada önemli bir sorun var; Dr. Whitelock’un ifadesiyle, bu destek “monarşiye” değil, bizzat “Kraliçeye”.[3] Bu durum anket çalışmaları sonuçları ile de destekleniyor; “monarşistlerin” %92’si Kraliçeyi “seviyor”, “monarşistler” arasında veliaht Prens Charles’ı “sevenlerin” oranı ise %52.[4] Monarşistler arasında bile veliahtta duyulan sevgi, Kraliçe’ye duyulan sevginin çok gerisinde kalıyorsa, Kraliçe’den sonra tahta oturacak ismin monarşiye olan desteğe darbe indireceği açık.
Lordlar Kamarası’nı kaldırma yönündeki amacını, hiçbir rezerv koymadan, açıkça ifade eden Brexit Partisi, Birleşik Krallık tahtına gözünü dikmiş, bakıyor olmalı; tahtta gerçekleşecek ve halkın monarşiye desteğini azaltacak değişim, Parti’yi açıkça monarşiyi kaldırma çağrısına yönlendirebilecektir. Seçilmemiş yasama organını kaldırmayı hedefleyen bir partinin ise seçilmemiş bir devlet başkanlığını kaldırmayı isteyecek olması da şaşırtıcı olmasa gerektir.
[1] https://www.opinium.co.uk/going-into-2017-the-monarchy-remains-popular/,
[2] https://yougov.co.uk/topics/politics/articles-reports/2018/05/18/who-are-monarchists
[3] https://www.telegraph.co.uk/news/2016/04/04/theres-nothing-wrong-with-wanting-to-abolish-the-monarchy-just-d/
[4] https://yougov.co.uk/topics/politics/articles-reports/2018/05/18/who-are-monarchists