Avrupa Birliği üye devletlerinde son yıllarda, Avrupa Birliği karşıtı söylemler üzerinden siyaset yapan Avrupa-şüphecisi/aşırı sağ partilerin yükselişte olduğu gözlemlenmektedir. Bu partiler iktidarda olsunlar ya da olmasınlar söylemleri üzerinden hem Avrupa karşıtı seçmenin desteğini almakta hem de ülkelerindeki Avrupa karşıtlığını körüklemekte, dolayısıyla Avrupa siyasetini etkilemektedir. Bu partilerin ülkelerinde iktidara gelmeleri ise, aşırı sağ partilerin Avrupa Birliği açısından yarattığı sorunu büyütmektedir; zira bu sefer Avrupa Birliği, supranasyonel siyaset platformunda kendisini ötekileştiren bir aktörle bir tür mücadeleye girmek zorunda kalmaktadır. Bu mücadelenin en açık örneği Macaristan’daki Fidesz Partisi iktidarı ve Macaristan Başbakanı Viktor Orban ile Avrupa Birliği’nin mücadelesidir.
Macaristan’ın Avrupa Birliği karşıtlığının, söylemleri aşarak, fiiliyata döküldüğü göç politikası üzerinden net olarak görülmektedir; zira Orban, Avrupa Birliği Schengen alanının devamlılığını bile sorgulatacak bir göç krizi ile karşı karşıya iken, bu krize yönelik ortak bir politika üretilmesine karşı ısrarla direnmektedir. Göçmenlerin üye devletler arasında, objektif kriterler temelinde, dağıtılmasına karşı çıkmıştır. Avrupa Birliği’nin göç ile mücadele etmek adına sınır kontrollerin güçlendirilmesi için Avrupa Birliği sınır gücü kurulması yönündeki önerisine de karşı çıkmaktadır; bu önerinin devletlerin egemenlik haklarını ihlal edeceğini belirten Orban sınırlarımızı korumak Avrupa Birliği’ne kalmadı söylemindedir.
Orban Avrupa Birliği’ni karşısına almış iken, Avrupa Birliği de Macaristan’da demokratik değer ve ilkelerin ihlal edildiği gerekçesini ileri sürerek Orban’ı hedefine koymuştur. Geçtiğimiz Eylül ayında, Avrupa Parlamentosu Orban’ın Macaristan’ı hakkında, Avrupa Birliği değerlerine ihlal ettiği gerekçesiyle, disiplin sürecini başlatmıştır. Bir üye devletin, üyelikten kaynaklanan haklarının askıya alınması ile sonuçlanabilecek disiplin süreci, Birlik içinde tercih edilen bir süreç değildir; zaten Avrupa Parlamentosu da ilk kez bir üye devlet için bu süreci başlatmıştır.
Hal böyle iken, şimdi de, Avrupa Parlamentosu’nun en büyük siyasi grubu olan Avrupa Halk Partisi, grup içinde yer alan Fidesz’i ihraç etmeye hazırlanmaktadır. Bu ay içinde Avrupa Halk Partisi, ihraç meselesini, masaya yatıracaktır.
Avrupa Halk Partisi’nin konuya dair görüşlerini açıklayan üyeleri, Orban yönetimindeki Fidesz’in Avrupa Halk Partisi’nin değerlerini paylaşmadığını, Avrupa Halk Partisi içinde demokratik-olmayan bir unsur olduğunu, partinin Avrupa Parlamentosu’ndaki ağırlığını olumsuz etkileyen “Truva Atına” dönüştüğünü, Avrupa karşıtı söylemleri ile Partiye zarar verdiğini ifade etmektedir.
Orban liderliğindeki Fidesz’in, Avrupa Parlamentosu’nun en büyük siyasi grubu olan Avrupa Halk Partisi’nden ihraç edileceğini varsayalım; bu durumda Fidesz Avrupa Parlamentosu’nda dışlanmış mı olacaktır?
Belki Fidesz’de Parlamento içinde en büyük siyasi gruptan dışlanmanın üzüntüsü yaşanır ama Avrupa Parlamentosu’nda şimdiden Fidesz’e kucak açanlar olduğuna göre, Avrupa Halk Partisi’nin Fidesz’e karşı hamlesi beklenildiği kadar ağır olmayacaktır. Avrupa Parlamentonsu’nda aşırı sağ partilerin oluşturduğu Uluslar ve Özgürlükler Avrupası ile Avrupa Muhafazakâr ve Reformistler Grubu Fidesz’i bünyelerine almaya hazırdır. Bu da göstermektedir ki; Avrupa’da, artık, Avrupa karşıtı bir siyasi oluşumun, supranasyonel siyasetten kısmen bile olsa dışlanması anlamına gelen girişimler beklenen sonucu vermeyecek; yani Avrupa –şüphecisi/aşırı sağ partiler için bir ders niteliği taşımayacaktır. Zira Birliğe üye tüm devletlerin aşırı sağcı siyasi partileri, aralarında görüş ayrılıkları olsa bile, supranasyonel siyasette güçlü bir aile olmuştur.