Bu haftaki yazımın başlığını, ismi çok kötü bir çeviri olan ama oldukça etkileyici bir bilim-kurgu filmden esinlenerek attım. Başrolünde meşhur aktör Tom Cruise’un oynadığı filmde, yapay zekâ sayesinde suçların önceden tespit edildiği ve buna istinaden insanların daha suçu işlemeden ancak bu suçu işleyecekleri bilgisi kesin olduğu için tutuklandığı bir dünya konu ediniliyor… Fakat çok küçük bir ihtimal gerçek oluyor ve yapay zekâ, acar hafiye kahramanımız Tom Cruise’un masum olduğu halde suç işleyeceğini tespit ediyor. Kahramanımız derdini anlatana kadar bin bir badire atlatıyor ve neticede haklılığı ortaya çıkıyor. Bu bir film… Ancak bunun maalesef gerçek hali üstelik de çok acı bir şekilde şu anda Doğu Türkistan’da yaşanıyor…
Çin Halk Cumhuriyeti hayli tartışmalı bir şekilde 1949 yılında egemenliği altına aldığı Doğu Türkistan bölgesinde radikalleşmenin azaltılması ve terörle mücadele adı altında sözde önleyici faaliyetler gerçekleştiriyor. Her ne kadar Türkiye’de belli bir kesim konuyu bu şekilde kabul etmek istemese de Çin Halk Cumhuriyeti eli ile Doğu Türkistan bölgesinde kurulan toplama kamplarında pek çok Uygur Türk’ü işkence ve baskıya maruz kalıyor. Çin Halk Cumhuriyeti tıpkı Rusya Federasyonunun Putin döneminin başında yaptığı gibi küresel anlamda radikal terör ile olan mücadeleyi kendi sorunlarını halletme yönünde kullanmaya çalışıyor. Çin Halk Cumhuriyeti yetkilileri adeta tüm Doğu Türkistan bir terör yuvasıymış gibi tanımlama yaparak bu sözde terörle mücadele ve radikalleşmenin azaltılması kamplarını savunmaya hatta bunu bir model olarak sunma çabasına giriyor. Aslında bu kamplar bilinen tüm anlamıyla birer toplama ve tecrit kampı. Asimilasyon yuvası…
Yukarıda Azınlık Raporundan da bir alıntı yaptım… Bu “önleyici” faaliyetler dâhilinde bir insanın bile haksız yere canının yanması maalesef Rusya ve Çin için hayli fedakarane davranmaya hazır ve kendi devletlerinin bu iki ülkenin peyki olması için cansiperane faaliyet gösterenlerin vicdanında hiçbir anlam ifade etmiyor. İşin daha da acı yanı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1984’teki ilk faaliyetinden beri 35 yıldır uğraştığı terör belası ile Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızın çektiklerini eşitleme ve benzetme üzerine kurulu bir zihinsel felç halinde olanların da varlığı… Bu aşamada biraz Doğu Türkistan tarihi ve coğrafi tanımlaması yapalım zihinleri Moskova ve Pekin penceresinden dünyayı anlayanlar ve konuyu hiç bilmeyenler için…
Önce bu Doğu Türkistan’ın Batısı nerede diye soralım… Öyle ya yaldır yaldır “terörist bunlaaar”, “bölücü bunlaaaar” diye bağırarak Pekin sözcülüğü yaparken belki bu sorular muhteşem muhabirlerin aklına gelmemiştir… Öncelikle tarihçi dostların affına sığınarak başlayayım… Meselenin Batı Türkistan-Doğu Türkistan olarak ele alınabilmesi için ilk önce Hun İmparatorluğu dönemine bakmakta fayda var. Yani orada koskocaman bir TÜRK DEVLETİ var iyice gözünüze girsin bu… Ardından bir başka TÜRK DEVLETİ olan KARAHANLILAR bölgede kuruluyor… Sonra da Cengiz Han’ın hâkimiyeti başlıyor… Yani burası Türk’ün hâkimiyet alanı tarihte… Bunu iyice bir gözünüze sokun! Bu kısa tanımlama hususunda eğer merakınız ve aklınız yeterse araştırınız…
Gelelim coğrafi hususa… Burada coğrafyacı dostların affına sığınarak bir tanımlama yapayım… Batı Türkistan bugün Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Afganistan’ın Mezar-ı Şerif bölgesini kapsar… Doğu Türkistan da bugün Çin hâkimiyeti altında bulunan ve insanlarını sabah akşam terörle itham ettiğiniz bölgedir. Yine dönelim bu sefer Doğu Türkistan bölgesi özelinde kısaca tarihine… Batı Türkistan Rus Çarlığı ardından da SSCB işgali altına alınıyor asimilasyon meselesini anlatamaya bile gerek yok. Rus Çarlığının Batı Türkistan’da yaptığını Han Çinlileri de 19. Yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Doğu Türkistan’da gerçekleştiriyor. Elbette zulüm ve baskı da beraberinde geliyor işgalin.
Tarihi ayrıntısıyla anlamak istiyorsanız bu devreyi açar okursunuz. Koskoca bir toplumu cin fikirlilikle terörist olmakla itham edecek aklı olanların bunları okuyacak kapasitesi de vardır elbette…
Gelelim Maoist Devrim sürecine, Mao’nun kültür devrimi dediği Türkiye’de de o dönem kendince yandaşları oluşan ve 60’lı yılların ikinci yarısından sonra belirginleşen yaklaşımı 1949 itibarıyla Doğu Türkistan topraklarına uğruyor. Elbette Urumçi, Kaşgar’a göre Pekin’e daha yakın olduğu için Maoist baskının ilk unsurları da orada beliriyor. Yıllar boyunca devletler ve imparatorluklar kurmuş bu Türk boyu (hani benzetiyorlar ya bazı unsurlara hiç ilgisi yok! Şaşarım aklı perişanınıza) istiklali için, işgalden kurtulabilmek için direniyor… Osman Batur şehit! Mahşerde yüzüne bakacaklara sesleniyorum buradan! Ve ne yazık ki Maoist Çin’in işgali önlenemiyor. Elbette Çin Halk Cumhuriyetinin baskı ve zulmü aşikâr…
Yıllar önce Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi lisans öğrencisiyken Mustafa Özodaşık hocanın yanında Türk Kimliği programını yaparken ağırlamıştık Uygur Türklerini ve bizzat dinleme fırsatım olmuştu çektikleri sıkıntıları…
Çin Halk Cumhuriyeti 1949’daki kuruluş ilkelerinden uzaklaşıp kapitalist sistemin içine girmeye başladıkça, Doğu Türkistan meselesi de sadece bir hâkimiyet bölgesi olmaktan çıkıp Pekin’in ticari ilişkileri için önemli bir stratejik bölge haline dönüştü. Dolayısıyla 1949’da yaşanan baskı şimdi boyut değiştirerek Çin Politbüro üyelerinin refahını sürdürme, Çin’li milyarderin parasına para katma için önemli bir kapı haline geldi. Böylece 1949’da sosyalizmin bir yorumunu ortaya koyan Mao’nun ilkelerinden ve amaçlarından çok daha farklı bir şekilde, kapitalist sermayesini genişletebilme yönünde adım atmak zorunda olan Çin Halk Cumhuriyeti karar alıcıları, Doğu Türkistan üzerinde geçiş yollarının güvenliği ve selameti için bir baskı oluşturma politikasına girişti.
Çin’in azınlık raporu olan “önleyici” faaliyetler de tam olarak burada devreye giriyor işte. Önemli kara ticaret yolları üzerinde bulunan bir bölgenin Pekin’in kontrolünden çıkma ihtimali yahut bir kargaşa durumunda ticari faaliyetin aksaması meselesi hayli ciddi bir sorun oluşturacağından bu “önleyici” faaliyetlere başvurmak zorundalar. Yani aslında hiç onların olmayan bir bölgeye ticari gelişmelerini sürdürebilme adına mahkûm oldukları için pek çok insanın canını yakmaktan çekinmiyorlar. Doğu Türkistan bölgesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dış Türkler bağlamında sorumluluğunun olduğu bir bölgedir. Buna ek olarak Çin ile ilişkilerde de bir dengeleme unsurudur. Bu durumun göz ardı edilmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika yapımında Çin karşısında avantajsız bir aşamada masaya oturmasının talep edilmesi demektir. Nasıl ki ABD karşısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin masaya eşit şartlarda oturması için gereğinin yapılmasını istiyorsak aynı şekilde Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti karşısında da bu isteğe sahip olarak çaba göstermeliyiz. Bunun için de dayanacağımız yegâne adres başkentimiz Ankara’dır.
Çin’in çeşitli bahaneler ile Uygur Türkleri üzerinde kurduğu baskı ve asimilasyon politikası oldukça tehlikeli bir haldedir. Dışişleri Bakanlığının bu hususta yapmış olduğu açıklamalar da gayet yerindedir. Elbette radikal teröre bulaşmış şahısların cezalandırılması gereklidir. Ancak bir milletin üstelik de işgal edilmiş bir devletin milletinin kültürel ve mili haklarının bahaneler ardına sığınılarak gasp edilmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Önleyici tedbirler adı altında gözünün üstünde kaşın var bahanesi ile insanların evlerinin kontrol altına alınması, inançları ve milli duruşları dolayısıyla işkenceye tabi tutulması da terörle mücadele açısından örnek alınacak bir model de değildir.
Sahi Çin’de İngilizce konuşma oranı da bir hayli yükseliyormuş tespit edebildiniz mi bunu da? Bir soru daha şimdi, bu Amerikalıyla görüşen herkes CIA ajanı oluyor ya hani? Çin’in ticaret heyeti başkanı ABD Hazine Sekreteri Steve Mnuchin ile görüşünce “Siya” ajanı ilan edilecek mi? Yahut başka ülkenin temsilcisiyle görüşen herkes o ülkenin ajanı mı ilan edilir? Yani bu durumda Çin devletinin davetlisi olarak Çin devletinin parasını ödediği seyahati gerçekleştirenlere toptan Pekin’in Ajanı demek ne kadar adil olur? İşte koskoca Doğu Türkistan’daki her Türk’ü terörist ilân etmek kadar, işte Doğu Türkistan meselesini bölücü terör örgütü meselesine indirgemek kadar adil olur!