Bu köşede Suriye tarihine girmeyeceğim… Ancak Bilad’üş Şam neresidir, bugün hangi ülkeleri kapsar, günümüzdeki hangi ülkeleri içerir ve Suriye’de bugün meşru olduğunu iddia ettiğiniz hükümet nasıl başa gelmiştir öncesinde kaç darbeye sahne olmuştur bunları bir gözden geçiriniz…
Yakından uzağa doğru küçük bir siyaset bilimi yolculuğu yapalım… Tarih 16 Eylül 1998 dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş, 6. Kolordu Komutanlığı bağlısı birlikleri denetleme faaliyetinde 39. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı görev bölgesi dahilindeki Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki denetleme faaliyetleri sırasında; “Türk devleti olarak komşularımızla iyi ilişkiler kurmaya çalışıyoruz. Bu iyi niyetimize rağmen bazı komşularımız, özellikle ismini açıkça söylüyorum Suriye gibi komşular, iyi niyetimizi yanlış tefsir ediyorlar. Apo denen eşkıyayı destekleyerek Türkiye’yi terör belasına bulaştırdılar. Türkiye iyi ilişkiler konusunda gerekli çabayı gösterdi. Türkiye beklediği karşılığı alamazsa her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır. Artık sabrımız kalmadı.”
Bu konuşmanın ardından dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu ve dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de Kara Kuvvetleri Komutanının yaptığı konuşmaya destek verdiler. Hatta Demirel’in açıklamalarının ardından dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, Hafız Esad’ı uyararak Türkiye’nin hassasiyetlerinin dikkate alınması gerektiğini ifade etmişti. Bu girişimler ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır hattı boyunca yığınağı başlamış ve ardından bölücü terör örgütü ele başı Şam’ı terk etmek zorunda kalmıştı. Rotayı da hatırlatayım bölücü katil Şam’dan ayrıldıktan sonra önce Yunanistan’a gitti ancak üç saat kadar kalabildi, ardından Yunan gizli servisine ait olduğu iddia edilen bir uçakla ve yine iddiaya göre Vladimir Jirinovski’nin aracılığıyla Moskova’ya gitti. Kamışlı’dan -bugün adı hayli sık geçen bir bölge burası- Rus istihbarat servisi personeli eşliğinde önce Atina’ya oradan da Rus ve Yunan istihbarat servisi personeli eşliğinde Moskova’ya götürülen bölücü katilin Rusya’da olduğu bilgisi dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz tarafından Rus Büyükelçisi Lebedev de şahsın Moskova’da olmadığı bilgisini verdi.
Tabii bundan sonrası malum, İtalya ve Kenya derkeen Türkiye… Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus ise Suriye idaresinin terör ile olan ortak noktaları. Suriye ve Rusya ilişkisinin derinliği. Bu ilişkinin devletimiz aleyhine olabilecek politik girişimleri ortaya koyma ihtimali. Org. Atilla Ateş’in konuşmasından sonra 19 Ekim 1998 günü Adana Mutabakatı imzalandı. Ardından stratejik iş birliği dönemi ve yüksek düzeyli stratejik iş birliği çalışmaları geldi. Bu sürecin gerekliliği ve sürdürülmesi hususunda kanaat belirten, sunumlar yapan biri olarak hep şunu da söylemeye çalıştım. Devletlerin çıkarları noktasında iş birliği yapması devletlerin sonsuz iyi ilişkiler yahut kötü ilişkilere sahip olduğunu göstermez. Her daim söz konusu iş birliği hususunda Suriye’nin Hatay üzerindeki emellerinin gözden kaçırılmaması gerekliliğini de ifade etmeye çalıştım. Bu süreçte Türk güvenlik birimleri ile Suriye güvenlik birimlerinin terör örgütü elemanlarının yakalanması hususunda yakın iş birliği de gerçekleşti.
Buna mukabil devletlerin çıkarları dolayısıyla kalıcı dostlukların da mümkün olmayacağı ve devletin stratejik hafızasının bunu kullanma imkân ve kabiliyetine daima sahip olduğunu da gözden ırak tutmamakta fayda var. Bu süreçlerden sonra Suriye’de iç savaşa dönüşen çatışmalar başladı ve bir müddet sonra Eylül 2015 itibarıyla Esad hükümetinin talebiyle Rusya Federasyonu askeri desteği talep edildi. Rus askeri desteği Suriye’nin kuzeyinde ABD tarafından yoğun olarak desteklenen bölücü terör örgütü uzantısı YPG’nin görmezden geliyor. Devletlerin stratejik hafızaları ve geçmişten elde ettikleri, halen kullanılabilir olan avantajları tabiri caizse masada sümenin altına konur ve dosyanın açılmasını bekler. Dolayısıyla yukarıda kısaca bir geçmişi belirtmeye çalışırken şunları da eklemekte fayda var; Suriye’de Esad idaresi, 1963 yılında gerçekleştirilen darbede Birleşik Arap Cumhuriyetinden çıkılması protesto ettiği için hava kuvvetlerinden tart edilen Hafız Esad’ın tekrar silahlı kuvvetlere döndükten sonra 1970 yılında birlikte darbe yaptığı arkadaşlarına darbe yaparak iktidara gelen bir rejim. Tıpkı dönemin Sovyet (Rus) yanlısı Afganistan hükümetinin daveti gibi bir davetle Rus askerlerini ülkesine davet etmesi gibi Eylül 2015’te de baba Esad’ın ölümünden sonra iktidarı ele alan Beşşar Esad Rus askerlerini ayakta kalabilmek için ülkesine davet etti.
Bu noktada bir ülke davranış kalıbı ortaya çıkarmak mümkün görünüyor; terörün çıkarlar çerçevesinde desteklenmesi ve yabancı ülke askeri gücünün ülkeye davet edilerek iktidarın garanti altına alınmaya çalışılması. Şimdi bu aşamada bütün bu süreci görmezden gelerek Esad rejiminin meşruiyetini ön verili bilgi olarak kabul etmek suretiyle “dostluk” söylemi üzerinden propagandasını yapan zevata şu hususu sormak gerekiyor, başka bir devletin askerinin çizmesinin sadece iktidarın korunabilmesi için bir ülkenin topraklarını ezmesi kabul edilir mi? Edilirse bu hususta bir meşruiyetten yahut bir bağımsızlıktan söz edilebilir mi? Buna rağmen bu görüşleri savunanlara da sizin meşruiyet ve bağımsızlık anlayışınız nedir diye bir başka soru sormak gerekliliği de ortaya çıkıyor. Hep söylemeye çalıştığım gibi meseleyi sadece ABD tarafından bakıp, emperyalizm karşıtlığı olarak propagandist bir tavırla tanımlamaya çalışmak bir sonuç doğurmayacaktır. Buna mukabil meselenin temellerine inerek herhangi bir ülkenin muhipliğine soyunmadan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çıkarları doğrultusunda çaba sarf etmek elbette çok daha mantıklı olanıdır.
Suriye’deki Esad rejiminin bir dönüşüm hükümetine razı olması bir müddet sonra gerçekleşecek ve şu anda bulunan siyasi tablo da bambaşka bir hal alacaktır. Bu hususta Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Rusya Federasyonu yahut ABD’nin çıkarlarını cansiperane savunan odakların bağlı bulundukları başkentler olan Moskova yahut Vaşington’un çıkarlarını süsleyerek sunması yerine “kendine yardım ilkesi” ile hareket etmesi gerektiği yönündeki kararlılığını ortaya koymaktadır. Kısaca belirtmeye çalıştığım gibi devletlerin bir davranış kalıbı vardır. Suriye Devletinin de davranış kalıbı çıkarları doğrultusunda terörü desteklemek ve idareci ailenin selameti için gerekirse yabancı bir devletin askeri gücüne sonuna kadar ev sahipliği yapmaktır. Beşşar Esad’ı, Vladimir Putin’e ulaşmak isterken bir Rus zabiti tarafından kolundan çekilip engellendiği görüntüleri unutmayınız. Böyle bir şartta ortada bir meşruiyet ve bağımsızlık yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de muhatapları olan ABD ve Rusya Federasyonu yetkilileri ile gerekli görüşmeleri gerçekleştirmektedir.