Birleşmiş Milletler Şartı’nın 2. maddesinde örgütün tüm üyelerin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulduğu belirtilir; devletlerin birbirlerinin içişlerine karışmama ilkesi de egemen eşitliğinin uzantısı olarak görülür ve uluslararası ilişkiler uzmanlarının altını çizdiği üzere devletlerin içişlerine karışmama ilkesi, uluslararası ilişkileri düzenleyen temel prensiplerden biridir. Bu prensip bir devletin kendi topraklarının sınırları içerisinde tam bir yetkiyle hareket etme gücüne sahip olduğuna işaret eder.
İçişlerine karışmama ilkesine ilişkin istisnalar ve ayrıca yorum sorunları vardır; bunlara ilaveten küreselleşme, uluslararası örgütlerin mevcudiyeti ilkenin giderek esnetilmesine neden olmaktadır.
Uluslararası ilişkilerde ve klasik uluslararası örgütler bağlamında içişlerine karışmama ilkesi- yorum sorunları olsa da- mevcudiyetini korumaktadır ama supranasyonel yapılanma olan Avrupa Birliği’nin bu ilke ile pek de ilgisi yoktur. Avrupa Topluluklarının oluşumu ile üye devletler egemenlik yetkilerinin bir kısmını Topluluklara devretmiştir; her kurucu antlaşma değişikliği ile devredilen egemenlik yetkileri daha da artmıştır. Üstelik Avrupa hukukunun üstünlüğü ve doğrudan uygulanma ilkeleri üzerinden Birliğin üye devletlerin içişlerine karışmasının meşruiyeti güçlendirilmiştir.
Supranasyonel yapısıyla üye devletlerin toplamından ibaret olmayan Avrupa Birliği üye devletler ile eşit değildir, eşitler arasında birinci bile değildir; üstündür!
Hal böyle olunca Brüksel, üye devletlerin içişlerine karışır. Bununla da yetinmez aday devletlerin içişlerine Kopenhag –üyelik- kriterleri üzerinden karışır; aday olmayan devletlerin içişlerine de normatif güç sıfatıyla, koşulluluk prensibi üzerinden karışır. Dolayısıyla Avrupa Birliği ile ilişkiye giren her devlet kendini asimetrik ilişki modeli içinde bulur.
Avrupa Birliği’nin içişlerine karışmasını istemeyen üye devlet, Birleşik Krallık’ın yaptığı gibi, çekilme kararı alabilir. Avrupa Birliği’nin içişlerine karışmasını istemeyen aday devlet adaylık statüsünden vazgeçebilir. Avrupa Birliği’nin içişlerine karışmasını istemeyen bir devlet de Birlik ile siyasi-ekonomik hiçbir ilişkiye girmemelidir.
Avrupa Birliği içişlerine karışmama ilkesinin başlı başına istisnasıdır. Bu durumda Avrupa Birliği yapısı içindeki devletlerin içişlerine karışmama ilkesi konusunda daha esnek davranmaları beklenebilir mi? İçişlerine karışan Brüksel değil de bir başka üye devlet ise sorunun cevabı “hayır”dır! Avrupa Birliği içinde olsa da bir üye devletin bir başka üye devletin kendi içişlerine karışmasına tahammül edemediği en son olarak Fransa-İtalya ilişkilerinde görülmüştür. İki devlet arasındaki gerginlik öyle bir noktaya varmıştır ki, 1940 yılından sonra ilk kez Fransa Roma’daki Büyükelçisini geri çağırmıştır. Nedeni ise İtalya’nın Fransa’nın içişlerine karışmasıdır.
Fransa İtalya’yı neden içişlerine karışmakla suçlamaktadır? Bu suçlamanın nedeni İtalya’da koalisyon hükümetinin ortakları 5 Yıldız Hareketi ile Lig’in Sarı Yelek protestocularına destek vermesidir. Hatta İtalya Başbakan Yardımcısı Luigi Di Maio Sarı Yelek hareketinin liderleri ile bizzat görüşmüştür. Maio’nun “değişim rüzgarı Alpleri geçti; Sarı Yeleklerden yeni bir Avrupa doğuyor” sözleri Fransa tarafından kışkırtıcı olarak tanımlanmıştır. Di Maio’nun, Sarı Yeleklilere Macron’a karşı mücadelelerinde destek olma sözü vermiş olması da Fransa tarafından İtalya’nın Fransa’ya temelsiz saldırıları olarak nitelendirilmiştir. Aslında İtalya’nın Sarı Yelek hareketine verdiği destek, Fransa açısından bardağı taşıran nihai damla olmalıdır; zira bir süredir iki devlet Avrupa’ya yönelik göç hareketleri üzerinden de eleştiri oklarını birbirlerine yöneltmektedir.
İtalya hükümeti sadece Sarı Yelek hareketi liderleri ile görüşmek suretiyle Fransa’nın içişlerine karışmakla kalmamakta, aynı zamanda Fransa Cumhurbaşkanı Macron’u hedef alan ifadelerle adeta Fransa’da bir muhalefet partisi gibi davranmak suretiyle de komşusunun içişlerine karışmaktadır. İtalya Hükümetine göre Macron, yıkmak istedikleri Avrupa-yanlısı düzenin sembolüdür;[1] Fransız halkı kendilerini “bu korkunç”[2] Macron’dan kurtarmalıdır.
Avrupa Birliği açısından iki üyesi arasındaki ilişkilerin gerilmesi tercih edilir bir durum değildir; bu gerginliğe Brüksel karışabilir, ancak karışmamayı da tercih edebilir.
Fransa-İtalya arasında içişlere karışma noktasında iyice yükselen gerginlik göstermektedir ki; aynı otoriteye egemenlik yetkilerinin bir kısmını devretmiş bile olsalar, devletler bir başka devletin içişlerine karışması hususunda azami hassasiyet göstermektedir.
[1] https://www.politico.eu/article/5-fights-between-france-and-italy-yellow-jackets-luigi-di-maio-emmanuel-macron/, 9 Şubat 2019
[2] https://www.bbc.com/news/world-europe-47161500, 7 Şubat 2019