Süresiz sınırlı akdedilen Kurucu Antlaşmalarda yaptığı değişiklik ile Avrupa Birliği’nden çekilmeye imkân tanıyan ve Pandora’nın Kutusunu açacağını onaylandığı gün tahmin ettiğimiz Lizbon Antlaşması’nın ilgili hükmü, çekilmenin, çekilme kararı alan üye devlet ile Avrupa Birliği arasında, çekilmeyi ilişkin kuralları belirleyen bir anlaşmanın akdedilmesi ile tamamlanmasını öngörüyor. Ancak bu Birlik’ten çekilmenin tek yolu değil!
Parantez açarak belirteyim; daha önce AB’den çekilme süreci yaşanmadığına, doğal olarak herhangi bir çekilme anlaşması imzalanmadığına göre çekilme süreci ve anlaşması neye benzeyebilir sorusuna, bir katılım süreci ve katılım anlaşmasının “ters yönlüsünü” düşünün diye yanıt veriyordum; amacı katılım değil çekilme olan ve Birlik müktesebatının tamamı üzerinde yürütülen bir süreç ve anlaşma. Geldiğimiz noktada Brexit hem süreç hem de sürecin ürünü anlaşmanın neye benzediği yönünde bir örnek sağlamış oldu.
Brexit süreci kapsamında geçtiğimiz Kasım ayı içinde üye devlet liderleri bir araya gelerek çekilme anlaşması üzerinde anlaştı.[i] Bu anlaşmanın Birleşik Krallık Parlamentosu’nda onaylanması gerekiyor; ama Parlamento’da Aralık ayında yapılması beklenen oylama, anlaşmanın reddedilme riskinin yüksekliği karşısında, ertelendi. Brexit’in tamamlanması gereken süre yaklaştığı için Londra’nın önünde fazla zaman kalmadığından Ocak ayının ortasında Parlamento’da oylamanın yapılması öngörülüyor.
Zaman daralıyor derken neyi kastettiğimin anlaşılması için Lizbon Antlaşması’nın ilgili maddesine dönelim. Madde hükmüne göre, çekilme, çekilme kararı alan devletin kararını Birliğe bildirdiği tarihten iki yıl sonra tamamlanır. Londra çekilme kararını Mart 2017’de Birliğe resmen bildirdiğine göre, Birleşik Krallık Mart 2019’da Birlik’ten çekilmiş olacak!
Çekilme anlaşması onaylanır ise, kurallara bağlanmış bir çekilme yaşanacağından, bu durum “soft Brexit” yaratacak… Peki ama çekilme anlaşması onaylanmazsa ne olacak? Londra ve Brüksel mutabık kalarak süreyi uzatmadığı müddetçe, anlaşmasız çekilme, yani “No Deal” nedeniyle “Hard Brexit” gerçekleşecek.
Çekilme anlaşmasının Birleşik Krallık Parlamentosu tarafından onaylanacağına ilişkin umutlar, az da olsa devam ederken, Birleşik Krallık basınından hükümetin “No Deal” çekilmeye hazırlandığına yönelik haberler geliyor. Bu haberlere şaşmamak gerek; zira ister Brexit yanlısı olsun ister olmasın, Parlamento’da herkesin çekilme anlaşmasına itiraz edecek bir nedeni var. Özelikle de “fanatik-Brexit” yanlılarının, “anlaşma imzalansa da çekilsek” görüşünden çok “anlaşmanın olmaması kötü bir anlaşmanın olmasından daha iyidir” yaklaşımı ile çekilme anlaşmasının karşısında direndiği görülüyor.
Genel görüş, “No Deal” çekilmeyi kötü bir anlaşmaya yeğleyen siyasilerin Londra’yı ve Brüksel’i bir kaosa sürüklediği yönünde; Dr. Simon Usherwood’ın ifadesiyle No-Deal Birleşik Krallık’ın Birlik’ten ayrılmasına engel olmuyor ama geleceğe yönelik bir belirsizlik yaratıyor. Ben bu “belirsizlik” kavramına “istikrarsızlık” kavramını tercih ederim; zira “No Deal” durumunda taraflar yoğun bir sis altında kendi yollarını mutlaka bulacaklardır; sadece bu arayış belli bir süre, yeni koşullara uyumdan kaynaklanan “istikrarsızlık” yaratabilir.
Peki neden “No Deal” durumu sonrası için “belirsizlik” kavramını tercih etmemek gerekir?
Çünkü “No Deal” sonrası ne olacağı belli! Avrupa Birliği’nin net olarak ifade ettiği gibi, “No Deal” durumu ile Birleşik Krallık Birlik açısından herhangi bir üçüncü devlet statüsüne geçecek. Birlik, ilişkilerini özel düzenlemeler ile şekillendirmemiş olduğu herhangi bir üçüncü devlet ile ilişkilerini nasıl sürdürüyor ise Londra ile ilişkilerini de aynı şekilde sürdürecek. Bu koşullarda Londra’nın Brüksel’den beklentisi ilişkilerin karşılıklı çıkarların korunması temelinde sürdürülmesini garanti etmesi olacaktır.
Birleşik Krallık hükümeti, “No Deal” durumunda kaosa mahal vermemek adına tek taraflı önlemler alma konusunda kararlı olduğunu da ifade etmiş olduğundan, “No Deal” sonrası oluşacak durum nettir: Birlik Birleşik Krallık’a üçüncü devlet muamelesi yapacak; Birleşik Krallık da “egemenliğimi geri aldım” diyerek tek taraflı düzenlemeler yapacak.
Belirsizlik “yok”; ama belirsizliğin olmaması istikrarsızlığın olmaması anlamına gelmiyor. Bu istikrarsızlık iki boyutta kendini gösterecektir.
Birinci boyuttaki istikrarsızlık, Birleşik Krallık’ta supranasyonel düzeyde belirlenen kurallarla düzenlenen alanlarda ulusal düzenlemelerin yapılması, yani Birlik hukuki tasarruf araçlarının yerini ulusal düzenlemelerin alması sürecinden kaynaklanacaktır. Bu sürecin başlamış olduğunu tahmin etmek zor değil.
İkinci boyuttaki istikrarsızlık, artık Birlik üyesi olmayan Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği ve üçüncü devletler ile ilişkilerinin şekillenmesi sürecinden kaynaklanacaktır. Zira çekilme anlaşması olmadığından çekilme ve sonrasını düzenleyememiş devlet sıfatıyla Birleşik Krallık, çekilme sonrası Brüksel ile masaya oturup, herhangi bir üçüncü devletin yaptığı gibi Birlik ile ilişkilerini kurallara bağlama şansına sahiptir. Diğer taraftan uluslararası ticari ilişkileri artık Birlik kuralları tarafından yönetilmeyen Birleşik Krallık dış ticari ilişkilerini yeniden düzenlemek durumunda kalacaktır.
Kısaca; Birleşik Krallık için Avrupa Birliği’nden çekilmenin, ister “soft”, ister “hard” olsun, her halükarda maliyeti olacaktır. Hem Londra hem de Brüksel açısından, çekilmenin maliyetini azaltmak ya da zamana yaymak adına, “hard” çekilmeye neden olacak “No Deal” kaçınılması gereken bir durumdur ama Londra’dan gelen haberler ufukta görünenin “No Deal” olduğunu göstermektedir.
“No Deal” durumu ise sıklıkla belirtildiği üzere bir belirsizlik yaratmayacaktır; zira ne olacağı bellidir. Ancak ne zaman sonlanacağını şimdiden öngöremediğimiz ve süreçsel istikrarsızlık olarak adlandırdığım bir sürece neden olacaktır.
[i] Bkz. Dilek YİĞİT, BREXIT: Çekilme Anlaşması Onaylanmazsa Ne Olacak? http://soyledik.com/tr/makale/7670/brexit-cekilme-anlasmasi-onaylanmazsa-ne-olacak--doc-dr-dilek-yigit.html, 30 Kasım 2018