Özdemir Akbal Özdemir Akbal @ozdemirakbal

Fırat’ın Doğusuna Operasyon

14 Aralık 2018

Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 Aralık 2018 Çarşamba günü yaptığı bir konuşmada Fırat’ın doğusuna Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir operasyon yapılacağını açıkladı. Daha önce Afrin harekât bölgesinde olduğu gibi BM Şartının 7. Bent 51. maddesine göre yapılan harekât gibi bir harekâtın yapılmasında hiçbir beis yoktur. BM Şartının 7. Bendi barışın tehdidi, ihlali ve saldırganlık hallerine karşı ülkelerin mesuliyetlerini belirler. Bu bende göre ortaya konan 51 madde de gayet açık bir şekilde herhangi bir tehdit durumu söz konusu olduğunda barışın temini için ülkelerin harekete geçme salahiyetini açıklar.

Buraya kadar uluslararası hukukçu dostların alanında kalem oynattım. Keşke uluslararası politikada eylemek bu denli net ve kesin bir halde olsaydı. Ancak maalesef uluslararası politikada güç uygulaması bu denli net bir şekilde gerçekleşmiyor. Elbette devletlerin hareketlerinde belli bir meşruiyet seviyesi ve dolayısıyla uluslararası alanda kabul görme amacı güdülmelidir. Bu temel meşruiyet ve kabul görme seviyesinin ötesi ise tamamen güç uygulama ile ilgilidir. İşte tam bu nokta, derinlemesine çalışan bir araştırmacıya bel, sırt ve baş ağrısı olarak geri döner.

Suriye’nin kuzeyinde bir terör örgütü yapılanması mevcut. Bunu ABD bile çeşitli şekillerde kabul ediyor. Yani bu durumda BM Şartı 51’e göre Türkiye Cumhuriyeti’nin operasyonunda hiçbir sorun olmaması gerekirken durum bunun tam tersi. Suriye’nin kuzeyinde terör yapılanması ile ABD arasında hayli derin bir işbirliği varken Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise bunu tam olarak bir beka meselesi olarak görüyor. Bu nokta ise uluslararası hukuk tanımının çok da dikkate alınmadığı bir aşamayı getiriyor beraberinde. İşte tam bu nokta aynı zamanda bölgesel gücün eyleme kapasitesinde asimetrik gücü ortaya koyuyor. Bir ek daha yapmak lazım bu hususta; ABD Devlet Sekreterliği Suriye Özel Temsilcisi James Jeffery’nin yaptığı bir açıklamada PYD ile olan ilişkilerinin geçici olduğunu belirtmesi dikkate şayandır. Bu durum da ABD dış politikasının pragmatist davranış biçimine sahip olduğunu gösterir en önemli örneklerden birini ortaya koymaktadır.

Bu aşamada 14 Ocak 2018 tarihinden itibaren Afrin Harekâtının öncesinden beri ifade ettiğim ABD’nin yüzünü yükselen güce döneceği, dış politika yapım sürecinin pragmatist olduğu ve muhtemel operasyonun ABD’ni masaya çekeceği görüşümü tekrar edeyim. Fırat’ın doğusuna yapılacak muhtemel bir operasyon için bazı sorunlar olabileceği ifade ediliyor… Öncelikle operasyonun mahiyetini tanımlamak lazım bu sorunların olup olmayacağını belirleyebilmek için… Fırat’ın doğusuna düzenlenmesi kuvvetle muhtemel olan operasyonun derinliği henüz belirsiz olmakla birlikte sınır hattının Suriye’nin yaklaşık %30’luk bir alanını kapsadığını belirtmek gerekiyor. Böyle geniş bir alanda PYD hâkimiyetinin tam olmadığını bilmekte de fayda var. Yani bir zamanlar şu anda kocaman bir balon olduğu anlaşılan Irak’ın kuzeyindeki “de facto” yapının Irak’ın kuzeyine tamamıyla hâkim olduğunu zannetmek gibi PYD’nin de Suriye’nin kuzeyinde anılan bu bölgeye hâkim olduğunu zannetmek büyük bir yanılgı.

Bu algının yaratılma çabasında ABD’nin bölgedeki görevlilerinin özellikle IŞİD ile Mücadele Koalisyonu Başkanlık Özel Temsilcisi Brett McGurk ve ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Org. James Votel’ın önemli çabaları mevut. Özellikle Rakka Ulusal Konseyi söylemi ile başlayan ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak tanımlanan pazarlama çabalarında önemli bir yere sahip bu ikili. Hâlbuki üniformasını arada sırada giyen hukuk doktoralı, döner sever şahıs McGurk de doktorasının bir sonucu olarak yaptığının uluslararası hukuk ile bağdaşır bir yanının olmadığını biliyor olsa gerek. Tam bu noktada Türkiye’deki basın mensuplarına da önemli bir görev düşüyor. Biliyorum her şeyi muhteşem bir şekilde biliyor ve analiz ediyorsunuz. Sizler harikasınız! Ancak şunu unutmayın ki zamanında usta dediklerinizin paketleyerek sunduğu Irak’ın kuzeyindeki yapı ile Suriye’nin kuzeyindeki yapının politik ve askeri hâkimiyet olarak bir farkı yok! Modeller aynı modeller, destekçi ülke aynı ülke! Yeter ki siz vatandaşı doğru bilgilendirin!

Dolayısıyla orada Amerikalı “dostlarınızın” size aktardığı gibi bir hâkimiyet alanı da mevcut değil. Yani Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusu olarak tanımlanan bölgede PYD’nin mevzii hâkimiyeti söz konusu. Zaten ABD gözlem noktaları adı altında kurulan destek üsleri de bu mevzii hâkimiyeti genişletebilme amacını taşıyor. Bölgeye tam olarak hakim olsalar bu desteğe niye ihtiyaç duysunlar değil mi? Gazetecilik yaparken doğru soru sormak da güzel yerlere götürebilir sonuç olarak işinizi de yapmış olursunuz.

Hani bunu da pek görmek istemeyebilirsiniz ama Afrin harekâtı sonucu bu bölgeden kaçan teröristler için de bir sığınma ve rehabilitasyon alanı haline dönüşmüş durumda PYD mevzi hakimiyet alanları. Dolayısıyla Türkiye’nin zaten bu geniş alanın tamamını kapsayacak ve alan hâkimiyeti sağlayacak bir operasyon icra etme gerekliliği bulunmuyor. Bu mevzii noktalara yapılacak hassas operatif faaliyetler PYD’nin hayli yüksek seviyede pazarlanan düşük gücünün yıpratılması için yeterli olacaktır. ABD basınında başlayan ve bölgede PYD’ye müzahir şahıslar tarafından kabul gören “Türkiye’nin operasyon yapmaya gücü yok” söylemine de böylece cevap vermiş olalım, dış politika uzmanı ve analisti muhabir, program sunucularına verdiğimiz gibi…

Asimetrik güç ve harekât kapasitesi böyle durumlarda alan hâkimiyetinden çok daha etkili ve verimli sonuçlar doğuracak, ABD’nin masaya çekilmesi ve Türkiye’nin denge politikasını yürütebilmesi için de hayli etkili olacaktır. Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası için Fırat’ın doğusunda PYD militanlarının bertaraf edilmesi için yapılacak operasyonlar dizisi hayati önemi haizdir. Bu tartışmasız bir gerçektir ve devletimiz buna muktedirdir. Aksi bir durum yirmi yılda bazı odakların zor anladığı bir süreci ortaya çıkaran aslında koca bir balon olan Irak’ın kuzeyindeki gibi bir “de facto” yapının ortaya çıkışını kolaylaştıracaktır ki bu da devlete hayli zaman kaybettirme potansiyeline sahiptir. Bundan dolayı “ABD dış politikası pragmatisttir, yüzünü yükselen güce döner, operasyonun yapılmasında bir beis yoktur” ifademi tekrar edeyim.

Yorumlar