Leviathan Tevrat ve İncil’de geçen bir deniz canavarıdır ve insanoğlunu tehdit eden kötülüğün ve kaosun sembolü[1] olduğuna inanılır. Siyaset bilimciler için ise, Leviathan denildiğinde akla ilk gelen, modern devletin mimarlarından biri olarak kabul edilen Thomas Hobbes’un, aynı adı taşıyan ve siyaset teorisinde İngilizce yazılmış en büyük eser olarak nitelendirilen eseridir.
1651 yılında yayınlanan eserin kapağında bir elinde kılıç diğer elinde asa tutan Leviathan tasvir edilmiştir. Hobbes’un Leviathan’ı, toprağı üzerinde tam bir iktidar tekeline sahip olan egemendir. Siyaset bilimciler, Hobbes’un “hükümdar” yerine “egemen” kavramını kullanmasına özellikle dikkat çekerler, zira Hobbes’un egemeni, Machiavelli’nin hükümdarının aksine,[2] sözleşmeden kaynaklanan gayri-şahsi bir güçtür.
Hobbes, neden egemeni Leviathan olarak tasvir etmiştir? Şahsen Hobbes’un amacının egemeni, bir canavara benzetmek olmadığını, kendi aralarındaki sözleşme ile doğa durumlarına son vererek devleti kuran insanların doğasına atıf yapmak olduğunu düşünüyorum. Böyle düşünüyor olmamın da başlıca iki nedeni bulunmakta. Birincisi, Hobbes’un insan doğasına yönelik “kötümser” yaklaşım benimsemiş olmasıdır; zira Hobbes’a göre insanın insanla süren sonsuz bir savaşı vardır; böyle bir insan doğası Hobbes’un nazarında bir “Leviathan” olmalıdır. İkincisi ise, kötülüğü ve kaosu temsil eden Leviathan’ın, sözleşme öncesi-hipotetik durumu ifade eden doğa durumunu, Hobbes’un nazarında savaş durumunu temsil ediyor olması, Leviathan’ın elinde tuttuğu asa ve kılıç ile de siyasallaşmış olması daha makul görünmektedir.
Hobbes’ın tasviriyle Leviathan ile Avrupa Birliği’nin ne ilgisi vardır? Hobbes’un mutlakiyetçi (absolutist) olduğu ve egemeni mutlak iktidarı elinde tutan olarak tanımladığı noktasından hareketle, Avrupa Birliği’ne üye devletlerin Hobbes’un anlayışıyla “mutlak egemen” olmadıklarını görmekteyiz. Hobbes’un egemeni mutlak egemenliği elinde tutarken, elindeki egemenlik bölünemez, dolayısıyla devredilemez de. Oysa Avrupa entegrasyon hareketinin kaynağı egemenlik yetkilerinin devrinde yatar ki, Avrupa Birliği’ni Birlik yapan, uluslararası siyasette eşsiz kılan bu egemenlik yetkilerinin devridir.
Hobbes’un egemeni ile egemenlik yetkilerinin bir kısmını Avrupa Birliği’ne devretmiş üye devlet arasındaki bu çelişki, Avrupa Birliği’ne üye devletleri Leviathan’da tasvir edilen egemenden farklı kılar ki, bu durum da Hobbes’un Leviathan’ı ile Avrupa Birliği’ne üye devletlerin hiçbir ilgisi olmadığı sonucunu çıkarmamıza sebep olur. Bu sonuca rağmen, Leviathan ile Avrupa entegrasyon hareketinin, özellikle günümüzde yaşanan gelişmeler ışığında, hiçbir ilgisi olmadığını ileri süremeyiz. Zira, Leviathan ile Avrupa Birliği üzerinde düşündüğümüzde aradaki ilgiyi fark etmemek mümkün değil; bu ilgi de Avrupa entegrasyon hareketine muhaliflerin kullanabileceği bir argüman yaratıyor. Bu fikre kapılmamın nedeni, Thomas Hobbes yaşasaydı Birleşik Krallık’ın dönemin Avrupa Topluluklarına katılmasını istemezdi yönündeki görüş;[3] Thomas Hobbes’ın Birleşik Krallık’ın Birliğe katılımını istemeyeceği yönündeki görüş, “absolutist” Hobbes’un görüşleri ışığında doğru olmalı, öyleyse Brexit yanlıları kendilerine Hobbes sayesinde teorik bir zemin buldular demektir. Argüman de gayet net: Devlet mutlak otoriteye sahip olmalı ise, Avrupa Birliği’ne ve de benzer yapılanmalara üye olmamalı, üye olmuş ise çıkmalı!
Bu noktada Brexit süreci, Avrupa Birliği’nde Leviathan’ın uyanışı olarak okunmalı.
Avrupa Birliği’nde Leviathan’ın uyanışının tek örneği –Eurofiller açısından maalesef ki- Brexit değil. Leviathan, Avrupa’da aşırı sağın yükselmesi, Avrupa karşıtı söylemler üzerinden yükseliyor; Macaristan, Polonya, İtalya hükümetlerinden gelen Avrupa karşıtı söylemler üzerinden uyanıyor. Macaristan ve Polonya hükümetleri, illiberal söylem ve icraatları ile Avrupa Birliği’ni karşılarına aldılar. İtalya hükümeti, İtalyan ulusal bütçesinin Birlik tarafından beğenilmemesi üzerine Birliğe tepki göstermekte. Kısaca Birlik içinde Birliği karşısına alan devletler var.
Avrupa Birliği’ne üye iken Avrupa Birliği’ni karşısına alan üye devletlerin Avrupa Birliği ile sorunlarının asıl kaynağı, ister konu ekonomi politikaları olsun ister göçmen politikası olsun, egemenlik yetkilerinin Birliğe devredilmiş olması. Bu devletler Brüksel’de alınan kararlara tabi olmaktan memnun olmadıkları sinyalini veriyorlar, ama Brüksel ile ifade edilen Avrupa Birliği ve Birlik karar alma süreçlerinin üye devletlerden tamamen bağımsız süreçler olmadığını gerçeğini de göz ardı eder görünüyorlar.
Önümüzdeki dönem yeni bir “exit” vakası yaşanır mı bilemeyiz ama Avrupa Birliği ile bazı üye devletler arasında, aslen egemenlik yetkilerinin devrinden kaynaklanan kutuplaşmanın derinleşmesi kuvvetle muhtemel.
Dolayısıyla, Thomas Hobbes’un Leviathan’ı, siyaset teorisinde olduğu kadar olmasa bile Avrupa politikası açısından da önem kazanacak bir eser olmalı.
[1] Andrea Franzoni, “From the Sea to Deep Space”, Disputatio Philisophica, Vol 15, No 1, 2014.
[2] Steven Smith, Siyaset Felsefesine Giriş, http://www.acikders.org.tr/file.php/109/Lectures/PDF/Ders12.pdf, (erişim 30 Ekim 2018)
[3] https://www.newstatesman.com/politics/staggers/2016/10/what-17th-century-philosopher-thomas-hobbes-can-teach-brexiteers, (erişim 28 Ekim 2018)