Doç. Dr.  Dilek Yiğit Doç. Dr. Dilek Yiğit

BREXIT: Kıta Avrupası Çatırdıyor!

21 Eylül 2018
BREXIT: Kıta Avrupası Çatırdıyor!

Brexit müzakere süreci, hem Birleşik Krallık’tan hem de Kıta Avrupası tarafından müzakerelere katılan siyasiler ve uzmanlar için ne ölçüde sancılı bir süreç ise, akademisyenler, özellikle de Avrupa Birliği üzerinde çalışanlar  için o ölçüde fırsatlar ile dolu bir süreçtir. 

Çünkü Brexit müzakere süreci, Avrupa entegrasyon hareketinin geçmişine, günümüze ve belki daha da önemlisi entegrasyon hareketinin geleceğine dair analizlerde önemli bir veri/ gözlem düzeyi olarak Birlik politika sahnesinde yerini almıştır.

Geçmişe yönelik analiz, entegrasyon hareketinin geleceğine ışık tutar.  Birleşik Krallık’ın Birliğe, o dönem için Topluluklara, katıldığı 1973 yılından beri entegrasyon sürecinde oynadığı “isteksiz ortak” rolünün, nihayetinde Birlik’ten çekilmeye kadar varacağı tecrübe edilmekte olduğundan, her “isteksiz ortağın” günün birinde “ben de çekilmek istiyorum” deme ihtimalinin gerçekliğine işaret eder. Günün birinde Lizbon Antlaşmasına konan ve çekilmeyi hukuken mümkün kılan madde bir pişmanlık kaynağı da olabilir, belki çoktan olmuştur; ya da daha ileri bir adım atılarak “çekilme maddesi” varsa “kovma maddesi”de olmalı diyenlerin talepleri dikkate alınarak bir de Birlikten çıkarmayı mümkün kılan düzenlemeye sebep olabilir.  “Kovma maddesi” belki kulağa çok gerçek dışı geliyor olabilir ama  Yunanistan borç krizi içinde debelenirken bu konu gündeme gelmiştir ve Birliğe sorun çıkaranların Birlikten atılması tartışılmıştır; yani günün birinde Kurucu Antlaşmalara “birlikten çıkartma” hükmünün eklenmesi ihtimal dahilindedir.

Brexit müzakere sürecinin, günümüz açısından yapılacak Avrupa Birliği çalışmaları adına önemi, entegrasyon tarihinde ilk örnek olmasıdır. Daha önce, -zaten Birlik’ten çekilme 2009 yılında kadar Birlik hukuku açısından mümkün değildi-  çekilme olayı yaşanmadığından, yani halihazırda müzakereleri yönlendirecek bir örnek olmadığından, taraflar ilk kez tecrübe edecekleri bu süreci idare etmekte oldukça zorlandılar. Bu zorlanma özellikle Birleşik Krallık tarafında görüldü ki, kararsız Londra –kararsız derken çekilme sonrası Birlik ile ilişkilerinin niteliği konusunda kararsız anlamında söylüyorum, zira hükümet çekilme konusunda kararlı- bizi, her biri farklı durumları ifade eden “No Deal”, “Hard Brexit” ve “Soft Brexit” kavramları ile tanıştırdı.

Bu süreçte Kıta Avrupası tarafını, Londra’ya kıyasla daha derli toplu gördük ama bunun nedeni de Brüksel’in uygulanabilir öneriler sunması değil, bilakis Londra’yı çekilme kararı aldığından dolayı cezalandırmaya yönelik benimsediği tutumdu. Zaten Birliğin Brexit baş müzakerecisi olarak Fransız Barnier’i ataması da, asıl niyetin Londra’yı cezalandırmak olduğunun işareti idi. Barnier’in başlı başına Fransız olması önemli, çünkü Fransa Birleşik Krallık’ın Birliğe katılımı konusunda hiç de istekli olmamış ve Birleşik Krallık’a zorluk çıkarmıştı. Barnier ile Brüksel Londra’ya “girerken nasıl zorlandıysan, çıkarken de zorlanacaksın” mesajını bu atamayla gayet net vermiş oldu. Diğer taraftan Michel Barnier Avrupa Komiseri olarak görev yaptığı dönemde, Britanyalı siyasiler ile yaşadığı çatışmalar ve Britanyalı Avrupa şüphecilerine yönelik sert ifadeleri ile tanınıyor.[1] Yani Brexit müzakere masasında Kıta Avrupasının temsilcisi Londra’ya hiç de sempatik gelmedi.

Brexit sürecinde,  müzakere masasında Londra’nın karşısına oturan Brüksel tarafını yeknesak bir bütün olarak görme yanılgısına düşmüş olabiliriz ki,  bu ay içinde Brüksel’de yaşananlar bize böyle bir yanılgıya düşmememiz gerektiğini hatırlattı; her ne kadar 27 üye devletin lideri bu hafta (19-20 Eylül 2018) gerçekleştirilen Zirvede Brexit konusunda “birlik ve beraberliklerinin” altını vurgulamış olsalar bile.

Bu hafta içinde üye devlet Dışişleri Bakanlığı Genel İşler Konseyi adı altında bir araya geldi ve bu toplantıda Polonya Avrupa Birliği Bakanı Konrad Szymanski, Birliği Londra’ya karşı çok sert olmakla eleştirip, Birliği müzakerelerde daha esnek olmaya davet etti. Toplantıya katılan bir diplomatın, toplantıda Birleşik Krallık yanlısı pozisyon takınan tek devletin Polonya olduğunu belirtmesi[2] nedeniyle Polonya’nın bu çıkışının toplantı katılımcılarında “sürpriz” etkisi yarattığını düşünebiliriz - ama aynı şekilde düşünen başka bir üye devlet olmadığı sonucunu kesinlikle çıkartamayız-.

Ayrıca son yıllarda Birleşik Krallık’ın bırakmaya hazırlandığı entegrasyon hareketinde “isteksiz ortak” rolünü kapmaya pek hevesli görünen Macaristan’dan da toplantı esnasında Polonya’ya destek gelmediği belirtiliyor.

Peki Polonya bu çıkışı neden yaptı?

Polonya’nın bu çıkışını Brexit özelinde değil, daha geniş bir perspektif ile, yani Avrupa Birliği ile Polonya’nın son yıllardaki ilişkileri açısından yorumlamalıyız. Avrupa Birliği ve Polonya ilişkileri, Komisyon’un Polonya’da Avrupa Birliği’nin istinat ettiği temel ilkelerin ihlal edildiğini iddia etmesi ve Kurucu Anlaşmaların kendisine verdiği yetkiye istinaden Polonya’ya karşı harekete geçmesi ile başladı. Bu hareketin sonucunda Polonya’nın maruz kalacağı cezayı merak edenler Avrupa Birliği Antlaşmasının 7. maddesine bakabilir. Polonya’nın “Birlik içişlerime karışmasın”, “Brüksel kendi işine baksın[3] gibi söylemleri ilişkilerdeki gerginliği iyice artırdı. Yani Londra’ya karşı esnek olmalıyız derken Polonya’nın öncelikli amacı Londra’ya el vermek değil, Brüksel’e başkaldırmak. Ancak bazı uzmanlar Polonya’nın tek amacının Brüksel’e başkaldırmak olmadığını, bu çıkışla önemli bir diğer amacı olduğunu düşünüyorlar ki, haklı olabilirler. O da Birleşik Krallık’ta çalışan ve sayılarının bir milyonu bulduğu söylenen Polonya vatandaşlarını korumak. Zira “No deal” ve “Hard Brexit” çekilme anında Birleşik Krallık’ta bulunan vatandaşlarının koşullarından kötüleşmesinden çekinen Polonya,  Brexit’in kesinlike bir çekilme anlaşması aracılığıyla gerçekleştirilmesini istiyor ve Polonya’nın Brüksel’de “esnek olun” çıkışı, aslında “çekilme kesinlikle bir anlaşma ile olmalı” şeklinde okunmalı.

Polonya’nın gerekçesi ne olursa olsun, gerçek olan Polonya’nın Brexit müzakerelerinde Brüksel’in tavrını beğenmiyor olduğunu ifade etmiş olması. Neticede müzakere masasında Kıta Avrupası tarafında ayrık bir ses yükseldi.

 



[1] Dilek YİĞİT, Brexit: AB’nin “Kışkırtıcı” Başmüzakereci Ataması, http://soyledik.com/tr/analiz/589/brexit-abnin-kiskirtici-bas-muzakereci-atamasi--doc-dr-dilek-yigit.html,  28.07.2016

[2] https://www.politico.eu/article/poland-breaks-ranks-from-eu-brexit-unity/, 21.09.2018

[3] https://www.bloomberg.com/news/articles/2018-07-06/how-to-understand-poland-s-battles-with-the-eu-quicktake, 06.07.2018

Yorumlar