Yıllardan beri hep şunu söyledim; Irak'ın kuzeyindeki yapıyı çok abartıyorsunuz ve gereğinden fazla anlam yüklüyorsunuz. Bu yapı bir aşiretin merkeze alındığı, merkezdeki aşirete de diğer aşiretlerin şüphe ile yaklaştığı, meselesi petrol geliri elde etmek olan bir yapıdır. O zamanlar bağımsız devlet, işbirliği gibi söylemler havalarda uçuşup bunun ABD ve İsrail “procesi” olduğu ve başarıya ulaşacağı söylemi geliştiriliyordu. 26 Eylül 2017'de gerçekleşen sözde referandum ve sonuçlarını hep birlikte görüyoruz. Daha fazla ABD planlıyor öyleyse sırtüstü yatıp ölü taklidi yapalım, nasılsa istediklerini yapıyorlar acziyetiyle konuşmamak gerekiyor. Irak'ın kuzeyinde gerçekleşmeyen bu politik oluşum, Suriye'nin kuzeyindeki PYD için de önemli bir sorun alanı haline geldi. Zira psikolojik olarak bir direnç noktası aşılamadı. Bu durum her ne kadar birebir uymasa da benzer politik zeminlerde yer alan Irak'ın kuzeyinde politik aktörler ile şimdilik kaydıyla tek bir yapı olarak ortaya çıkan PYD'nin psikolojik dayanışmasını ortadan kaldırdı.
Bu süreç devam ederken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Afrin bölgesinde PYD'nin silahlı kanadı YPG unsurlarına karşı BM 51'e göre bir sınır ötesi operasyon başlattı. Durum açık, Türkiye'nin meşru müdafaa hakkını kullanması. Bu operasyon bölgesel güç dengelerinde de bir değişimi tetikledi. Irak'ın kuzeyindeki yapının politik aktörlerinin dağılmış olması üzerine, PYD terör örgütünün silahlı kanadının da akamete uğraması, ABD'nin bölgesel güç analazi ve geleceğe dair yatırımını gözden geçirmesine neden oldu.
Bu noktada şunu belirtmek lazım, 14 Ocak 2018'de Afrin Operasyonuna istinaden, operasyonun gerçekleştirilmesinde bir tereddüde mahal olmaması gerektiğini, ABD'nin de yüzünü yükselen güce döneceğini açık bir şekilde belirtmiştim. Zira ABD dış politika yapım süreci pragmatisttir ve bizim burada bazı analistlerin tanımlama hatasına düştüğü gibi hiçbir aktöre sevda ile bağlı değildir. Dış politikada duygu olmaz. Dış politikada devletin çıkarı vardır! Şimdi ABD ve Türkiye masaya oturdu peki bundan sonra ne olacak? Ne olabilir?
Öncelikle bu bir süreç meselesi... Ayrıca yapının sadece Münbiç ile sınırlı da olmaması için Türkiye'nin elinden gelenden fazlasını yapmasını gerekiyor. PYD gibi düşük seviyeli güce sahip bir müttefik yerine Türkiye gibi bir devletle ABD'nin işbirliğini tercih edeceğini çocuklar bile bilirdi, içimdeki çocuk henüz ölmediği için bilebildim. Dış politikada duygu olmaz, dış politikada devletin çıkarı vardır ilkesi elbette Türkiye-ABD ilişkisi için de geçerli, yani çıkara dayalı. Burada asıl nokta Suriye'deki dönüşüm sürecinin nasıl ortaya çıkacağı ve bunun Türkiye tarafından nasıl ele alınacağı. Bu soru çerçevesinde Türkiye-ABD ikilisinin Münbiç meselesinde masaya oturması, Türkiye'nin sadece masada değil sahadaki bir aktör olarak söz sahibi olması için de önemli bir durum. Buna ek olarak Astana ve Soçi süreçlerindeki etki alanı da artmış olacak. Zira PYD'nin Astana ve Soçi süreçlerinde politik olarak çevrelenebilmesinin en net yolu sahada etkinliğinin kırılmasıydı. Bu hamle ile PYD'nin sahadaki etkinliği önemli bir şekilde zarar gördü.
Öte yandan bizzat Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından, İran'ın Suriye'deki askeri varlığını çekmesi gerektiği ifade edildi. Bunun yanı sıra Suriye-İsrail, Rusya Federasyonunun nezaretinde Golan Tepeleri konusunda anlaştı. Suriye Golan tepelerinden İsrail lehine feragat etti. Yani konu sadece bir devletin ve bir devletin iç politikasının çok ötesinde bir halde. ABD-Rusya mutabakatının Suriye konusunda ilerlediğini görmek lazım. Bu durum ise Suriye'de bir yönetim dönüşümü hususunda emarelerin olduğunu gösteriyor. İfademi tekrar edeyim, Esad gidecek… Bunun zamanını belirtmek güç… Bu aşamada Türkiye'nin sahada da olması süreç için söz sahibi olunması açısından önemli. Hem Astana, Soçi hem de Genevre masalarında oturmak önemli bir avantaj. Umalım ki bu avantaj verimli bir şekilde kullanılsın. Bu aşamada sürecin en büyük kaybedeninin İran olduğunu değerlendiriyorum… Münbiç sürecine gelince… Bu adı üzerinde bir süreç… Gidişatın net bir zaman sınırlaması ile ifade edilmesi doğru değil… Zira masada yapılan planlar ile sahada karşılaşılan zorluklar birbiri ile mütenasip olmayabiliyor… Dolayısıyla haritada okları çizerken daha itidalli olmak lazım. Ancak bu başlangıç Türk Silahlı Kuvvetlerinin her şart altında görev yapabilme kapasitesi ve diplomasimizin yüzlerce yıllık geleneği sayesinde memleketimiz lehine sürdürülecektir.
Muhtemelen bir yıl içerisinde Münbiç bölgesinde Türk-Amerikan kuvvetlerinin oluşturduğu bir mekanizmanın tam olarak işlemeye başladığını göreceğiz. Bu durumun Hatay'ın güneyinden, Hakkâri'nin güneyine kadar uzatılması ve bir güvenlik hattının oluşturulması elzemdir. Gerek Irak'ın Kuzeyindeki de facto yapının hali gerek de PYD'nin Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından neredeyse etkisiz hale getirilmesi, bunun için münbit bir arazi oluşturuyor. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus Suriye Demokratik Güçleri olarak cilalanan yapının aslında PYD olduğu ve bunun faaliyetlerinin de kısıtlanması gerektiği…