İtalya’da geçtiğimiz Mart ayında gerçekleştirilen genel seçimleri % 33 oy oranı ile popülist Beş Yıldız Hareketi kazandı; Beş Yıldız Hareketini % 19 oy oranı ile Demokratik Parti takip etti. Seçimleri üçüncülükle kazanan parti ise bir dönem Kuzey İtalya’nın ayrılıkçıları olan milliyetçi La Lega oldu.
Seçimlerde hiçbir parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğu sağlayamadı; ancak bu İtalya için olağan bir durum. Koalisyonlarla yönetilmeye alışmış İtalyanlar için hiçbir siyasi partinin tek başına iktidar olamaması üzerinde durulacak kadar önemli bir konu değil.
Ancak bu seçimlerin sonucu, üzerinde durulması gereken bir olguya işaret etti; İtalya’da ana akım olmayan siyasi partilerin güçlenmekte olduğu olgusu bu. Uzmanlar İtalya siyasetinin artık ”sağ-sol” ekseninde değil “ana akım patiler-ana akım olmayan partiler” ekseninde yürüyeceğini belirtiyorlar.
Ana akım olmayan iki parti Beş Yıldız Hareketi ve La Lega bir araya geldi, Floransa Üniversitesi’nden akademisyen Guiseppe Conte’yi kurulacak hükümetin başbakanı olarak belirledi. Conte’nin hiçbir siyasi geçmişi yok; bu durum İtalya’da eleştirilse de iki partinin verdiği mesaj ortak bir isim üzerinde uzlaşabilecekleri mesajı idi.
Conte hükümet listesini aldı ve Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’ya gitti. Mattarella hükümette Ekonomi Bakanının ismini beğenmedi ve hükümete onay vermedi.
Mattarella’nın veto ettiği bakan Paolo Savona; Savona Avrupa Birliği karşıtı, kısaca Euroskeptik bir isim. Savona Avro’yu “Alman kafesi” olarak adlandırmış ve İtalya’nın Avro’dan çıkması için yol haritası hazırlanması gerektiğini belirtmişti. Dolayısıyla Mattarella, Savona’nın yer aldığı, Birlik çevrelerinin “aşırılıkların koalisyonu” olarak adlandırdığı hükümeti veto ederek, Avrupa Birliği’ne sakinleştirici bir mesaj gönderdi. Bu mesaj “içinde Avrupa Birliği karşıtı isim olan hiçbir hükümete evet demem” mesajı idi. Brüksel kesinlikle bu mesajdan memnun olmuştur.
Brüksel memnun olsa da, sandıktan zaferle çıkmış Beş Yıldız Hareketi ve La Lega hiç memnun olmadı. Beş Yıldız Hareketinin ilk tepkisi Mattarella’nın hükümeti veto ettiği günü demokrasi adına kötü bir gün olarak tanımlamak oldu. La Lega da Mattarella’nın tutumunu İtalyan halkına ihanet olarak nitelendirdi. Haklılar mı? Aşağıda bu hususa geleceğim.
Dün (28 Mayıs 2018) Mattarella, IMF’in eski çalışanlarından Carlo Cottarelli’yi hükümeti kurmakla görevlendirdi. Cottarelli Mattarella’yı ve Avrupa Birliği’ni mutlu edecek bakanlar listesi hazırlayacaktır mutlaka, ama bu liste Parlamento’nun onayını alabilir mi? Beş Yıldız Hareketi ve La Lega dışında siyasi partilerin Cottarelli’yi desteklemesi bekleniyor.
İtalya’daki bu gelişmeleri demokrasi adına nasıl okumalıyız?
Demokrasi halkın, temsilcilerini seçerek, seçtikleri temsilcileri tarafından yönetilmesidir. Halk temsilcilerini seçimler aracılığıyla belirlediğinden, seçimler demokrasi için girdi meşruiyetini sağlar.
Demokrasinin bir diğer özelliği de seçilmişlerin, kendilerini seçen halka karşı sorumlu/hesap verebilir olmalarıdır; bu sorumluluk/hesap verebilirlik yine seçimler vasıtasıyla sağlanır. Vatandaşlar politikalarını beğendiklerini tekrar seçerek ödüllendirir, beğenmediklerini tekrar seçmeyerek cezalandırır.
Neticede seçim sandığından çıkan sonucun demokrasi adına anlamı büyüktür.
Demokrasilerde halk tarafından seçilmemiş bir ismi başbakan olarak atamak, demokrasi ile uyuşmaz ve yönetimde demokrasi açığı oluşturur.
Avrupa’da atanan başbakanların meşruiyetinin “teknokratik meşruiyet” ile sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Yani “devletin bir takım sorunları vardır; bu sorunları çözebilecek teknik bilgiye sahip olan da başbakan olabilir” denmekte, demokrasideki girdi meşruiyeti atanan başbakanın teknik bilgisi üzerinden sağlanmaya çalışılmaktadır.
Girdi meşruiyetini teknik bilgiye dayandırdık diyelim; hesap verebilirlik nasıl sağlanacaktır? Atanan başbakanları halk seçmediği için, bu başbakanlar siyasete atılıp bir sonraki seçimlerde aday olmadığı ya da atanan başbakanın hükümetinin parlamentoya karşı sorumlu olması hesap verebilirlik adına yeterli görünmediği müddetçe, halka karşı hesap verebilirliği de sağlanamayacaktır.
Bu noktada okuyucuya sormak lazım; Beş Yıldız Hareketi ve La Lega haksız mı?