“Dokunulmaz”ın kelime anlamı “dokunulmasına izin verilmeyen”, “eşleştirilmez”, “”eş koşulmaz”, “eleştirilemez, değiştirilemez” şeklindedir. Dolayısıyla bu kavram bir ayrıcalık, üstünlük durumunu ifade etmektedir; dokunulmazlar kavramı da akla ayrıcalıklı bir sınıfı getirir. Oysa bu kavram Hindistan’da kadim ama bulunduğumuz noktadan oldukça tuhaf görünen kast sisteminin en altında yer alan insanları ifade eder; yani Dalitleri
Bu insanlar, sırf o kast içinde doğdukları için sosyal yaşamdan, istihdam piyasasından dışlanmakta; eğitim imkânlarından faydalanamamakta, üst kast üyelerinin yaşadıkları şehirlere, mekânlara girememekte, Hindu tapınaklara sokulmamaktadır. Hatta üst kasttan biriyle karşılaşınca yere yatmak durumunda oldukları, gölgelerinin bile üst sınıflara mensup olanlara değmemesi gerektiği söylenir.
Dokunulmazlar, dokunulmaz oldukları için değil kimsenin onlara ve onların dokunduklarına dokunmaması gerektiği için dokunulmaz adını alırlar; su içtikleri yerden su içilmez, yemek yedikleri yerden yemek yenmez. Herhangi bir semte yerleşseler o semtte gayrimenkul fiyatları düşer.
Böyle bir tuhaflık nasıl meşrulaştırılabilir? Yanıt Hindu inanışında saklıdır. Hindular insanların ölümden sonra, farklı bedenlerde, tekrar tekrar dünyaya geldiklerine yani reenkarnasyona inanırlar; bu insanların her bir hayatlarını nasıl yaşadıklarına bağlı olarak şekillenen bir döngüdür ve bir insan dünyaya Dalit olarak geldiyse mutlaka önceki yaşamlarında “kötülük, “fenalık” yapmıştır. Kısaca Hinduizm uyarınca Dalit, Dalit olarak doğmayı hak etmiştir.
Hinduizm kullanılarak dışlanan, aşağılanan, baskılanan bu insanlar Hinduizm’e bağlılıklarını sürdürebilirler mi? Dalitler Hindu doğar, bu doğrudur da ... Hindu olarak kalabilirler mi?
İşte bu noktada devreye Budizm giriyor ve Hindistan'daki Dalitler ile Budizm’in yükselişi arasında bir bağ oluşuyor. Nasıl mı?
Bu soruya yanıt aramadan önce Hindistan'da Budizm inancına kısaca değineyim.
Budizm aslen Hindistan kaynaklıdır. Buda Siddhartha Gautama Hintli bir prenstir; Hinduizm’in reenkarnasyon inancını sorgulayan Prens Siddhartha ayrıcalıklı konumunu reddetmiş, hayatın anlamını aramaya koyulmuştur. Buda'nın takipçilerinin sayısı ölümünden sonra hızla artmış ve özellikle de Maurya İmparatorluğu döneminde Hint toplumunda yaygınlaşmıştır. Kısaca ilk Budistler Hindulardır.
Zamanla Budizm Asya'nın diğer bölgelerinde ve Çin'de yaygınlaşırken doğduğu topraklarda, Hindistan'da gerilemiştir. Budizm’in Hindistan'da gerilemesinin nedenleri tartışma konusudur. Kimileri için Budizm’i Hindistan'da gerileten her biri orijinal Budizm olduğunu iddia eden hizipler arasındaki rekabettir; yani inanç içinde “bölünme” ve “parçalanma”. Bu rekabet nedeniyle Budizm’in orijinalliğini kaybettiği de iddia edilmektedir. Bazı araştırmacılar Hindistan'da Budizm’in gerileyişini Hun, Moğol ve Türk akınlarına bağlamaktadır. Bu akınlar neticesinde Budistlerin Hindistan'ı terk ettiği, Nepal ve Tibet'e kaçtığı söylenir. Diğer taraftan Hinduizm’in kalabalık bölgelerde, Budizm’in ise nüfus yoğunluğu az bölgelerde yaygın olmasının Budizm’in yayılmasına engel olduğu da söylenir.
Günümüzde Budizm Hindistan’da hakim bir inanç statüsünde değildir. Günümüzde Hindistan'ın % 74.33'ü Hindu, % 14.20'si Müslümandır. Budist olanların oranı sadece % 0.82'dir ( Population in India, www.importantgk.com). Ancak bu oranlar Hindistan'da Budizm’in yükselişe geçtiği gerçeğinin göz ardı edilmesine sebebiyet vermemelidir. Bu gerçek nedeniyle günümüzde Hindistan'ın siyaset gündemindeki önemli meselelerden biri ülkede baş gösteren inanç değiştirme eğilimidir; -bazı çevrelerce önemsiz olduğu söylense de-
Hinduizm’den Budizm’e geçişler olmaktadır.
Hindistan'da artan Hinduizm’den Budizm’e geçiş eğilimi ile Dokunulmazların, yani Dalitlerin ne ilgisi vardır? Yukarıda bir soru sormuştum. Dışlanmaları, aşağılanmaları ve baskılanmaları Hinduizm ile meşrulaştırılan Dalitler Hindu kalmayı sürdürebilirler mi demiştim. Görünen o ki Dalitler Hindu kalmayı sürdüremiyorlar ve kitlesel olarak inanç değiştirip Budizm’e geçiyorlar. Mesela 2017 yılı içinde 180 Dalit ailesi Budizm’e geçti. Dolayısıyla Hindistan'da Budistlerin sayısı artıyor.
Hindistan'da Budistlerin % 87'sini inanç değiştirmiş Hintliler oluşturuyor, yani doğuştan Budist olanlar değil. Hal böyle olunca Budizm’e geçişlerin siyasi bir protesto olup olmadığı sorusu akla geliyor.
Bu ay içinde sayıları 500'ü aşan Dalit Maharashtra'da toplanıp, bundan böyle hayatlarını Buda'nın öğretileri ışığında yaşayacaklarını açıkladılar. Bu toplu halde Budizm’e geçişin zamanlaması tesadüf değil. Zira bu ayın ilk haftası yüzbinlerce Dalit, ülke çapında sokaklara dökülerek kendilerine yönelik ayrımcılığı ve milliyetçi Modi hükümetini protesto etti. Yüzbinlerce Dalit sokaklara dökülüp protestolar gerçekleştirirken yüzlerce Dalitin Budizm’e geçmeleri Budizm’e geçişlerin siyasi bir protesto olduğu argümanını güçlendiriyor.
Ancak Dalitlerin Budizm’e geçişlerini sadece siyasi bir protestoya, bir tepkiye indirgemek de çok doğru olmasa gerek. Yani Hinduizm’den Budizm’e geçişleri sadece "itici" faktörlere değil Budizm kaynaklı " çekici" faktörlere de bağlamak gerekir; hiçbir toplumsal olgu tek faktörle açıklanamaz. Zira Budizm reenkarnasyonu reddederek Dalitlerin "dokunulmazlıklarını" meşrulaştıran, onları toplumun en alt kesimi olarak kalmaya zorlayan öğretiyi de reddediyor. Budizm Dalitler için oldukça cazip.
Budizm’e geçişler sadece bir protesto olsaydı, Budizm’e geçmek için bir araya gelen Dalitler "Lord Buda Vişnu'nun enkarnasyonu değildir" diye
tekrarlayıp durmazdı.