Bir kesimde Astana ve bununla bağlantılı Soçi, bir kesimde de Cenevre düşmanlığı var, Suriye meselesi incelenirken. Bunun gerekçesi uluslararası politika ile dış politika yapım sürecini birbirine karıştırmak. Daha doğrusu uluslararası politikanın, dış politika yapmak olduğunu zannetme sıkıntısı. Kısaca özetleyelim; bir ülkenin sınırlarının dışına dönük olarak uyguladığı politikalar dizinine dış politika denir. Uluslararası politika ise devletlerin ve diğer birimlerin birbirlerine karşı konumlanarak etkileşmesi yani bir sistemik etkinin sürecidir.
Ne oldu biraz karışık sanırım? Aslında itiraf etmek lazım ki bu iki süreci birbirinden ayırt etmekte zorlanan ezberci araştırmacılar bile var. Şöyle tanımlayalım, Türkiye'nin, ABD'nin, Rusya'nın, İran'ın, Suudi Arabistan'ın Suriye'ye yönelik politikaları bir dış politikadır. Ancak bu iş yukarıda anılan devletlerin birbirine karşı konumlanması ve Suriye meselesi üzerinden birbiri ile etkileşmesi hususuna geldi mi o artık bir uluslararası politika konusu olmuştur. Çünkü ortada birden fazla birim vardır, bir sistemik yapı oluşmuştur ve bu yapıda birimler etkileşmekte ve konumlanmaktadır. Neye göre? Suriye'de gerçekleşen olaylara yaşanan gelişmelere göre…
Daha net anlatayım bir ülkenin karar alma birimleri, yani meclisi, başkanlık makamı, başbakanlığı ve benzeri birimleri kendi sınırlarının dışında uygulamak üzere aldığı kararlar dış politikadır. Örnek verelim, Türkiye'nin Esad'ın gitmesine dair beyan ettiği irade bir dış politikadır. Ama bu irade beyanı uluslararası politika ortamında ifa edileceği için başka bileşenlerle birleşmek ve etkileşmek zorundadır. İşte bu da diğer ülkelerin dış politika kararlarının da dâhil olduğu bir ortamdır. Yani Suriye için Cenevre, Astana ve son olarak da Astana hazırlık süreci denilebilecek Soçi'dir. Türkiye, ABD, Suudi Arabistan, İran, Rusya gibi ülkeleri alıp uzaya taşımadığınız sürece süreç bu şekilde işleyecektir. Yani ne Cenevre ne de Astana'nın bir diğerinden daha az ya da fazla önemi yoktur. Uluslararası sistemik yapının bir sonucudur bu.
Yani bir ülkenin ortaya koyduğu irade diğer ülkelerinkiyle uyumlu olmadığı durumlarda süreç uzar da uzar. Suriye meselesinde de çarşının karıştığı yer işte tam da bu nokta. Ülkelerin dış politika irade beyanlarına istinaden ortaya çıkan ortamda bu iradelerini uygulatma çabası da güç dengesi olur. Bağırıp çağırmaya gerek yok her ülke istediğini ancak belli bir oranda gerçekleştirebilir. Şimdi bir Rus yetkiliye sorsanız onlar Esad'ın başında hiçbir derdin olmamasını ve uyumlu bir ittifak ilişkisinin sürmesini ister. Oluyor mu bu istek? Tabii ki hayır. Bir Amerikalı, Türk yahut Suudi yetkiliye sorsanız kendi dış politikası bağlamında Esad'ın devrilmesini ister. Oluyor mu bu istek? Tabii ki hayır. Hah işte tam bu nokta güç dengesi noktasıdır. Yani sistemin içindeki devletlerin isteklerinin birbirine karşı belli oranda gerçekleşmesi. İşte bu iş Suriye meselesinde Cenevre ve Astana süreçleri ile halledilmeye çalışılıyor.
Bu güç dengesi ortamında Türkiye'nin en büyük sorunu PYD meselesi. Yukarıdaki sistemik yapı açısından bakıldığında PYD ile en somut olumsuz ifadeler Türkiye ile Suriye'den geliyor. Peki ya bu iki ülkenin irtibatı ve eksenleri? İşte onu sormayın… Türkiye Rusya Federasyonu'nu ılımlı muhalifleri vurduğu için uyarırken, Rusya Federasyonu da Türkiye'yi çatışmanın azaltıldığı bölgelerde vazifesini yerine getirmemekle ve Himeymim üssündeki saldırıyı en iyi ifade ile gözden kaçırmakla itham ediyor. Bu yapı içerisinde ılımlı muhalif söylemi ile Türkiye-ABD söylemi birbirini tutarken; PYD meselesi ile her ne kadar ortak bir payda oluşmuş olsa da bunun dışında kalan tüm faktörler dolayısıyla Türkiye-Suriye ilişkisi birbirinden çok ayrı bir vaziyette. Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkilerinde ise basının önemli bir kesiminde aktarılırken karşı çıktığım gibi bir bahar havası falan yaşanmıyor. Bu dönemde çok daha net bir şekilde anlaşılmıştır umarım.
PYD meselesine gelince… Rus yetkililer Peskov ve Zaharova açık bir şekilde şunu dedi; Soçi'de tüm gruplar yeterince temsil edildiği için ayrıca PYD adı ile bir katılama gerek yok. Şimdi bunu PYD'nin adının masada olmamasından dolayı başarı olarak tanımlayan bir grup var. Soralım öyleyse ABD ve Rusya'nın PYD desteği nihayete erdi mi? Hayır. Peki bu şartlar altında yukarıdaki “yeterince temsil” ifadesini yahu sizin temsilcileriniz de var masada ne diye suyu bulandırıyorsunuz diye okursak yanılmış olur muyuz? Ona da hayır. Rus yetkililerin PYD açıklaması yazının girişinde oluşturulan sistemik yapının yani bir başka deyişle oyun masasında elini açık etmeme girişimidir. Biz de burada ellerini bize göstermediler ne mutlu diye sevinemeyiz.
Şimdi gelelim vasat okuyucu sorusuna peki çözüm öneriniz ne. Öyle ya bu türlü konuları ele almak mutlaka bir çözüm önerisi sunmayı gerektirir. Bu muhteşem çözüm öneriniz ne sorusu ile yahu yazıyorsun da ne konuşuyorsun da demeye getirilir. Buyursunlar çözüm önerim: TÜRKİYE IRAK'IN KUZEYİNDEN HATAY'IN GÜNEYİNE AKDENİZ'E KADAR TÜM SURİYE SINIRI BOYUNCA EN AZ 20 KM DERİNLİĞİNDE BÖLGEYİ TÜM DÜŞMAN UNSURLARDAN TEMİZLEMELİDİR!