Irak'ın kuzeyindeki de facto yapının kendisine siyaseten bir dayanak noktası kazanmak için gerçekleştirmeye çalıştığı sözde referandumdan önce, 23 Eylül 2017'de bu köşede yayınlanan Asıl Önemli Olan Referandum mu? başlıklı yazımda aynen şöyle yazdım:
“Unutmamak gerekir ki burada Barzani ya da Talabani ya da başka bir soy ismin öneminden ziyade, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çıkarlarına ve Türkmenlerin varlığına tehdit olacak kurumsallaşma asıl sorundur. Irak'ın kuzeyindeki yapısal durumda bir değişiklik olmadığı takdirde Barzani yerine aynı emellere sahip bir başka figürün gelerek, Irak'ın kuzeyindeki kurumsal yapıdan faydalanıp aynı amaca matuf hareket etmesinin önünde bir engel yoktur. Mesele buradaki kurumsal yapının deforme edilerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti çıkarları aleyhine hareketine mani olunmasıdır. O zaman hangi isim gelirse gelsin beka meselesinin önemli noktalarından biri olan Irak'ın Kuzeyi rahatlatıcı bir hal alacaktır. Aksi halde Irak'ın kuzeyindeki muhalefet ve iktidar birimleri dün (20 Eylül 2017) olduğu gibi bir araya gelerek birleşme arayışları içine girerken, Türkiye'den de haklarının garantörlüğünü bekleyecektir. Çünkü isimler değişse dahi siyasi yapı sabit kalacağından aynı sonuçları üretmeye devam edecektir.”
Şu anda bu fırsat elimizde. Sözde referandum girişimi gerçekleşir mi gerçekleşmez mi? Bağımsızlık ilan edilir mi? Edilmez mi? Tartışmalarının sürdüğü bir vakitte ben referandum sonrası döneme dikkat çekmeye çalışıyordum. Hem referandum ertelenmediği takdirde kadük kalacaktı hem de Irak'ın kuzeyinde bulunan ve bir devlet muamelesi görme arzusu taşıyan yapının pek çok iç sorunu mevcuttu. Barzani'ye olan muhalefete yıllardan beri çeşitli şekillerde dikkat çekmeme rağmen; Türkiye'de adeta Barzani bölgenin tek gücü gibi karşılandı ve kabul gördü. Halbuki Celal Talabani'nin akrabası ve bir çeşit amatör de olsa istihbarat kuruluşu olan Zanyari'nin etkili isimlerinden Ranj Talabani; Mahmur bölgesi ve kampının terk edilişinin sorumluluğunu tamamen Barzani'ye bağlı olan peşmerge güçlerine atmıştı. Aynı şekilde Barzani aşireti de yaşanan olaylardan Talabani aşiretini sorumlu tutuyordu.
Aslına bakacak olursanız bölgesel yönetim diye pohpohlanan ve devlet olma girişiminde olan bu yapının yönetim kademesinde bolca rastlanan, Talabani ve Barzani isminde de ne denli bir aile şirketi gibi yönetime sahip olduğunu görmek mümkündür. Parastin ve Zanyari adlı sözde istihbarat ve güvenlik birimlerinin oluşturulması bile bu yapının ne denli çok başlı olduğunu gösterir bir durumda olsa da konumuz bu olmadığı için fazla girmeyeceğim ayrıntılara. Ancak şunu tekraren net bir şekilde, üstelik de sonuçları ortaya çıkmışken, anlaşılması için tekrar ediyorum: bu devlet muamelesi yapılmaya çalışılan grup birbiri ile ve çevredekileri ile ihtilaflı aşiretlerin birleşik yönetimidir.
Şimdi umuyorum ki artık, gayet net ve herkesin anlayabileceği bir şekilde ortaya çıkmıştır ki, bahsi geçen yapı anıldığı kadar ne kudretli ne de yeknesak bir bütündür. Şu an Türkiye'de bir kesim hayli mutlu görünüyor. Evet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için önemli bir gelişme üstelik de bizim askeri operasyon aşamasına çok da katkıda bulunmadığımız bir şekilde ortaya çıktı. En azından Irak Türklerinin Kerkük'teki varlığı hususunda endişeler şimdilik kaydıyla azalmış görünüyor. Ancak şu aşama Türkiye açısından tam bir bıçak sırtı. Zira evet Barzani ve Talabani, topraklarımızda gözü olan ve amaçlarını gerçekleştirmek için fırsat kollayan figürler. İran ve İran'ın güdümündeki Irak'ı da dikkatten kaçırmamak gerekir. Şu an için stratejik çıkarlar bir ortak paydada görünüyor. Türkiye'nin bu noktada en önemli dayanak noktası Irak Türkleri'nin birliği.
Önemle hatırlatmakta yarar var, Haşd eş Şabi yapısının dahilinde önemli bir Irak Türk'ü gücü mevcut. Şu an görünen tabloda, Irak Türkleri mezhep farklılıklarını bir kenara koyarak olağanüstü bir birlik tablosu sergiliyor. Bu tablonun bozulmaması için Türkiye'nin dikkatli ve seri adımlar atması gerekiyor. Zira operasyonun yumuşak karnı, Irak güçlerinin ABD ile olan mutabakatı. Operasyonun başladığı 14 Ekimi 15 Ekime bağlayan gecenin en dikkat çekici haberlerinden biri de Rusya Federasyonu'nun Süleymaniye, Erbil ve Kerkük misyonlarını boşaltması oldu. Irak güçlerinin ABD ile olan mutabakatı, Rusya Federasyonunun misyonlarını boşaltması, İran'ın operasyona destek vermesi bir ortak noktayı oluşturmaktadır. Bu noktada Türkiye anılan tüm taraflarla belli seviyede ilişkisi olan ülke olarak kilit noktası olabilir. Türkiye'nin bu fonksiyonunun, diğer devletlerin birbirine olan düşmanlığı dolayısıyla geçersiz olacağı görüşünü öne sürenler mevcut. Ancak devletlerin temel amacının kendilerine yardım olduğu uluslararası sistemde her devlet diğeriyle işbirliği gerçekleştirir. Bu görüşe karşı çıkanlar işbirliği ile entegrasyonu ya da uzun süreli katı ittifakı birbirine karıştırmaktadır. Böyle bir durumun gerçekleştirilemeyeceğini düşünenlere ABD'de İran Kontra skandalının neden ortaya çıktığını iyi araştırmalarını tavsiye ederim.
Türkiye'nin buradaki en önemli önceliği 1991 dönemindeki Irak Türkleri ağırlıklı Kerkük demografik yapısına mümkün olan en kısa zamanda yaklaşılmasını sağlamaktır. Türkiye'nin uluslararası politik ağırlığı bu hususta etkili olacaktır. Bu nokta hem Irak Türkleri'nin yıllar boyunca kaybettiği avantajın kazanılmasını hem de Türkiye'nin masada eline kuvvetlendirecektir. Böyle bir durumun ardından Kerkük'te bir meclisin oluşturularak yönetim kararlarını alması gerekmektedir. Aksi halde 1991'den başlayarak Irak Türkleri aleyhine değiştirilmiş demografik yapı ile oluşan bir yönetim usulü çok faydalı olmayacaktır. Bunun yanı sıra, Türkiye'nin Irak Türkleri'nin yanında olduğu resmi olarak gösterilmeli, adından çok bahsedilen itibar siyaseti bu noktada ortaya konmalıdır. Bütün bunlara dayalı olarak ortaya çıkan psikolojik ortamda Irak Türkleri de önemli bir güce sahip olacaktır. Aceleci adımlarla gerçekleştirilmeye çalışılacak askeri yöntemler geri tepecektir. Zaten içinde bulunulan durumda askeri bir operasyon neticesinde istenilen sonuç elde edilmiş durumdadır. Türkiye'nin alelacele bir davet almadan müdahale sinyali dahi vermesi gayet kırılgan olan yapıyı zorlayacaktır. Süreç bu şekilde tamamlanabildiği takdirde, Türkiye'nin alt yapı ve inşaat sektöründeki tecrübesi de bölgenin imar edilmesi konusunda hayli önemli bir rol oynayacaktır.
Bu yapısal oluşum sürecinde, Türkiye'nin sivil/askeri eğitim ve ekonomik destek konusunda, Irak Türkleri'ne göstereceği özel önem, onların yapı içindeki vaziyetlerini de zaman içinde sağlamlaştıracaktır. Bu noktada Türkiye, ortaya çıkan mutabakatın bozulması durumunda, askeri gücünü Irak Türkleri'nin lehine kullanacağını göstermekten çekinmeden, geleneksel adalet üzerine kurulu taraflara eşit yaklaşan ancak Irak Türklerini bir adım önde tutan bir politikayı kurguladığı takdirde kârlı çıkan taraf olacaktır. Bu bıçak sırtı politik düzlemde ülkemizin hayrına sonuçların alınması elbette ki en büyük isteğimizdir.