Geçtiğimiz günlerde deneyimli gazeteci Robert Fisk, Suriye'de savaşın kazanan tarafın Esad olduğunu ifade etti. Fisk bu görüşünü Esad karşısında desteklenen muhalif yapıların etkisinin olmayışına ve Esad'ın Mart 2011'den beri süregelen savaşta halen iktidarda kalışına dayandırıyor. Böyle bir bakış açısı ile de son derece haklı görünüyor. Bir devlet başkanının bu denli bir saldırı karşısında iktidarda durmaya devam etmesi başarıdır. Ancak devlet başkanlarının iktidarda kalmaya devam etmeleri kadar hatta bundan da daha fazla önemli bir görevleri vardır ki o da milletlerini huzur ve refah içinde yaşatmak. Bu noktadan bakıldığında ise Esad'ın bir kazançtan çok kayba sahip olduğu ise açıktır. Muhtemelen Türkiye'de Fisk'in makalesini kaleme aldığı gazete olan The Independent'ta okumamış olacaklar ki, makaleyi süsleyen savaştan önce Halep başlıklı fotoğrafları gözden kaçırmışlar. Bu fotoğrafları görür görmez aklıma ilk olarak peki şu anda bu ve buna benzer şehirleri kim imar edecek sorusu geldi.
Suriye'de savaşın başlangıcından bu güne kadar ekonomik kaybın yaklaşım 255 milyar Avro olduğu ve GSYH'nın savaş bugün bittiği takdirde ancak on yıl sonra savaş öncesi döneme erişebileceği hesaplanıyor. Suriye'nin iç savaş öncesi en yakın ticari ilişkileri ise Türkiye, Rusya, İran, Ürdün, Suudi Arabistan… Şu anda Suriye'de maalesef doğru düzgün bir üretim söz konusu değil. Buna ek olarak bu köşede sıkça andığım gibi, ABD artık Suriye topraklarında resmen varlık gösterir durumda. ABD'nin çeşitli kaynaklara göre değişkenlik arz etmek kaydıyla Suriye sınırları dâhilinde on civarında askeri üssü olduğu söyleniyor. Üstelik ABD'nin PYD terör örgüt ile oluşturmuş olduğu askeri işbirliği ağı da pek hafife alınacak durumda değil. Bu ifadelere itiraz etmek hayli zorken, ABD'nin Suriye İç Savaşı çıkamadan önce bu ülkede en ufak bir varlığının olmadığını da hatırlatmak gerekiyor.
Buna ek olarak Rusya'da iç savaş öncesi dönemde sadece Tartus'ta kısıtlı bir seviyede faaliyet gösteriyorken, şu an Beşar Esad'ın kurtarıcısı sıfatıyla devlet organizasyonunun hücrelerine işlemiş vaziyette. Tabii İran faktörünü de gözden kaçırmamak lazım. IŞİD'in yükselişi ile IŞİD karşısında hayli aktif bir rol üstlenen Tahran idaresi de Suriye'de özellikle Esad'ın üzerinde hatırı sayılır bir nüfuza sahip oldu. Türkiye'de Bab bölgesine düzenlediği operasyonla belli bir ölçüde nüfuz alanına sahip olmakla birlikte, desteklenen muhalif yapıların disiplinsizliği ve hem ABD hem de Rusya tarafından mesafeli bir şekilde karşılanması beklenen etkinin altında sonuçların elde edilmesiyle sonuçlandı.
Yukarıdaki paragrafta kısaca ortaya konmaya çalışılan Suriye'deki askeri ve ekonomik ortama bakıldığında Esad kazandı demek hayli zorlaşıyor görüldüğü gibi… Suriye iç savaşının kazananları kanaatimce ABD ve Rusya… Çünkü kendilerine hayli sağlam müttefikler edindikleri gibi her ikisi de alan genişletti. Hatta ABD ekonomik olarak bile müdahil olamadığı topraklara artık askeri olarak bile müdahil olabiliyor. Buna mukabil Esad iktidarda kalabilmek adına Rusya ve İran'a yaslandıkça, ülkesinin kontrolünü giderek bu iki ülkeye daha çok bırakıyor. Bir gün gelip savaş tamamen sona erdiğinde, onca geçen zaman ve mücadelenin ardından Esad'ın karşısında savaş öncesinden çok daha iyi organize olmuş ve artık ABD ve kısmen Rusya ile ittifak halinde bir PYD yapısı olacak. Bu da Esad'ın elini hayli zorlaştıran bir durum olduğu gibi, Suriye'nin seçimli bir demokrasiye evrilerek, Esad'ın iktidarını devretmesi görüşümü halen koruyorum. Bir de ülkenin imar edilmesi sorunu ortaya çıkacak toz duman bulutu dağıldığında… Bu Suriye'de Esad'ın başarabileceği bir şey değil… Bu şartlar altında da Suriye'nin başta inşaat işleri olmak üzere, turizm, tarım, telekomünikasyon gibi pek çok sektörü uluslararası sermayenin hedefinde olacak. Yani Esad'ın iç savaş öncesi durumu ile şu andaki durumu açısından hayli olumsuz etkiler söz konusu…
Rusya ve İran'ın ağır etkisi ile özgür iradeli bir Esad iktidarından da ne denli söz edilebilir o da bir başka sorun. Dolayısıyla görüntü olarak bir koltukta oturmanın tek başına ne denli zafer olduğu hayli tartışılırken; bu durumu bir uluslararası ekonomi politik okuması yapmadan ve analiz etmeden incelemek de ne denli profesyonelliktir bir başka soru işareti olarak kalacaktır.