Son dönemde 25 Eylül 2017 itibarıyla Irak'ın kuzeyindeki de facto yapının sözde bağımsızlık referandumu yapma girişimi ile Türkiye'deki iç politik ortamda da yansımaları görülmeye başlandı. Türkiye'deki siyaset bilimi çevrelerinin genel çekingenliği, vatandaşla az bağ kurma alışkanlığı ve vatandaşla bağ kuranların önemli bir kısmının da popülarite kaygısı dolayısıyla belli partizan odaklara göz kırparak analiz yapmaları, kavramların doğru işlenerek düzgün bir güncel siyasi ortamın yaratılmasının önüne geçti. Yıllardan beri süren bu alışkanlığın en kronik hale geldiği nokta da bir Kürt devletinin kurulması tartışmalarında yoğunlaşmaktadır. Şimdi önermeleri sırayla ele alıp yavaş ve anlaşılır bir şekilde açıklayarak devam edelim.
İlk önerme; ABD, Kürt devleti kuracak, olanlarla işbirliği içinde ve bir devlet kurulmasını destekliyor.
Evet! ABD belli dönemlerde belli çıkarları dolayısıyla bazı Kürt gruplarla dönemsel işbirliği oluşturmuştur. Ancak, ABD'nin özellikle Vietnam Savaşı ile birlikte edindiği tecrübede yer alan devlet dışı aktörlerle dış politika yürütme tecrübesini ele almadan bu işbirliğinin gerekçeleri açıklanamaz. ABD'nin Kürtleri belli bir şekilde desteklemesinin altında SSCB sonrası oluşan Dünya düzenindeki politik yapının yeniden organize edilme davranışı yatmaktadır. SSCB'nin yıkılmasına rağmen, zaman zaman Sovyetler ile işbirliğine girişmiş Saddam yönetimi ABD stratejileri açısından yeterli seviyede bir yakınlaşma gösteremediği gibi, Kuveyt'i işgal ederek liberal ekonomi politiğin temel ilkelerini de derinden sarsmıştır. Böyle bir durumda ABD hem devletlerle hem de devlet dışı organizasyon ve sosyal güçlerle işbirliği yürütmüştür. Irak'ın kuzeyinde bu sosyal güç de bir zamanlar SSCB ile hayli içli dışlı olan Barzani aşireti ve bağlıları olmuştur. Ancak, ABD'nin dış politika stratejisi gözden kaçırılarak yapılacak bir Kürt devleti kurulmasına destek veriliyor ifadesi altı hayli boş, komplo teorileriyle dolu, sadece bazı iç partizan odakları zorlama amacı güden ve içi boş bir söylem olarak kalacaktır.
Bunu anlayabilmek için tarihte kurulmuş bulunan “Kürt” devletlerine bakmak gerekmektedir. Tarihte bilinen anlamda bir “Kürt” devleti bulunmamakla beraber 2. Dünya savaşının hemen ardından SSCB'nin bölgesel nüfuzunu artırabilmesi amacıyla İran'ın Mahabad bölgesinde 1946 yılı başında bir oluşum meydana getirilmiştir. Bu oluşum ancak 11 ay devam edebilmiş bunun akabinde de SSCB güçlerinin çekilmesiyle son bulmuştur. Bu noktada devlet kurabilme yeteneğine sahip olan milletlerin kendi kendine yetebilme özelliğine dikkat çekmekte fayda vardır. Zira bir milletin devletleşebilmesi her şeyden evvel kendisinin sahip olduğu özelliklere bağlıdır. Yani dış yardım ve destek ancak bir yere kadar geçerlidir.
Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra son dönemde de ABD'nin IŞİD ile mücadele özel temsilcisi Brett McGurk'ün bağımsız Kürt devleti aleyhindeki ifadelerine dikkat edilmesi gerektiğini belirtirim. McGurk herhangi bir bağımsız yapının desteklenmeyeceğini ifade etmiştir. Zira yukarıda verilen tarihi örnekte olduğu gibi bu tip yapıları ancak başka devletlerin desteği ile oluşturabilen Kürtler, yapılara verilen destek çekildiğinde de geri adım atmak zorunda kalmıştır. McGurk'ün bu açıklamasının ardından yapılacak olan referandumda her ne kadar bağımsızlık yönünde bir karar çıkacak olsa da bu temel olarak Barzani'nin iç politikada yaşadığı güç erozyonunu birazcık da olsa azaltma girişimi şeklinde kalacaktır. Vaşington'da yapılan ve bir grup bağımsız devlet kurulması yanlısı Kürt ya da onların destekçilerinin katıldığı sempozyum da ölçeği gereği dikkate değmemektedir. Buna mukabil Irak merkezi hükümetinin almış olduğu Musul petrollerinin kuzeye aktarılmama kararı önemlidir. Zira devletler elbette ki ekonomik kaynaklarla ayakta dururlar ve Barzani için petrol hayati öneme sahiptir. Sonuç olarak ABD'nin Irak'ın kuzeyindeki de facto yapı için destek vermesi bir devletleşme adımı değil hem Türkiye'nin ve hem de İran ile çok iyi ilişkileri olan Irak Merkezi hükümetinin çevrelenerek kontrol edilmesi için sergilenen bir çabadır.
İkinci Önerme; ABD PYD'ye yoğun destek veriyor dolayısıyla Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulacak.
İşte bu noktada iş Irak'ın kuzeyindekinden çok daha net ve maalesef stratejik çıkarlarımızın aleyhindedir. Zira Türkiye'nin uzun süre aşırı istekli bir şekilde yürüttüğü Esad askeri bir operasyonla gitmeli politikası maalesef uluslararası alanda bulunan büyük devletler ABD ve Rusya nezdinde bir karşılık bulmamıştır. Üstelik hem ABD hem de Rusya ve ek olarak İran, yükselen IŞİD tehlikesi karşısında çeşitli tedbirler almıştır. Bu üçlü içerisinde İran, Türkiye'nin stratejik çıkarlarının anlatılabilmesi için önemli bir aktördür. Çünkü İran hem IŞİD ile sahada mücadele eden hem de PJAK yapılanması dolayısıyla terör örgütü ile kendi sınırları içinde mücadele eden bir devlettir. Ayrıca Esad'ın PYD karşıtı tutumunun bazı istisnai durumlar dışında aleyhte olduğuna dikkat edilecek olursa bu aktörlerle kurulacak ilişkinin de PYD'nin aleyhinde bir ortamı yaratması mümkündür. Buna ek olarak, ABD'nin PYD'yi desteklemesi Amerikalı yetkililerin sık sık açıkladığı şekilde bir mecburiyetin ürünüdür. Dolayısıyla bu destek de tıpkı Irak'ın kuzeyinde olduğu gibi gerçekleşmektedir. Yani Amerika bazı Kürt hareketlerini;
1)Stratejik çıkarlarına uyduğu zaman
2)Stratejik çıkarlarına uyduğu şekilde
3)Stratejik çıkarlarına uyduğu yerde desteklemektedir. Böyle bir desteğin de bir devletin kurulabilmesi için hayli yetersiz olduğu açıktır.
Yani ABD'nin güç ve çıkar üzerine kurulu dış politika yapım süreci dikkate alındığında, bir Kürt devleti romantizmi ve desteklemesinden ziyade meselenin çıkar üzerine kurulu bir ilişki olduğu görülmektedir. Desteği alan tarafın da hayli kısıtlı imkânlarla ancak imkânları ile asimetrik bir şekilde çıkardığı sesi ile oldukça güçlü bir görüntü çizmesi, Türkiye'de karşılanma şekilleri kamuoyunda olumsuz imajlar yaratarak devlet kurulması yönünde bir gidişatın olduğu kanaatini ortaya çıkarmaktadır. Buna ek olarak ortaya konan ancak politika bilimi incelemesi çerçevesinin çok dışında sadece tikel indirgemelerin olayın tamamına etkisi varmışçasına gösterilen popülist söylemler de kamuoyundaki bu yanlış algının ortaya çıkışında hayli etkilidir. ABD politikası açısından kısaca ortaya koymaya çalıştığım bu durum İsrail için de geçerlidir.
İsrail'e atfedilen bir Kürt Devleti kurdurtma ve ardından o topraklara kendisinin yerleşmesine dair kendi içinde çelişkili önermeler de sansasyon değeri hayli yüksek, Türkiye'deki basının ilgisini çeken ancak politika bilimi açısından bir değer taşımayan ifadelerdir. İlk olarak devletler belli bir coğrafya üzerinde kültür ortaklığına sahip toplumlar tarafından ekonomik yapıların ve bürokratik yapılar vasıtasıyla yürütülmesi yöntemiyle yani kurumsallaşarak ve kök salarak kurulur. Takdir edileceği gibi, devletler Ege ya da Akdeniz kıyılarımızda yer alan bir devre mülk değildir. Dolayısıyla böyle bir önerme “devleti sana kurdurdum, şimdi de çık bakalım oradan ben geleceğim” şeklindeki bir yaklaşımın bazı “politologlar” tarafından dile getirilmesi en basit tanımıyla alana hakaret etmek demektir. Gerçekliklerden uzak ancak ve ancak sansasyonla popülarite kazanma çabasıdır.
Bunun dışında İsrail Devletinin 14 Mayıs 1948'deki kuruluşundan ele alınacak olursa 1967 yılındaki Arap-İsrail Savaşı vesilesiyle küçük bir toprak genişlemesi sağlayabilmiş, Filistin meselesi dolayısıyla halen kendi sınırlarından sorunlar yaşayan bir devlettir. Bütün o gizli güçlere sahip olup dünya kontrolü makinesinin düğmesine yarım asırdır neden basamadığı zihnimdeki yerini halen koruyan bir sorudur. Bu kinayeli ifadeden de anlaşılacağı üzere önerme zannıyla ortaya konan ifadelerin sansasyonel ve popülarite merakı ile unvanların ardına saklanarak belirtildiği açıktır.
Dolayısıyla sansasyonel ifadeler peşinde koşturarak meselenin Türkiye'nin stratejik çıkarları için asıl sorunu oluşturan kısmını gözden kaçırmamak gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti için mesele bir devletin “kurdurulması” değildir. Türkiye Cumhuriyeti için asıl mesele şu an sınırlarımızda yaşandığı gibi ABD ve Rusya desteği alarak bu ülkelerin çıkarlarının birer maşası haline gelen yapıların, aynı zamanda bizim çevrelenmemiz için de bir role sahip olduğu meselesidir. Sabah akşam tartışmalarda bu dikkaten kaçırılarak devlet kurulacak gibi ifadelerle sansasyon peşinde koşmak da ifadenin sahibinin kendisini tanımladığı siyasi görüşü ne olursa olsun, ancak ve ancak ABD ve Rusya'nın ekmeğine yağ sürmektir.