ABD Savunma Sekreteri James Mattis, Milli Savunma Bakanı Fikri Işık'a 22 Haziran 2017'de gönderdiği mektupta, YPG'ye verilen silahların tam bir listesinin hazırlandığı ve silahların takibinin yapılacağının teminatını bildirir ifadeler kullandı. Mektubun gönderildiğinin açıklanmasının hemen ardından 23 Haziran 2017'de Bakan Işık, yaptığı açıklamada ABD'nin tavrının olumlu karşılandığını, ancak silahların Rakka Operasyonu sonrası toplatılıp toplatılmayacağının uygulamada görüleceğinin ve bunun takipçisi olunacağını belirtti. Bu gelişmeler yaşandıktan bir hafta sonra da 28 Haziran 2017'de Türk topçusu, Afrin bölgesindeki YPG militanlarını ateş altına aldı. Bazı kaynaklara göre de 30 civarında terörist öldürüldü. Ancak başka bazı kaynaklar da ABD'nin Afrin'deki Kürt varlığı ile YPG çatısı altındaki Kürtleri ayrı tuttuğunu ve YPG mensupları kadar da önem atfetmediğini belirtiyor. Anlaşılacağı üzere iş bir hayli karışık. Bu işin ABD-Türkiye ilişkileri açısından Suriye'ye yansıması. Bir de Rusya-Türkiye kısmı var.
Ruslarla Amerikalıların IŞİD ile mücadele konusunda çıkar ortaklığı devam ediyor. Ancak, IŞİD eski IŞİD değil. Yani Irak'ın kuzeyinde başlayan macerası yine Irak'ın kuzeyinde sona ermek üzere. Eğer IŞİD türediği topraklarda hezimete uğrarsa ki şu andaki gidişat onu gösteriyor- Suriye'deki varlığı konusunda da büyük sıkıntı çekecek. Ancak IŞİD'in ortadan kalkması ABD-Rus çıkar ortaklığını ortadan kaldırmayacak. Zira iki ülkenin de diğer bir ortak çıkar noktası da PYD. Bölücü Kürt Siyasi hareketinin tarihsel sürecine bakıldığında ABD'den çok daha önce Rusya ile ortaklığı olduğu hatta kimlik inşasının önemli bir ayağı olan dil oluşturma aşamasında Rusya'dan hayli destek aldığı bilinen bir gerçek. Öte yandan ABD'nin de bölgedeki faaliyetleri açısından aynı hareketi desteklemediğini ifade etmek için hayli taraflı bir bakış açısına sahip olmak gerekiyor. Dolayısıyla şu an ABD'nin PYD desteği kadar Rusya'nın da PYD desteği söz konusu. Bu ortak nokta Türkiye'nin elini zorlaştıran bir durum. Ayrıca 24 Kasım 2015'te Rus jetinin düşürülmesi, 19 Aralık 2016'da Rusya Federasyonu Büyükelçisi Kavrlov'un bir suikaste kurban gitmesi de ikili ilişkiler açısından halen etkisini devam ettiren olaylar. Yani son dönemde genel kanaat olarak oluşmaya başlayan ABD ile ilişkilere nazaran Rusya ile ilişkilerin daha iyi olduğu görüşüne de hayli ihtiyatlı yaklaşılmalı.
Bu ilişki ağı dikkate alındığında PYD'ye ABD'nin yaptığı yardımlar ağırlık kazanmış gibi görünürken Rusya'nın verdiği desteğin göz ardı edilmemesi Türkiye'nin çıkarları için mühim bir durumdur. Bir başka deyişle PYD'ye verilen önem açısından ABD ile Rusya'nın tavırlarında bir farklılık olmadığı gibi, ABD ve Rusya'nın Türkiye ile olan ilişkileri açısından da önemli bir ayrım olduğunu ifade etmek hayli güçtür. Bu noktada Türkiye'nin Afrin'e gerçekleştirdiği topçu atışları önem arz etmektedir. Zira Türkiye, ne ABD ne de Rusya ile taraf olmadan kendi gücü ile bölgede söz sahibi olduğunu/olmaya devam edeceğini gösterdiği sürece daha net ve kararlı bir şekilde Suriye sorununda söz sahibi olabilecektir. Bunun için Türkiye'nin hem ABD hem de Rusya'ya eşit mesafede ve diplomatik bir söylem benimseyerek yaklaşması aynı zamanda da askeri gücünü gösterir şekilde hareket etmesi büyük öneme sahiptir.
Türkiye son derece önemli bir bölgesel güçtür. Dolayısıyla Türkiye'ye rağmen özellikle Suriye konusunda üretilmeye çalışılan bir çözümün ne geçerliliği ne de kalıcılığı olacaktır. Ancak burada Türk siyaset yapıcılara da büyük bir görev düşmekte diplomasinin incelikleri ve stratejik yaklaşımlarını kabul ederek bu çerçevede hareket etmeleri gerekmektedir. Türkiye'nin çıkarları açısından 4-5 Temmuz 2017'de yapılması planlanan Astana görüşmeleri büyük önem taşımaktadır. Son dönemde Türkiye'deki medyaya yansıyan Rusya-Türkiye-Kırgızistan ve Kazakistan'ın askerlerinden oluşacak görev gücünün konuşlandırma söylenceleri bizatihi Kırgız ve Kazak yetkililer tarafından çok da kabul görmemiştir. Bu tip önerilerin gerçekleşmişçesine haber yapılarak aktarılması Türk diplomasisinin görüşmelerde elini zayıflatma ihtimalini oluşturan sonuçları da beraberinde getirecektir.
Böylesine propagandist yaklaşımlar yerine, masaya oturulduğunda kabul görecek ve iç politikadan ziyade dış politikanın asıl hedefi olan dış politika uygulamalarında elimizi güçlendirecek yaklaşımlara ihtiyacımız vardır. Astana görüşmelerinin de Suriye meselesindeki tek alternatif olarak görülmesi şeklindeki anlayışın da düzenlenmesi gerekmektedir. Zira Türkiye ve Rusya elbette önemli güçler olarak konuyu yönlendirecek seviyededir. Ancak küresel bir güç vaziyetindeki ABD'nin bölgesel etki ölçeği düşünüldüğünde konudan uzak durmasının mümkün olmayışından hareketle çok taraflı bir diplomasi ve askeri uygulamanın derhal güncellenmesi gerekmektedir. Bu yüzden Türkiye'nin Afrin'e yapmış olduğu topçu atışları bir mesaj olması açısından önemlidir. Türkiye bu operasyonun gerekirse bir kara operasyonuna kolaylıkla dönüştürebileceğini açık bir şekilde belli etmeli ve ihtiyaç hasıl olduğunda uygulamalıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, Türkiye Suriye meselesinde yanlış kurgulanan bir strateji dolayısıyla şerrin ehvenini yaşamaktadır.