Şu anda Astana'da Rusya, İran ve Türkiye arasında görüşmeler devam ederken Suriye'de çeşitli bölgelerde çatışmaların sona erdirilmesi için bir mutabakata varıldığı bildiriliyor.
Öncelikle şunu hatırlatayım, ilk Astana görüşmesi ABD'nin denklem dışında bırakıldığı, Rusya, İran ve Türkiye'nin yeni bir blok oluşturarak Suriye meselesini çözmeye başladığı şeklinde bir görüntü ile sunuldu Türkiye'deki basın yayın organlarında. O tarihte ABD'nin Astana görüşmelerinde olacağını ve konuyu yakından takip edeceğini belirtmiştim. İlk Astana görüşmesine katılan ABD, şu anda da Astana görüşmelerinde, ABD Devlet Sekreterinin en yakınındaki isimlerden biri tarafından temsil ediliyor. Yani ABD'nin denklemin dışında olma gibi bir durumu söz konusu değil.
Gelelim görüşmelere, Türkiye, Astana görüşmelerine giderken, ABD ile olan ilişkisinde hayli ılımlı bir süreç girerek, Rakka'da yapılması planlanan operasyon konusunda tam desteğe hazır olduğunu belirtti. Burada bir başka not daha düşme ihtiyacı hissediyorum. PYD, Astana görüşmelerinde yok diye başlık atıp analizini bu “zafer” çığlığı üzerinden yapanlar için. PYD unsurlarının yani başta eş başkan Salih Müslim olmak üzere masaya oturmaması; PYD görüşlerinin Astana'da masaya olmadığı anlamına gelmiyor. Moskova'daki PYD bürosunun ne iş yaptığını, Rusya'nın, Amerika'nın diplomatlarının, istihbaratçılarının, özel kuvvet personelinin neyle uğraştığını zannediyorsunuz? Bu dezavantaja rağmen, Rakka'da yapılması planlanan operasyon için Türkiye'nin, ABD'nin liderliğini yaptığı koalisyon güçleri ile birlikte hareket edeceğinin teminatının Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 29 Nisan 2017'deki TÜMSİAD toplantısında dile getirilmesi önemli bir gelişme.
Dönelim Astana toplantısına, yukarıdaki faktörleri gözden kaçırmadan, Astana'da Rusya, İran ve Türkiye'nin, ateşkes sağlanmış bölgelerin ihdas edilmesi konusunda varmak üzere oldukları mutabakat, ABD tarafından da kabul göreceği için hayli önemli bir adım. Ancak bu noktada sahada tarafların kontrol altında tutmakla mükellef oldukları unsurlar devreye giriyor. Bu hususta tarafların başarılı olmaları şart. Zira, olaya müdahil olan tüm ülkeler için artık Suriye meselesi bu haliyle sürdürülebilir olmaktan hayli uzak bir konumda. ABD, Büyükelçi Stuart Jones'un Astana görüşmelerine gözlemci olarak atandığını duyururken, Suriye'de siyasi bir çözümün destekleneceğini, tüm Suriyelilerin ihtiyacı olan insani yardımın sağlanması için, şiddetin azaltılması girişimlerine sıcak baktığını; ancak Astana'nın tek başına bir çözüm üretemeyeceğini açık bir şekilde dile getirmişti.
Rusya tarafı da Esad'ın sonsuza kadar desteklenemeyeceğini ve her şekilde onun avukatlığının yapılamayacağını hem Rusya Devlet Başkanı Putin, hem Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov vasıtasıyla net bir şekilde açıklamıştı. İran, başta Devrim Muhafızlarına bağlı birliklerle olmak üzere, çatışmaların çok erken tarihinden itibaren sert güç olarak masada bulunsa da kendisi uluslararası politikada tecrit edilmiş olduğu için, siyaseten etkinliği zayıf bir halde. Türkiye, uzun bir süre, hezeyanlı ve hamasi söylemle yürüttüğü politikanın değiştirilmesi gerektiğini ve bir denge unsuru olduğunu yeni yeni idrak ediyor. Suriye konusunda krizin yanlış yönetildiği hükümet yetkilileri tarafından da dile getirildi. Ancak son gelişmelere bakıldığında, Türkiye'nin denge unsuru rolü, avantajları da beraberinde getirmeye başladı. Bu avantajların kötünün iyisi tercihi için geçerli olduğunu belirtmekte de yarar var. Zira en iyinin elde edilmeye çalışılması Esat'ın bir askeri operasyonla devrilmesi konusundaki ısrar, ABD'nin Arap Yarımadasındaki müttefikleri olan Suudi Arabistan ve Katar ile bu hususta hareket edilebileceği görüşü ile heba edildi. Şu an sürdürülen politika ise geçmiş dönemle kıyaslanmayacak derecede daha iyi gidiyor ancak pek çok fırsat da kaçmış durumda.
Astana'da Türk tarafı PYD'yi resmen destekleyen Rusya ile aynı masada oturuyor ve Rusya-Türkiye ilişkileri enerji, tarım, turizm gibi konularla da yakından ilişkili. Dolayısıyla, ABD'nin PYD'yi desteklediği kadar; Rusya'nın da desteklediğini unutmadan stratejiyi geliştirmek lazım. IŞİD karşıtı olan Rusya ve ABD, işbirliğini 2013'ten beri sürdürüyor. Bunu tespit edip; söyleme cesaretine sahip olan ilk şahıslardan biri olduğumu gururla belirtirim. Bugün artık bunu Mısır'daki sağır sultan bile duydu. Burada PYD'nin bir aktör olarak seçilerek desteklenmesi değiştirilemeyecek bir durum değil. Türkiye'nin gücü ile bir terör örgütünün gücü mukayese dahi edilemez ve uluslararası operasyonlar için devletler daima tercih sebebidir. Dolayısıyla IŞİD ile mücadele konusunda kararlılığın devam ettirilmesi, Türkiye'nin elini kuvvetlendirecektir.
Astana toplantısı bu görüşlerin çarpışacağı ama tarafların ABD süreci onaylayacak şekilde toplantıya katılmadığı için sonuca tam olarak ulaşamayacağı bir şekilde tamamlanacak. Burada varılacak mutabakat ancak Cenevre görüşmeleri ya da ABD'nin de tezlerini masaya koyacağı başka bir platform için bir atlama tahtası olabilir. Bu açıdan da fazla anlam yüklememek gerekiyor Astana toplantılarına. Bütün sorunlara rağmen Türkiye halen kilit taşı olarak sorunun çözümünde önemli bir role sahip. Zira bölgenin en etkin askeri ve ekonomik güçlerinden biri olduğu gibi, Suriye meselesi doğrudan sorunu haline gelmiş bir ülke. Türkiye aynı zamanda bir NATO üyesi. ABD ve Rusya'nın işbirliğini alenen ilânı, Türkiye'nin akılcı politikalar yürüttüğü takdirde elini güçlendirecek bir imkân haline dönüşecektir. Bu noktada PYD'nin gücünün yetersizliği ortaya çıkacağı için hem Rusya hem de ABD politikasını gözden geçirebilecektir. Keşke bu durumun tespit edildiği 2013 yılında gerekli adımlar atılabilseydi. Ne diyelim zararın neresinden dönülse kârdır.