Suriye meselesi gündeme gelince akşamdan sabaha değişen ve savrulan bir politika görmekteyiz. Bu savrulan süreçte görülen en temel savunma, o an için uygulanan süreci kastederek, bundan başka bir alternatifin olmadığı yönünde. Eğer sadece o anı dikkate alırsanız haklı bile diyebilirsiniz bu ifadelere. Peki, içinde yaşanan an kendisinden önceki anlardan bağımsız mıdır? Daha açık soralım, kırk yaşına gelen bir insanın tüm tecrübesi kırkıncı yaşında mı oluşmuştur yoksa kırk yaşına gelene kadar yaşadıklarının bir birikimi midir? Sorunun cevabı elbette ikincisidir. İşte devletlerin dış politika uygulamaları da böyledir.
Bir devletin, dış politik uygulamaları da tıpkı insanın hayatında elde ettiği tecrübe birikimi gibi daha önce gösterdiği faaliyetlere dayanmaktadır. Bu çerçeve de Suriye politikasını bir gözden geçirmekte fayda var. Mart 2011'de başlayan sürecin bugüne gelişinde yaşanan kırılma noktaları da şu anda uygulanmak zorunda kalınan politikanın temellerini atmıştır.
Önce filmlerdeki gibi bir hızlı geri dönüş yapalım ve sonra günümüzü ele alalım. Mart 2011 şartlarında Esad, Esed olmuştu ve katildi. Mart 2017 şartlarında Münbiç'te Esad güçlerinin bulunmasının bizi rahatsız etmeyeceği ifade edildi. Neredeyse taban tabana zıt iki cümle. Öyleyse başlığın hakkını verelim, ne olsaydı ne olurdu?
Mart 2011'de Suriye'de gerçekleşen şey halkın demokrasi isteği ile ayaklanması değil, uluslararası çıkarları bulunan ülkelerin desteğiyle ortaya konan bir düşük yoğunluklu savaş başlangıcıydı. Bu tahlil edilemedi. Edilseydi ne olurdu? Zaten irtibat halinde bulunan Esad ile bir çözüm yoluna gidilir, bugünkü yıkım yaşanmaz, bölgesel barış ve dolayısıyla ekonomi daha iyi olurdu.
Kasım 2012 itibarıyla ABD'de ya Esad'dan sonra ne olacak sorusu sorulmaya başlandı bu durum tahlil edilemedi. Edilseydi ne olurdu? ABD'nin özellikle Taliban'ın desteklenmesi sonucu ortaya çıkan terör örgütleri dolayısıyla yaşadığı sorunlar görülür, aşırı unsurların iktidara gelmesi endişesi ile Amerikan politikasının değişeceği tespit edilirdi. Türkiye yönlendirici bir rol üstlenerek krizin kilit ülkesi haline gelirdi.
Aynı dönemde Suudi Arabistan ve Katar'ın başını çektiği ülkeler Esad'ın devrilmesi için bir askeri operasyon yapılması gerektiği görüşünü öne sürmeye başladılar. Bunun gerçekleştirilmesi mümkün değildi zira her iki ülke ve genelde Arap Yarımadası, Körfez İşbirliği Konseyi üye ülkeleri operatif açıdan hayli tecrübesizdi. Bu tahlil edilemedi. Bu durum tahlil edilseydi, Suudi Arabistan ve Katar'ın ısrarı üzerine sık sık ABD'ye bir askeri operasyon çağrısı yapılmaz, ilişkiler gergin bir hal almamış olurdu. Ek olara ABD-Türkiye ittifakının etkinliği ortaya çıkar bölgede Vaşington'un başka aktörler aramasının önüne geçilirdi.
Haziran 2014 itibarıyla IŞİD'in Irak'ın Kuzeyindeki faaliyetleri de, Irak'ın kuzeyinden Suriye'nin kuzeyine yayılması da da tahlil edilemedi. Edilseydi ne olurdu? IŞİD'in bölgede ciddi bir tehdit olduğu zamanında tespit edilir, ABD ve Rusya'nın bu konudaki ortak hassasiyeti anlaşılır ve bugün gerçekleşen PYD/YPG desteğinin önüne geçilirdi. Bu durum gerçekleşmedi şu anda Türkiye sınırının dibinde ciddi bir güvenlik sorunuyla karşı karşıya. Bu durum tespit edilseydi yaklaşık altı yıl önce katil olarak tanımlanan Esad Hükümetinin bugün, stratejik hedef olarak belirlenen Münbiç'te kuvvetlerinin bulunmasından rahatsız olmayız açıklaması yapılmak zorunda kalınmazdı.
ABD ve Rusya'nın IŞİD konusundaki hassasiyeti görülerek, ABD açısından Esad'ın gitmesinin ikinci hedef olduğu tespit edilemedi. Bu tespit edilseydi, bugün sınırımızın dibinde Amerikan ve Rus özel kuvvet birimleri tarafından desteklenen bir terör örgütü mensubu varlığına gerek kalmaz, bölgenin en güçlü ordusu ve müttefikleri bu önleyici faaliyeti gerçekleştirirdi. Bu liste daha da uzatılabilir…
Genel olarak anlatılmaya çalışılan bütün bu analiz hataları, bugün gelinen durumun temellerini hazırladı. Sonuçta dün Katil Esad olarak tanımlanan komşu devletin başkanının güçlerinin bugün Münbiç'te bulunmasının rahatsızlık vermeyeceği açıklaması yapıldı. Sürecin başından beri bu durumu tahlil edip sonuçlarını bildirenler ise pek dikkate alınmadı hâlbuki bütün amaç dün katil olarak tanımlanan birinden bugün rahatsızlık duymuyoruz açıklamasının önüne geçilmesiydi yani devletin itibarıydı… Biraz anlayış, biraz saygı pek çok sorunu çözebilir ve oluşmasını engeller…