Özdemir Akbal Özdemir Akbal @ozdemirakbal

Suriye Meselesinde Ürdün Faktörü

14 Şubat 2017
Suriye Meselesinde Ürdün Faktörü

Son gelen haberler Suriye meselesinin çözümü için yürütülen Astana ve Cenevre görüşmelerinde, Ürdün faktörü devreye girdi şeklindeydi. Şimdi bu ne anlama geliyor? Ürdün Haşimi soyundan gelen bir aile tarafından yönetiliyor, şu an başında Kral Abdullah var. Bunun anlamı, Mekke Şerifi Hüseyin'in torunlarının Suudi Arabistan'ın 1932'de kuruluşundan hemen önce gittiği Irak'tan sonra, Ürdün topraklarında hüküm sürmesidir. Yani Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında, İngilizlerle kurulan ekonomik ve askeri birlikteliğin getirdiği Anglo dünya ile yakınlık şu an için Ürdün Krallığı ile sürdürülmektedir Haşimi ailesi tarafından. Ürdün batı yarıküre liberal ekonomik ve politik düzen lideri ABD ile önemli ilişkilere sahip bir ülkedir. Suriye'nin liberal ekonomik ve politik düzene entegre edilme çabalarının sarf edildiği dönemde de önemli bir rol üstlenmiştir. Bu durumun açıklanabilmesi için Türkiye-Suriye ilişkilerinin 'iyi' olduğu döneme kısaca değinmekte yarar var. 

Türkiye - Suriye ilişkilerinde bölücü terör örgütü elebaşına yardım ve yataklık edilmesi dolayısıyla yükselen tansiyon, dönemin Kara Kuvvetleri Org. Atilla Ateş'in gerçekleştirdiği denetleme sırasında 39. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı görev sahasında yaptığı konuşmayla had safhaya ulaşmıştır. Bu konuşma sonrası Hafız Esad yönetiminin bölücü terör örgütü elebaşını Şam'dan uzaklaştırması ile başlayan ılımlı dönem, 1998 yılında Adana Protokolünün imzalanmasıyla işbirliği dönemine dönüşmüştür. Böylece bölücü terör örgütü elebaşının barındırılması dolayısıyla, Türkiye'nin bir askeri operasyonuna maruz kalma ihtimalinden bir işbirliği döneminin başlangıcına gelinmiştir. Yumuşayan ilişkiler ve Beşar Esad'ın iktidara gelmesi ile 2009 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği adlı anlaşmalar yürürlüğe girmiştir. Türkiye - Suriye arasında başlayan bu ılımlı dönemle birlikte bölgede bulunan Ürdün ve Lübnan'ın da katılımı ile genişleme eğilimi göstermiştir. Bölgesel bir entegrasyon girişimi olan bu yapıdan beklenen sonuç; söz konusu ülkelerin batı yarıküre uyumundan faydalanılarak Suriye'yi entegre etmekti. Rusya ve İran'ın askeri politik hâkimiyetinin bu şekilde kırılarak Şam idaresinin liberal ekonomi politik ortamda yer alması sağlanacak böylece hem yeni bir pazar oluşturulurken hem de rakip statünün elinden önemli bir aktör alınmış olacaktı. Bu noktada İngiltere ve ABD ile iyi ilişkileri olan aynı zamanda da bir Arap ülkesi olan Ürdün de kuzey sınırı boyunca uzanan Suriye'de etkili olma girişiminde bulunmuştur. 

Bu noktada Ürdün'ün ABD ile olan ekonomik ilişkileri ve askeri kapasitesine kısaca değinmek gerekiyor. Ürdün, ekonomik faaliyetlerini inşaat ve bankacılık üzerine oluşturan sıcak para girişi ve finans ekonomisine dayalı bir ülkedir. İşbirliği olduğu iddia edilen dönemde de kişi başına düşen milli geliri 5.300 dolardır. Ancak ticari faaliyetlerinin başta ABD olmak üzere Kanada ve İngiltere gibi ülkelerle yapılıyor olması Ürdün'ün uluslararası siyaset arenasında nerede durduğu göstermesi açısından önemli bir göstergedir. Askeri ilişkiler açısından bakıldığında da Ürdün Kralı II. Abdullah'ın İngiliz Harp Okulu Sandhurst'ten mezun olduktan sonra teğmen rütbesiyle Kraliçenin emrinde takım komutanı olarak görev yaptıktan sonra ülkesine döndüğünü belirtmek yeterli olacaktır. Yüksek Düzeyli Dörtlü Stratejik İşbirliği girişimi 2011 Mart ayında Suriye'de iç savaşa yol açan çatışmaların başlamasıyla akamete uğramıştır. 

Ürdün, Suriye İç Savaşı sürecinde batı ittifakının önemli bir üyesi olarak varlık göstermiştir. Aynı zamanda IŞİD ile mücadeleye faal bir şekilde katılan Ürdün Kraliyet Hava Kuvvetlerinin bir pilotu Şubat 2015'te yakılarak infaz edilmiştir. Türkiye'de çok dikkate alınmayan Ürdün faktörü özellikle tarihi bağları ve IŞİD ile mücadeledeki aktif rolü dolayısıyla önemli bir müttefik olarak görülmüştür. Ürdün öncelikli olarak Suriye'nin güney bölgesinin faaliyetleri için daha aktif bir rol üstlenecek. Uluslararası mahfillerde Ürdün'ün masada olması ABD, Rusya, İran ve Suudi Arabistan için de önemli ve kabul edilebilir bir tercih. Zira sayılan tüm taraflarla ilişkisi olan Ürdün, aynı zamanda süreci -üzerinde gayet hassasiyet kesbeden IŞİD ile mücadeleye koalisyonun kurulduğu andan itibaren katılarak- yürüttü. Yani aslında Türkiye'nin moderatör konumda bulunabilmesi açısından Ürdün ciddi bir rakip olarak ortaya çıkmış durumda. Zira Suriye'nin güney kesimindeki muhaliflerin koordinasyonu değil sadece Ürdün'ün vazifesi. Tüm taraflar açısından kabul gören, IŞİD ile mücadeleyi Esad'ın gitmesinin önünde tutan bir ülke olarak şu anki siyasal ortamda güven telkin eden bir devlet. Üstelik batı ülkeleri ile ilişkileri iyi demenin çok ötesinde bir devlet. Gelecek dönem Suriye görüşmeleri konusunda çok daha aktif bir Ürdün görülürken, IŞİD meselesi temelindeki stratejide bir değişiklik olmayacak.

Yorumlar