ABD'nin yeni başkanı Donald Trump, çalışma arkadaşlarını ilân etmeye başladı. Geçtiğimiz günlerde de ABD'nin Savunma Bakanlığı için aday olarak eski CENTCOM komutanı James Mattis'i gösterdi. CENTCOM'un şu andaki komutanı Joseph Votel'ın adı, ABD'nin darbe girişiminin ardında bulunduğu iddiaların ortaya atılmasında geçmişti. James Mattis, bu komutanlıklta Orta Doğu'nun en yaygın toplumsal hadiselerinin yaşandığı dönemde görev yaptı. Bu sürece Arap Baharı dendi ancak bahar, sonbahar mı yoksa ilkbahar mı bu ayrıntıya girilmedi. Şu an daha ziyade bir hazan mevsimi olduğu ise aşikâr.
NATO marifetiyle Libya'ya hava operasyonları başlatılıp, Libyalılar “özgürleştirildiğinde” Mattis, CENTCOM komutanıydı. Elbette Mart 2011 itibarıyla, Suriye'de yine “demokrasi” taraftarları ayağa kalkıp “zalim” Esad'ın, “Esed” olarak iktidardan gitmesi için çatışmalar başladığında da… Mattis, bu iç savaş sırasında son derece kritik bir rol üstlendi. ABD'de başta Brookings olmak üzere bölgedeki İhvancılarla irtibat halinde olan analistler; Suriye'ye bir askeri müdahalede bulunulması gerektiği görüşünün kaleme alındığı bir dönemdi. Tabii böyle bir müdahalenin muhtemel bir sonuç değerlendirilmesinden ziyade bu analizler daha çok İhvan'ın ve daha sonra genişleyen “muhalif” kitlenin Esad karşısında askeri olarak desteklenmesi talebini içeriyordu. Bu talebe, başını John McCain'in çektiği bir grup Cumhuriyetçi Senatör de, İran'ın Suriye'nin yanında yer alması dolayısıyla nüfuzunu genişlettiği görüşü ile destek veriyordu. Söz konusu akımdan etkilenen Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar üçlüsü de bir askeri müdahale talebini dile getiriyordu.
Bu ortamda hem ABD'de bazı analizlere dayanarak hem de Türkiye'deki hükümet söylemlerine kayıtsız şartsız destek verme ve kabul etme davranışı ile Suriye'ye askeri harekâtın ne zaman yapılacağı, Esad'ın bu harekât sonucunda nasıl devrileceği tartışmalarını da hatırlatmak gerekiyor. Ancak, James Mattis, Şubat 2012'de Amerikan Senatosu Silahlı Kuvvetler Hizmetleri Komitesine bir sunum yaptı. Mattis bu sunumunda Suriye'nin hava savunma sistemlerinin ve askeri yapısının Libya ile bir benzerlik arz etmediğini, Rusya'nın sağladığı askeri lojistik desteğin çok önemli olduğunu açıkladı. Tabii bu askeri lojistik destek daha ileriki dönemlerde askeri operatif desteğe dönüştü. Mattis'in muhtemel bir operasyonda ABD'nin içinden çıkılamaz bir duruma gireceğine dair görüşü ise yukarıda anılan planlama zorluklarından ziyade, Suriye'de Esad'ın gitmesi durumunda iktidarı cihatçı yapılanmaların İhvan'ı ezerek ele geçireceği görüşüne dayanıyordu. Bu analizler doğrultusunda, Esad'a alternatif olarak desteklenecek kuvvetli bir politik aktörün bulunmayışı ABD'nin, Suriye'de bir askeri operasyon başlatmasını engelledi. O dönemde bu görüşmelerin tutanakları gayet açık bir şekilde internet erişimine açılırken; bunları okuyarak analiz yapmak yerine, söylemleri destekleyerek Esad'a Esed demenin moda olduğu bir süreç yaşanıyordu Türkiye'de. Dolayısıyla analizler hatalı oldu ve gelişmesi muhtemel durum görülemedi.
Şimdi bu süreçte general rütbesiyle hayli etkili olan James Mattis, Trump idaresinde Savunma sekreteri olarak atanmak üzere. Öncelikle bir sekreter adayı olarak, Senato'ya hesap verecek, yapacaklarını ve yapamayacaklarını gayet açık bir şekilde belirtecek. Demagoji yok, çamur atma yok. Sadece durum tespitleri yapılacak, karşısında soru soracak senatörler de konularında hayli yetkin kişiler olacak. Bunun ardından muhtemelen savunma sekreteri olarak atanacak.
Mattis'in onaylanma süreci sırasında Trump'ın yaptığı bir açıklamaya da dikkat çekmek istiyorum; “Yeterince tanımadığımız ve sonucunun ne olacağını bilemediğimiz rejimleri değiştirme çabasında olmayacağız” dedi. Mattis'in 2012 sunumuna eş zamanlı olarak dönemin Amerikan Devlet sekreteri Clinton'ın bir sözünü de şuraya iliştirelim “Suriye ile onların idaresini etkileyecek kadar, askeri ve ekonomik ilişkiye sahip değiliz. Bu yüzden çıkarlarımızı Arap Birliği ve Türkiye'den oluşan bir koroya söyletiyoruz.” Her iki söylemde Suriye konusunda bir benzerliği gösteriyor. Üstelik Obama döneminde bölgede kritik bir görev yapmış hatta Suriye politikasını etkilemiş bir emekli general şimdi Savunma sekreteri olmak üzere. Buna sanırım devlette süreklilik demekte bir sorun yok. Devletin gelişmesi, devletin gücünü kullanmak üzere belirli bir süre için atanan hükümetlerin, bir öncekinin koyduğu tuğlanın üzerine bir tuğla daha eklemesiyle artar. Aksi halde kürsülerden bağırılan ve bir öncekini üzerinden saatler geçtiğinde reddeden ifadelerle değil. Obama-Trump karşılaştırması bağlamında iç politik değerlendirmeler başka bir değerlendirmeyi hak ederken; dış politika yapım sürecinin devlet çıkarı doğrultusunda gelişeceğinin sinyalleri atamalarla beraber gelmeye başladı.