Doç. Dr.  Dilek Yiğit Doç. Dr. Dilek Yiğit

Brexit ve İskoçya: Rubik Küpü

26 Eylül 2016
Brexit ve İskoçya: Rubik Küpü

18 Eylül 2014 tarihinde gerçekleştirilen bağımsızlık referandumunda İskoç halkının % 55.3’ü Birleşik Krallık’tan ayrılmaya “hayır” dedi. Bu karar hem Birleşik Krallık için hem de İskoçya’nın Birleşik Krallık'tan ayrılmasının Avrupa Birliği’ne etkilerini nasıl yöneteceğini bilmeyen Birlik için rahatlatıcı bir sonuç oldu. Aksi halde mikro-milliyetçiliğin makro-bütünleşmeye nasıl yansıyacağının test edildiği sancılı bir süreç başlayacaktı.

Ancak İskoç bağımsızlık referandumunun gerçekleştirildiği tarihten sonra çok önemli bir gelişme oldu; 23 Haziran 2016 tarihinde Birleşik Krallık’ta Avrupa Birliği’nden ayrılma referandumu gerçekleştirildi ve  seçmenlerin % 51.9’u Birlik’ten ayrılma yönünde karar verdi. Bu noktada sancılı süreç riski tekrar hortladı. Zira İskoçlar için ciddi bir mesele oluştu; eğer ileri sürüldüğü gibi İskoçlar Avrupa Birliği’nden ayrılmamak adına Birleşik Krallık’tan ayrılmaya “hayır” demişler ise, Avrupa Birliği’nden ayrılacak olan Birleşik Krallık içinde kalmalarının bir anlamı yoktu. Dolayısıyla İskoçlar arasında yeniden bir bağımsızlık referandumu yapılması isteği yüksek sesle ifade edilmeye başladı. İskoç Birinci Bakanı Nicola Sturgeon da tepkisiz kalmadı ve üstelik sembolik önemi olan ve William Wallace’un İngilizlere karşı zafer kazandığı kasabada (Stirling) Brexit kararı ile her şeyin temelden değiştiğini söyleyerek İskoçların Brexit, İskoç bağımsızlığı, Avrupa Birliği hakkında düşüncelerini almak adına “dinleme sürecini” başlattı. İskoç yönetimi “dinleme sürecini” sürdürürken, Birleşik Krallık hükümetinin de Brexit prosedürünü henüz başlatmamış olması dikkat çekici. Bu koşullarda Londra’nın Brexit kararından kaynaklanan iç sorunları çözmeksizin çıkış düğmesine başvurmayacağı açık. Yani öncelikli olarak Birleşik Krallık’ta bir iç müzakere süreci oluyor, Londra İskoçya’yı, Kuzey İrlanda’yı, Galler’i dinliyor. Yani bir başka “dinleme prosedürü” devrede.

İskoç, Kuzey İrlanda ve Galler Birleşik Krallık-Avrupa Birliği arasındaki ayrılma müzakerelerinde söz sahibi olmak istediklerini açıkladılar. Yani ayrılma müzakereleri masasında sadece Avrupa Birliği, diğer üye devletler ve Londra’nın oturması İskoç, Kuzey İrlanda ve Galler için kabul edilemez. Bu açıdan Theresa May hükümetinin Birlik’ten ayrılma müzakerelerinde masada Birleşik Krallığı münhasıran temsil etmesi mümkün görünmüyor.  İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler Brexit müzakerelerinde “danışılan taraf” olmayı kabul etmeyeceklerini çoktan açıkladılar. Bu durum Birleşik Krallık içi sorunların, içeride çözüme kavuşturulmadan Birleşik Krallık-Avrupa Birliği müzakere masasına yansıması riskine işaret eder ki; neticede Birlik’ten ayrılma müzakereleri daha da karmaşık hale gelir.

Brexit müzakereleri her halükarda sancılı geçecek, bu açık. Dönelim İskoçya’ya.  Birinci Bakan Sturgeon, ikinci bir İskoç referandumun gerçekleştirilmesi için yasa tasarısı hazırlanmasını istedi. Ancak bu tasarının yasalaşması için Birleşik Krallık Parlamentosu’nun onayına ihtiyacı var. İskoçlar Birleşik Krallık Parlamentosu’nun onayını almak istemiyor iseler  “danışma referandumu” adı altında bir referandum gerçekleştirebilirler; ancak danışma referandumunun sonuçları da Birleşik Krallık hükümeti adına hukuken geçersiz  görülecektir. Neticede İskoç referandumu kararının yolu Londra’ya çıkıyor.

Brexit, Brexit ışığında İskoçya’da ikinci bağımsızlık referandumu girişimi, İskoçya ile birlikte Kuzey İrlanda ve Galler’in müzakere masasında Birliğin karşısına oturma talepleri, Londra’nın Brexit prosedürünü yasal olarak henüz başlatmamış olması gibi çok sayıda sorun nedeniyle Brexit meselesi Rubik küpüne döndü. Küpün bir yüzeyini düzeltseniz, diğer yüzeyleri karışıyor!

 

Yorumlar