Zeytin Dalı Harekâtından altı gün önce yani 14 Ocak 2018 tarihinde “Hakkâri'nin Güney'inden Hatay'ın Güney'ine kadar ortalama 20 km derinliğinde bir güvenlik hattı temini şarttır. Şu da unutulmamalı ABD pragmatisttir, PYD'nin ezildiğini, güç kaybettiğini görürse yüzünü derhal yükselen yeni güce döner. Bu yüzden operasyon için tereddüte mahal yoktur.” demiştim. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir denge politikası yürütmesi gerektiğini, bölgesel bir güç olarak elde bulundurduğu imkânlar dolayısıyla da bunu yapabilecek muhtevaya sahip olduğunu da sık sık belirttim.
Ve elbette altı yıldan beri Suriye'de Irak'ta Saddam'ın devrilmesi için gerçekleşen bir işgalin gerçekleşmeyeceğini, Suriye'de Esad'ın gidişinin bir dönüşüm hükümeti ile ortaya çıkacağını da belirtiyorum.
Bütün bu şartlar toplandığında;
1)Türkiye Cumhuriyeti Devleti Suriye'nin Kuzeyindeki terör yapılanmasının varlığını ortadan kaldırma hakkına sahiptir ve buna dayalı olarak gerekli girişimleri gerçekleştirmelidir.
2)Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne Amerikan muhiplerinin ne de Rus-Çin muhiplerinin rüyalarını süsleyen, muhibbi oldukları devletin peyki olmayacaktır. Bunun temel sebebi de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yürütmüş olduğu denge politikasıdır.
3)Türkiye Cumhuriyeti Devleti Suriye'de anayasa komisyonunun oluşturulmasında etkin bir role sahip olmalı ve mümkün olduğunca listelerde belirleyici rol üstlenmelidir. Altı yıl önce söylediğim mevzunun bugün temelleri atılmaktadır. Artık mesele bu görüşün doğru olup olmadığını değil, bu görüşün nasıl yürütülürse devletimizin çıkarlarına uygun olacağını konuşmanın gerekliği olduğudur.
Bu politik ortamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti milli egemenlik haklarının ortaya konabilmesi için önemli bir adım atarak S-400 hava savunma sistemini almış durumdayken, ABD heyeti, James Jeffrey başkanlığında Türkiye'ye geldi. ABD'nin Türkiye Büyükelçiliğini yapmış olması Jeffrey'in bizim her dediğimizi yerine getireceği, onunla çok iyi çalışacağımız anlamına gelmiyor.
Heyet bir şekilde bizim devlet yetkililerimizle anlaşmak istiyor ancak temeldeki konu malum olduğu üzere Suriye'nin kuzeyindeki terör örgütünün korunup kollanabilmesi. Gerek ABD Devlet Sekreteri Pompeo'nun Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile yaptığı 20 Temmuz 2019 tarihindeki telefon görüşmesinden gerek de Jeffrey başkanlığındaki heyetle 21 Temmuz 2019'dan itibaren başlayan görüşmelerden anlaşıldığı üzere terör örgütünün korunması ABD için önemini koruyan bir konu.
Zor zamanlar zor kararlar gerektirir, yani Amerikalılar bu hususta terör örgütünün çeşitli bahanelerle desteklenmesi meselesini sürdürürse bir operasyonun yapılması elzemdir. Söz konusu operasyonun böyle bir şart altında yapılmaması gelecek dönemde hatta gelecek 50 ila 100 yıllık stratejik planlamalarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin daha büyük bir sorunu olarak öne çıkacaktır. Dolayısıyla tüm Türkler olarak tarihi bir sorumluluğun yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu aşamada Amerikan muhiplerinin üstü örtülü bir şekilde belirttiği gibi ABD'nin mutlak bir güç olmadığı, beyin kontrolü, düğmelerle iş yapmadığı da iyice, pek çok çevrenin gözüne girmiştir diye umuyorum. Elbette bu noktada çeşitli mahfillerde Kurtuluş Savaşı'nı bile neredeyse Rusların kazandığını iddia edecek kadar ileri giden, kardeş ve can Azerbaycan'ın çabalarını görmezden gelerek tarihi katleden, ikili çıkar ilişkilerini Türkiye'nin üretim ekonomisini Rusya sayesinde oluşturdu diyerek, narenciye yoksunu ülkenin portakalla teknoloji transferi yapmak zorunda kaldığı gerçeğini görmezden gelenlere de mesafeli bakmakta fayda vardır.
Bu aşamada Suriye'nin kuzeyindeki terör örgütünün desteklenmesi için ABD ve Rusya Federasyonu'nun farklı bakış açılarına sahip olmadığını belirtmek isterim. Ayrıca ABD-Rusya ve İsrail üçlüsünün Tel Aviv'de 24 Haziran 2019'da yapmış olduğu toplantıya istinaden Türkiye'de sizlerin zihnini yönlendirmek için ortaya atılan ABD-İsrail birlikteliği karşısında emperyalistlerle mücadele eden blok gibi sloganların da bir kıymetinin olmadığını görmeniz gerekmektedir. Hem ABD hem Rusya hem de Çin sizin dediğiniz şekliyle emperyalist, doğru bir uluslararası politika tanımı ile de statusquo devletleridir.
Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletinin politika yapıcılarının bu süreçte kamuoyu ile desteklenmesi, denge politikasının tam olarak bütün incelikleri ile yürütülmesi ve gereği halinde Zeytin Dalı Operasyonu ile başlayan girişimin Fırat'ın Doğusuna aktarılması elzemdir. Bunun gerçekleştirilmesi için de şartlar müsaittir. Zira Türk Silahlı Kuvvetleri kendisine tevdi edilen vazifeyi içinde bulunduğu şartlar her ne olursa olsun layıkıyla yerine getirmek için cansiperane çalışan kadrolara sahiptir. Dolayısıyla propagandist bakışlardan uzak, soğuk kanlı ve ayakları yere basan, milli güvenlik unsurlarının önce çıkarıldığı kararlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gelecek asırdaki vaziyetini de belirleyecektir.