Esad gitmeli diye başladı ABD… Ancak söylemesi ile yapması arasında bir hayli zor bir durum belirdi. Mart 2011’de başlayan bu söylem Nisan 2019’da aynıyla devam ediyor. Zaman zaman bu köşeden hatırlatırım 27 Mayıs 2013’te o dönem çalıştığım bir enstitüde hazırladığım makalede meselenin artık bir askeri operasyonla Esad’ın devrilmesi olmadığını, ABD, Rusya Federasyonu ve İran İslam Cumhuriyetinin radikal terörün önlenmesi konusunda zımni bir mutabakata vardığını, Esad’ın ise bir dönüşüm hükümeti ile gideceğini belirtmiştim.
Bu meselenin radikal terör örgütü kısmı neredeyse üç aşağı beş yukarı bu şekilde halledildi. Buna mukabil özellikle ABD ve Rusya’nın PYD yapısı üzerindeki zımni mutabakatı da devam ediyor. Buradan hem Rus hem Amerikan muhibbi dostlara hatırlatalım…
Gelelim Esad’ın gidişi meselesine…. Malumunuz artık Suriye’de anayasa yapım sürecinin gerekliliği konusu çok daha yüksek bir sesle dile getiriliyor hatta bu hususta görüşmeler yapılıyor. Rusya Esad’a destek veriyor diyerek “kankalık” edebiyatı ile “aneliz” yapanlara şunu hatırlatmak isterim; Rusya Federasyonu kendi çıkarları için Esad’a destek veriyor ve onun kullanılabilir bir aktör olduğu görüşü ortadan kalkarsa bu durum değişecektir. Putin ile görüşmek için yanına yanaşmaya çalışan Esad’ın kolundan tutularak durdurulduğu görüntüleri hatırlatmak isterim. Bunun yanı sıra İran’ın faaliyetleri ile Rusya’nın faaliyetlerinin de tam olarak uyumlu olmadığını görmeniz gerekiyor.
Yani Esad’ın desteği sağlama meselesi de bir yere kadar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Moskova ziyaretinden sonra Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bir haber kanalına yaptığı açıklamada anayasa yapım sürecinin görüşmelerinin devam ettiği açık bir şekilde belirtti. Ek olarak Astana’nın Cenevre ile olan bağlantısı ve hatta Astana süreci dolayısıyla Cenevre’nin de devam ettiği görüşlerini burada belirtelim. Yani uluslararası bir mutabakat arayışı tek bir çerçevede devam eden bir süreç değil.
Tam bu noktada Beşar Esad’ın ifadesine göre Suriye’nin yeniden yapılandırılması için 400 milyar dolara ihtiyaç olduğunu belirtmekte fayda var. Genel olarak ekonomi uzmanları böyle bir rakamın sekiz yıllık çatışmalar dönemi sonrası için oldukça iyimser olduğu görüşünde. Bunun yanı sıra Suriye’nin Yurtiçi Gayri Safi Milli Hâsılasının 2011–2016 arasında 226 milyar dolar kayba uğradığı Dünya Bankası verilerine göre tahmin ediliyor. Bu da demek oluyor ki en az 250 milyar dolarlık bir kaybın hesaplanması mümkün zira yukarıdaki zaman aralığının üzerinden üç yıl geçti.
Yani kısaca belirtmeye çalıştığım şey ülkede ağır bir ekonomik yeniden yapılanma tablosu mevcut. Bunun haricinde yeniden yapılanma sürecinde özellikle Batı Yarıküre üyesi ülkeler başta ABD ve Almanya olmak üzere muhtemelen yapılacak olan yardımların ülkenin her yerine eşit ve adil bir şekilde dağıtılması gerektiği hususunda bir baskı oluşturacak. Gelelim Rusya ekonomisine… Evet, Rusya Federasyonu askeri olarak belli bir seviyede Suriye’de Esad rejiminin ömrünün uzaması için girişimlerde bulundu. Ancak gelinen durumda yeni anayasa yapım süreci ve ardından ortaya konacak olan yeniden yapım sürecinde ekonomik ve politik katkısı hangi seviyede olacak bu önemli bir soru.
Zira Türkiye’deki okumalarda tıpkı ABD tanımlaması gibi yurt dışında istediği gibi at koşturan Ludwig von Mises’in Kadir-i Mutlak Devlet’inin uluslararası faaliyet gösteren şekli gibi tanımlanıyor. Yani Rusya’da hiç iç politik sorun yok, ekonomik meseleler şahane… ABD’ne yönelik körlüğün bir başka hali Rusya Federasyonu için filizleniyor şu anda ülkemizin güzide analizlerinde… Ancak yeniden yapılanma sürecinde hem Rusya hem de İran ve hatta Çin dahil olma çabasında ve tahminlerin ötesine bu devletlerin birbiri ile olan çıkar çatışmaları da hayli yüksek.
Tabii bir de anayasa meselesi var. Elbette Suriye’de birbirinden farklı ve birbirine muhalif pek çok grup var. Dolayısıyla bu sürecin Esad’ın liderliğinde ancak diğer muhalif grupların da katılımıyla sürdürüleceğini değerlendiriyorum. ABD belli bir seviyede bu durumu Cenevre çatısı altında kabul edecektir. Rusya Federasyonu ve ABD’nin Suriye hususunda birbiri ile zımni mutabakatını devam ettirecektir. Zira genel olarak anlaşılmak istenmeyen uluslararası politikanın önemli ilkelerinden biri olan çıkarlar birleştiğinde ülkeler de birleşir meselesi geçerliliğini korumaya devam ediyor.
Sonuç olarak ileriki günlerde Suriye’nin anayasa yapım süreci ve yeniden yapılandırılması meselesinin Türkiye’de de daha çok konuşulduğunu göreceğiz. Bu hususa dayalı olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin masada güçlü bir şekilde tezlerini ortaya koyabilmesi de Suriye’nin kuzeyinde tesis edeceği güvenlik hattına önemli bir şekilde dayanmaktadır.