Kaşıkçı’nın vahşi bir şekilde katledilmesinin ardından “Suudi Arabistan uzmanları” yoğun bir şekilde cinayetin nasıl işlendiği, cinayet sırasında hangi müziğin dinlendiği, bunun uluslararası politika ortamı tarafından kabul edilemeyeceği gibi “yorumlar” yapmıştı. Memleketimde “yorum” ve “uzmanlık” kelimeleri bol keseye dayalı olduğu için herşeyoloji kürsüsünün erbapları da “uzmanlık”larıyla “yorumlar” yapmaya devam etti hatta halen bir miktar devam ediyor…
Cinayete dayalı olarak CSI New York kıvamında yorum yapan “uluslararası ilişkiler uzmanları” ile Suudi Arabistan bu aşamadan sonra uluslararası toplumdan kesinlikle kabul görmez analizi yapan kesim için üzgünüm. Daha o aşamada meselenin tamamen kraliyet ailesi dışında tutulacağı, cinayete ilişkin olarak da söz konusu ekibin sorumlu olacağı ve zaman içinde de meselinin küllenip ortadan kalkacağını belirtmiştim. Tabii bir “uluslararası ilişkiler uzmanı” değilim, CSI geçmişim hiç yok… Fakat uluslararası politikada güç unsuru ve politik uygulama konusunda bitmeyen bir öğrenciliğim var.
Şimdi haberleri sıralayayım… Öyle ya “uluslararası ilişkiler uzmanlığı” aynı zamanda haberlerin okunarak günlük olaylar kıvamında değerlendirilmesinden ibarettir. Hadi o zaman biraz “uluslararası ilişkiler uzmanlığı”… ABD sadece cinayetten sorumlu olanların ülkeye girişini yasakladı buna mukabil silah satışı başta olmak üzere hiçbir etkili uygulama yapmadı. Cinayet sonrası AB ülkeleri en sert tepkiyi gösterenlerdi ancak sonuçlara bakınca konuda bir değişiklik yok. Yani İngiltere-Suudi Arabistan ilişkisinde bir gerileme mevcut değil. Sadece bir dönemin Yammah’ı bile bunun ne demek olduğunu açıklar. Bu ifade için “uluslararası ilişkiler uzmanlarını” biraz araştırmaya davet ediyorum. Almanya silah satışı yapmayacağını açıklamıştı ancak bu kararından vazgeçti.
Bu kadarcık haber bile anlı şanlı ve “bilgi üreticisi” muhabirlerin ve “uluslararası ilişkiler uzmanları”nın dediklerinin aksini gösteriyor. Ha bu arada bir şey daha ileteyim, Veliaht Prens Salman yerinde duruyor. Veliaht Prens ABD ile ilişkileri geliştirirken aynı zamanda Suudi Arabistan’ın bölgesel politikalarının da verimli bir şekilde devam etmesi için çaba sarf ediyor. Riyad’ın Pakistan’a yaptığı ve yapacağı yardımlar meyvelerini vermeye başladı. Pakistan, Veliaht Prense Yemen, Filistin, Suriye ve Müslüman azınlıkların olduğu yerlerde onların korunması ve Mekke ve Medine’ye yaptığı hizmetler dolayısıyla bir Pakistan Nişanı verdi. Bu Pakistan’ın en yüksek seviyeli nişanıymış…
Şimdi insan bu gerekçe ile nişan verilmesini okuyunca bile gülümsemeye başlıyor. Tabii bu arada Çin Halk Cumhuriyeti’nin işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarında yaptığı zulmü, oluşturduğu toplama kamplarını görmezden geliyorlar. Doğu Türkistan ifadesi her kullanıldığında telaffuz bile etmeyi beceremedikleri üzerinde de komplo teorileri haricinde bir araştırma yapmaya bile yeltenmeyen “SİYA işi bu” “aneliz”leri de ayrıca komik. Azıcık çıkıp deyiniz ki biz Çin muhibbiyiz… İnanın her şey çok kolay olacak. ABD’ne vuracağız derken bağlı olduğunuz başkenti inkâr etmeyin yani. Neyse dönelim konumuza…
Suudi Arabistan ABD ile olan derin ilişkilerini kullanarak bölgesel anlamda bir etki uyandırma çabası içinde. Bu durum da yeni bir olay değil… Afganistan’a dönemin Afgan Hükümeti tarafından SSCB’nin çağırıldığı ve bir işgal faaliyetine dönüşen 1979’da da durum böyleydi şimdi de böyle. Buna ek olarak Suudi Arabistan’ın Çin Halk Cumhuriyeti ile olan ve son dönemde gelişme gösteren ilişkisi de etkili bir hale dönüşmeye başladı. Bu aşamada Suudi Arabistan Pakistan ilişkisi de ayrı bir önem kazanıyor. Zira ABD’nin Afganistan politikası için hayli önem arz eden Pakistan, ABD’nin bölgedeki en yakın müttefiki tarafından zapturapt altına alınmış durumda. Pakistan ile Çin’in ilişkileri ayrı bir ilgi ve çalışma alanı olmakla birlikte, son açıklamalarda Doğu Türkistan Türklerine yapılan zulüm hakkında bir bilgiye sahip olmadıklarına dair açıklamalar, “dost” ve “kardeş” ülke Pakistan’ın da Çin ile ilişkilerde ihtimamlı olduğunu gösteriyor. Yani maalesef artık Ziya Ülhak’ın ülkesi yok biz de “Pakistan, Pakistan Cive Pakistan” diye bağıran siyah önlüklü ilkokul çocukları değiliz. Biz büyüdük ve kirlendi dünya. İşte bu kirli dünyada da uluslararası politikanın yegâne meselesi güç ve çıkara dayalı bir eyleme biçimidir. Bunun dışında kalanlar ise maalesef işe geldiği takdirde dikkate alınır.