Avrupa politikası ile ilgilenenler üye devletler siyasetinde dönem dönem Avrupa Birliği’nin “günah keçisi” haline getirildiğini gözlemlemişlerdir; üye devletlerde, siyasileri ve halkın genelini memnun etmeyen politikalar hep Brüksel’in işidir, Brüksel “yanlış yapmıştır”. Elbette Brüksel’in aldığı her kararın, uyguladığı her politikanın doğru olduğunu iddia etmek mümkün değildir ama daha önemlisi “Brüksel kimdir?” sorusuna verilecek yanıttır.
Brüksel Avrupa Birliği’nin başkenti olma sıfatıyla Birliği ve Birliğin karar alma süreçlerini ifade eden bir nitelendirme olarak, üye devletlerden bağımsız, başına buyruk bir aktör müdür? Yoksa üye devletlerin ortak iradelerini ve bu iradeden doğan politikaları yansıtan bir aktör müdür?
Şimdi bu konuya değinmemin sebebi, genel olarak Brexit süreci, özel olarak da önümüzdeki Avrupa Parlamentosu seçim kampanyasının başlamış olduğu İtalya’da Birliği hedef alan söylemlerdir.
Brexit sürecinde, Avrupa Birliği’nin ötekileştirilmekte olduğunu, Avrupalı kimliği ile Britanyalı kimliğinin tamamıyla farklılaştırıldığını, hatta karşıt-kimlikler haline getirildiğini gözlemliyoruz. Bu karşıtlık oluşturulurken, tuhaf bir şekilde, Birleşik Krallık’ın Birliğin bir üyesi olduğu, bizzat karar alma süreçlerinde temsil edildiği unutuluyor.
Brexit ile gözlemlediğimiz Birliğin ötekileştirme süreci Britanya’ya da has değil; henüz başka hiçbir ülke çekilme sürecine gelmedi ama Birliği ötekileştirme durumu diğer üye devletlerde de gözlemleniyor. Bu konuya en yeni örnek, kesinlikle son olmayacak, İtalya’dan gelen açıklamalar. İtalya’da aşırı sağcı lider, İçişleri Bakanı Matteo Salvini, “Avrupa’nın gerçek düşmanları Brüksel’de oturanlar” dedi. Beş Yıldız Hareketi Lideri Luigi Di Maio, “önce Roma sonra Brüksel” dedi. Bu hafta İtalyan siyasilerden gelen açıklamaların en yakın nedeni, Avrupa Komisyonu’nun İtalya’nın 2019 yılı bütçe tasarısını beğenmemiş olması ve bütçe taslağına dair duyduğu ciddi kaygıyı ifade etmiş olması. Avrupa Komisyonu'nun, Avrupa hukukunun kendine verdiği yetkiler çerçevesinde, önüne gelen her bütçe taslağını beğenmek gibi bir zorunluluğu yok. Bu Birliğe üye olmanın bir gerçeği, İtalyan siyasiler de Birliğe üye olmanın gerçeklerinin farkındalar; o nedenle “Komisyon ne hakla bütçe taslağımızı beğenmez” diyemiyorlar ama Avrupa Komisyonu’nun öncelikleri ile halkının çıkarını düşünen İtalyan hükümetinin önceliklerinin farklı olduğunu belirtmek suretiyle, vatandaşlarda Avrupa Birliği karşıtlığını körüklüyorlar. Tıpkı Salvini’nin geçtiğimiz hafta Komisyonun kemer sıkma politikaları ile İtalya’yı yoksullaştırmak istediğini belirtmesi gibi.
Birleşik Krallık ve İtalya örneğinde gözlemlemekte olduğumuz gibi Birliği ötekileştirmek meselesi oldukça tuhaf. Neden? Elbette Avrupa Birliğini üye devletlerin toplamına eşitlemiyorum; ama Avrupa Birliği üye devletlerden apayrı bir yapılanma değil. Avrupa Birliği siyasi üçgenini oluşturan kurumlara bir bakalım. Zirve; üye devlet ve hükümet başkanlarından oluşuyor. Konsey; üye devletlerin hükümet temsilcilerinden oluşuyor. Komisyon; her üyeden bir tane Komiser var; teorik olarak devletlerinin temsilcileri değiller ama devletlerin temsilcileri gibi davranmadıklarını kimse inkar edemez. Yani kurumlar üye devletler üzerinden teşkil edilmekte.
Hal böyle olunca şu çıkarımda bulunabiliriz; demek ki Birliği ötekileştiren devletlerin Birlik kurumları ile değil karar alma süreçleri ile ilgili bir sorunları var ama bu sorun da Birliği ötekileştirmek suretiyle çözülmez; yine Birlik içinde çözülür.