Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, denizlerde ciddi bir tehditle karşılaşmayacağı öngörüsü ile, deniz savaşları için silah sistemlerinin geliştirilmesine ve kapasite artırımı konusuna öncelik vermediği yönünde görüşler mevcut iken; ABD donanması takım adalardan ve denize kıyısı olan coğrafi bölgelerden gelebilecek, gelişmiş sensörler ile uzun menzilli füze sistemlerinin yaygınlaştırılmasından kaynaklanan tehditlere yanıt verme kapasitesini artırmaya yönelik yeni konseptini geçtiğimiz aylarda açıklamıştı.
2015 yılından beri çalışmaları süren “Littoral Operations in Contested Environment –LOCE” isimli bu konseptte, hem denizlerde kontrolün sağlanması hem de deniz muharebeleri için deniz piyadelerinin etkin şekilde kullanılması öngörülüyor. Konunun uzmanlarına göre LOCE ABD donanmasının eski stratejilerini tamamıyla tersine çeviriyor; zira eski stratejilerde karaya asker çıkarılması için denizde kontrolün sağlanması öngörülüyor iken; yeni konseptte denizlerde kontrolün sağlanması için öncelikle karaya asker çıkarılması öngörülüyor. Kısaca konsept “deniz piyadeleri aracılığıyla denizde kontrolün sağlanması için savaşmak” olarak tanımlanabilir. ABD’li bir askeri yetkili LOCE’nin amacının deniz ve kıyı arasında ayrımı kaldırarak, “deniz alanını” “bölünmez savaş alanı” olarak tanımlamak olduğunu belirtti[1]; bu kapsamda kıyı operasyonlarının yürütülmesinde ABD deniz kuvvetleri ile deniz piyadeleri arasındaki organizasyonun ve iletişiminin öneminin altı çiziliyor.
Konunun askeri taktik yönünü uzmanlarına bırakalım; konuyu ABD dış politikası açısından ele aldığımızda sormamız gereken ilk soru “bu konsept hangi ülkeye karşı?” olmalı. ABD donanması herhangi bir ülke ismi zikretmiyor; konseptte sadece bölge isimleri veriliyor: Batı Pasifik, Doğu Akdeniz ve Baltık Denizi. Zikredilen bölgelerden konseptin hangi ülkelere karşı geliştirildiğini tahmin etmek zor değil. Baltık Denizi ve Doğu Akdeniz doğrudan Rusya’ya, Batı Pasifik de Çin ve Kuzey Kore’yi işaret ediyor. Dolayısıyla ABD’nin bu ülkelerden tehdit algısının önemli boyuta ulaşmış olduğu aşikar.
Diğer taraftan LOCE’nin sadece Çin tehdidine karşı geliştirilmiş olduğu yönünde görüşler de bulunmakta; bu görüşler LOCE’nin “önemli deniz inkâr yeteneklerine” sahip olan ülkeleri hedef alan nitelikte olduğunu, “önemli deniz inkâr yeteneklerine” sahip olan ülkenin de sadece Çin olduğuna işaret ediyor. Zaten Çin konvansiyonel ve nükleer güce sahip deniz altı filosu ve sayısı hızla artan fırkateyn ve destroyerleri ile dikkat çekmekte. Çin ayrıca uzun menzilli gemi roketleri de dâhil olmak üzere kıyı temelli füze kapasitesini geliştiriyor.[2] Dolayısıyla Pasifik’te askeri dengenin Çin lehine bozulmakta olup olmadığı sorusu masada. Zira rakamlar saldırı denizaltıları, balistik füze denizaltıları, küçük ve büyük savaş gemileri ile uçak gemileri sayısında Çin’in ABD’ye yaklaştığını gösteriyor. “The Center for a New American Security’s Asia-Pacific security program” direktörü Patrick Cronin’e göre 2030'da, küresel bir Çin donanmasının varlığı, uluslararası siyasetin önemli, etkili ve temel bir olgusu olacak ve ABD ile müttefiklerinin karşısında “yükselen Çin” değil “yükselmiş Çin” olacak.[3]
LOCE’nin tamamıyla Çin tehdidi nedeniyle, sadece Çin’e karşı geliştirilmiş olduğunu kabul edelim. Bu noktada sorulması gereken ikinci soru şu olmalı. LOCE ABD-Çin ilişkilerini nasıl etkiler? Konuya “olumlu” açıdan bakanlar için LOCE Pasifik bölgesinde silahlanmayı durdurmak için ABD-Çin müzakerelerinde ABD’nin elini güçlendirmeye yönelik bir araç sadece; kısaca LOCE Çin’e karşı caydırıcı bir unsur. Ancak diğer taraftan LOCE’nin bölgede gerginliği, buna bağlı olarak silahlanmayı artırması da bir risk. Peki bu risk bölgede büyük çaplı bir çatışmaya neden olabilir mi?
Günümüzde muhtemel bir ABD-Çin savaşı üzerine tartışmaların sürmekte olduğu gözlemlenmekte; hatta akademisyen ve gazeteciler “Asya faciacı” ihtimali üzerinde kafa yoruyorlar.[4] ABD-Çin savaşının kaçınılmaz olduğunu iddia edenler[5] ve ortada “savaş senaryoları” olsa da, Çin’in retorik bakımından “saldırgan” görünmekle birlikte güce başvurma eğiliminde olmadığının altını çizen akademisyenler bölgede büyük çaplı bir çatışmanın gerçekleşmesine ihtimal vermiyorlar. Bu noktada bölgedeki gelişmeleri belirleyecek esas faktörün Çin’in politikaları olacağı açık; ya Çin “denizlerini” ABD donanmasından temizlemekte kararlı ise..!
[1] https://news.usni.org/2017/04/25/marines-begin-wargaming-refining-littoral-operations-in-a-contested-environment-concept
[2] https://www.aspistrategist.org.au/chinas-naval-strategy-from-sea-denial-to-sea-control/
[3] https://www.bloomberg.com/news/articles/2017-05-31/china-s-growing-naval-might-challenges-u-s-supremacy-in-asia
[4] https://www.newyorker.com/magazine/2017/06/19/are-china-and-the-united-states-headed-for-war
[5] http://www.newsweek.com/south-china-sea-war-nuclear-submarines-china-united-states-barack-obama-xi-473428