19 Haziran 2017 ‘de, Avrupa entegrasyon tarihinde ilk kez, Lizbon Antlaşması’nın verdiği yetkiye istinaden, Avrupa Birliği’ne üye bir devletin Birlik’ten çekilme müzakereleri başladı.
Michel Barnier başkanlığında Birlik heyeti ile David Davis başkanlığında Birleşik Krallık heyeti, 29 Mart 2019 tarihi öncesinde çekilmenin koşullarını ve çekilme sonrası taraflar arasındaki ilişkileri düzenleyen antlaşmanın müzakerelerini tamamlamalılar. Müzakerelerin tamamlanamama ihtimali var mı? Elbette böyle bir ihtimal bulunmakta. Bu ihtimal gerçekleşirse 29 Mart 2019 tarihinde herhangi bir çekilme antlaşması akdedilmeksizin Birleşik Krallık Birlik’ten çıkmış olacak. İç Pazar’dan çekilmeden tutun da Birlik ülkelerindeki Britanyalılar ile Britanya’daki Birlik vatandaşlarının haklarına kadar hiçbir meselenin çözüme kavuşturulamaması olan bu durum taraflar açısından tam bir kaos olacaktır.
Dolayısıyla zaman zaman Londra’da dile getirilen ve antlaşma olmaksızın çekilmeyi ifade eden “No Treaty” tercihi devre dışı bırakılmalıdır ama aşağıda açıklayacağım koşullar “No Treaty” tercihini bir tercih olmaktan öte kaçınılmaz sonuç haline getirebilir.
Dolayısıyla Brexit konusunda tartışma ve görüşlerinin etrafında şekillendiği “Soft Brexit” ve “Hard Brexit” durumları kadar “No Treaty” ihtimali de önemli.
Theresa May şimdiye kadar hükümetinin tercihinin “Hard Brexit” olduğu yönünde bir izlenim verdi; May, Brexit sonrası Birleşik Krallık ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin Avrupa Birliği ve üçüncü devlet arasındaki ilişkilere indirgenmesi anlamına gelen “Hard Brexit” ısrarını istediği başarıyı elde edemediği seçim sonucunda da sürdürmeye devam ediyor. “Hard Brexit” sonucuna hazırlanmak için de May hükümetinin ulusal yasal düzenlemelere gitmesi gerekmekte. Bu ulusal düzenlemeler 1972 European Communities Act’in iptaline, Birleşik Krallık’ın kendi gümrük rejiminin oluşturulmasına, iç pazardan çekilmenin sonucu olarak bağımsız bir ticaret politikasının oluşturulmasına, serbest dolaşıma dair yasal düzenlemelerin iptaline, yeni bir göç politikası düzenlemelerine, Krallığın Birliğin ortak balıkçılık ve tarım politikalarından çekilmesine yönelik olacak.
Ancak Theresa May hükümeti bu yasal düzenlemeleri yapmaya fırsat bulacak mı? Dün (21 Haziran 2017) Kraliçe Elizabeth Parlamento’nun açılış konulmasını yaptı; yeni hükümetin kurulması ve güven oyu alması için 14 günlük sürede geri sayım başladı. Theresa May’in yeni hükümeti güven oyu alamazsa hükümeti kurma görevi muhalefet lideri Jeremy Corbyn’e verilecek. Ancak Jeremy Corbyn’in bu görevi reddetme lüksü var; zira Britanya tarihinde alışılmış bir durum. Corbyn hükümet kurma görevini kabul etmediği takdirde Muhafazakarların tekrar hükümet kurma çabası söz konusu olacak, ancak bu sefer Theresa May’in yerine başka bir başbakan ile. Tabi Muhafazakarlar için başka bir liderin altında hükümet kurmak yazıldığı kadar kolay olmasa gerek. Dolayısıyla süreç yeni bir seçim kararı alınmasını gerektirecek ölçüde tıkanabilir. Kısaca Londra’da siyaset karışık; bunun anlamı Theresa May Brexit’e dair ulusal yasal düzenlemeleri yapmaya fırsat bulamayabilir.
Londra’nın seçim sonrası yeni kurulan hükümet güven oyu alamaz ise, muhalefet hükümet kurma görevini reddeder ise, dolayısıyla yeni bir seçim kararı alınır ise Brexit müzakereleri de aksar. Brexit müzakereleri bu koşullarda başlamışken Londra’nın başmüzakerecisi David Davis müzakerelerin nasıl başladığının değil nasıl bittiğinin önemli olduğunu belirtti.[1] David Davis haklı ama mevcut koşullar Brexit müzakerelerinin aksamasına, etkin yürütülememesine işaret ediyor ve bu durum oldukça önemli; zira yukarıda da belirttiğim gibi bir zaman limiti var. Bu zaman limiti içinde müzakereler sonuçlanmazsa, sonuç kısaca “No Treaty”.
[1] http://foreignpolicy.com/2017/06/19/britain-starts-brexit-talks-with-a-whimper-not-a-bang/,