Sözde Arap Baharı ile Avrupa Birliği’nin yüzleşmek zorunda kaldığı sığınmacı krizi, üye ülkeler arasında gerginliklerin kaynağı oldu; aralarındaki dayanışma ruhunu yıprattı, Schengen müktesebatı gibi önemli bir kazanıma zarar verdi; Avrupa Birliği kurumlarını etkisiz kıldı.
Üstelik üye devletlerde aşırı sağın üzerinde yükseldiği zemin oldu sığınmacı krizi; aşırı sağ partiler Birliğe yönelik eleştirilerinde de sığınmacı sorununu silah olarak kullandı ve kullanmakta.
İşte bu koşullarda göç olgusunu “sistematik işgal”, “terörizmin Truva atı” olarak tanımlayan Macaristan Başbakanı Viktor Orban uluslararası kamuoyunda tepki çeken bir düzenlemeye imza attı.
28 Mart 2017 tarihinde yürürlüğe giren yasa uyarınca Macaristan’a girmeye çalışan sığınmacılar, sınırda göz altına alınacak; böylelikle sığınmacıların Macaristan’da ve Avrupa Birliği’ne üye diğer ülkelerde serbestçe dolaşımının engellenmesi amaçlanıyor.
Sığınmacıların gözaltına alınması konusunda da bir süre sınırlaması öngörülmüyor; sığınma prosedürleri tamamlanıncaya kadar deniyor. Ancak bu prosedür ne kadar sürer? Yanıt bulunmamakta.
Uluslararası Af Örgütü, sığınma talebinde bulunanların konteyner kamplarda aylar boyunca göz altında tutulmasının bir sığınmacı politikası olamayacağını belirtirken, sivil toplum örgütleri özellikle çocukların göz altına alınması hususunda oldukça tepkili.
Bazı sivil toplum örgütleri Macaristan’daki bu yasanın ülkedeki yabancı düşmanlığı üzerinden yapılan ve korku oluşturmaya dayalı propagandanın bir uzantısı olarak görüyor. Zira 2018 yılının baharında Macaristan’da genel seçimler var, Orban seçimlere yatırım yapıyor gibi.
Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği 10 Nisan 2017 tarihinde Avrupa Birliği üyelerini, ülkelerine gelen sığınmacıları Macaristan’a iade etmemeye çağırdı. Zira Avrupan Birliği üyelerinin sığınmacıları, Birliğe ilk giriş yaptıkları ülkeye iade etme hakkı var.
Yüksek Komiserlik Macaristan’da yürürlüğe giren yeni yasanın uluslararası hukuka aykırı olduğunun altını da çizdi.
Macaristan’daki yeni yasanın, Avrupa Birliği’ne üye diğer devletler için örnek teşkil etme riski var; üstelik Avrupa’daki aşırı sağın yükselişte olduğu gerçeği ışığında, hal böyle olursa Avrupa Birliği’nin insan haklarına dayalı normatif yapı niteliği büyük bir sarsıntı geçirebilir.