Batı Sahra denildiğinde akla ilk gelen Fas Krallığı ile Polisario arasında yılardır süren çatışma ve kronikleşmiş sorundur.
Batı Sahra’da 1973 yılında kurulan ve sonrasında İspanya’nın Fas’a devrettiği egemenliği sonlandırmaya yönelik kendilerini özgürlük hareketi olarak tanımlayan Polisario (Popular Front for the Liberation of Saguia el-Hamra and Rio de Oro), Fas’ın Batı Sahra’daki varlığını işgal olarak tanımlayan Cezayir tarafından da destek görünce, Fas ve Cezayir ilişkilerini de olumsuz etkileyen bir faktör olmuştur.
Birleşmiş Milletler’in Batı Sahra’da çözüm çabaları sonuç vermemiş; Birleşmiş Milletler’in referandum içeren çözüm planı (Resolution 690-1991), referandum hala gerçekleşmemiş olduğundan, hayata geçirilememiştir. Zira Fas Krallığı ve Polisario, referandumda kimlerin oy kullanacağı konusunda bile anlaşamamışlardır.
Avrupa Birliği’nin Akdeniz politikasının başarısızlığı tartışılırken de, akademik çevreler bu başarısızlığın nedenleri arasına Batı Sahra sorunu da yerleştirirler. Her ne kadar Batı Sahra sorunu, Arap-İsrail sorunu kadar Avrupa Birliği’nin Akdeniz politikasına damgasını vurmasa da, Avrupa Birliği’nin Akdenizli ortakları Fas ve Cezayir ile ilişkilerini etkilemektedir.
Batı Sahra sorununa Avrupa Birliği-Fas ikili ilişkileri çerçevesinden baktığımızda, Avrupa Birliği’nin ne Fas’ın Batı Sahra’da egemenlik iddialarını onayladığını ne de Polisario’yu resmen tanıdığını görürüz. “Ne şiş yansın, ne kebap” anlayışıyla Batı Sahra konusunda net bir pozisyon alamayan Avrupa Birliği’nin bu tavrını, bir tarafta Fransa’nın Fas ile güçlü ikili ilişkilerinin, diğer tarafta konuya idealist açıdan bakan Avrupa kamuoyunun baskısının sonucu olarak okuyabiliriz. Fas ile yoğun ticari ilişkilerinin zarar görmesini istemeyen Fransa, Batı Sahra sorununda Fas'ın çıkarlarını zedeleyecek herhangi bir kararda Güvenlik Konseyi’ndeki veto yetkisini kullanma tehdidinde bile bulunmuştur. Diğer tarafta Avrupa’da bazı insan hakları örgütleri de Batı Sahra’da insan hakları ihlalleri olduğu yönündeki iddialarını Avrupa Birliği kurumları önüne getirmektedir.
Sonuçta Batı Sahra sorununun mevcut hali başlıca iki hususa işaret etmektedir. Birincisi Birleşmiş Milletler çabalarının da sonuçsuz kaldığından, Batı Sahra sorunu bir çıkmaza dönüşmüştür. İkincisi bu çıkmaz, Avrupa Birliği’nin Fas ile ilişkilerini de etkilemekte, Fransa’nın baskısıyla Fas ile ilişkileri geliştirmeye çalışan Avrupa Birliği, kamuoyunun baskısı nedeniyle de Batı Sahra sorununu göz ardı edememektedir.
Hal böyle iken Avrupa Birliği Adalet Divanı 21 Aralık 2016 tarihinde, Avrupa Birliği’nin Fas ile yaptığı ticaret anlaşmalarının geçerliliğini koruduğunu, ancak anlaşma hükümlerinin Batı Sahra’ya uygulanamayacağı kararı almıştır. Yine “ne şiş yansın ne kebap” anlayışıyla ne anlaşmaları geçersiz kılmıştır ne de Batı Sahra’yı anlaşmalarının etki alanına sokmuştur. Ancak bu kararın Fas’ı Batı Sahra’yı kapsayacak şekilde Avrupa Birliği anlaşma yapmaktan men ettiği de açıktır.
Avrupa Birliği Adalet Divanı kararının Polisario tarafından memnuniyetler karşılandığını belirtelim. Avrupa Parlamentosu parlamenterleri de kararı “Batı Sahra’nın Fas’ın parçası olmadığının ilanı” şeklinde yorumlamışlardır.
Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın kararlarının bağlayıcı olduğu dikkate alınırsa, bu kararın Avrupa Birliği-Fas ilişkilerini germesinin nasıl önleneceğine yönelik sorunun hem Avrupa Birliği’nin siyasi kurumlarına hem de Fransa’nın önüne sunulmuş olduğunu görürüz.