Adını Fransız yazar Stendhal’den alan Stendhal sendromu, önemli bir tecrübe yaşayan bir kişinin, bir sanat eserini ilk kez görme durumu gibi, kalbinin hızla atmasını, başının dönmesini ve halüsinasyonlar görmesini ve hatta bayılmasını ifade eder.
Floransa sendromu adı da verilen bu sendromun Stendhal sendromu olarak bilinmesinin nedeni ise Stendhal’ın İtalya ziyareti esnasında gördüğü sanat eserleri karşısında “Her şey çok canlı bir şekilde ruhumla konuştu, kalbimde çarpıntılar başladı; can bedenimden ayrıldı, düşme korkusu ile yürüdüm” ifadesinden kaynaklanmaktadır.
Tıp çevreleri böyle bir sendromun gerçek olup olmadığını tartışadursunlar, Floransa’daki Santa Maria Nuova hastanesi, Floransa’daki sanat eserlerini gördüğünde baş dönmesi ve bayılma nedeniyle hastanelik olanlarla ilgilenmeye devam etmektedir.
Dolayısıyla Stendhal sendromu psikiyatrik bir bozukluk olmayıp, adeta İtalya’nın güzelliklerinin sebep olduğu bir rahatsızlık, bir İtalya kaynaklı fenomendir.
4 Aralık 2016 tarihinde İtalya’da gerçekleştirilen anayasa referandumunda seçmenin anayasa değişikliğine “hayır” demesi ve sonrasında Başbakan Matteo Renzi’nin istifa etmesi karşısında erken seçim çağrısı yapmaya başlayan İtalyan muhalefetinin gösterdiği tepki bana bu sendromu hatırlattı.
İtalyan medya çevreleri de muhalefet partileri Forza Italia, Movimento 5 Stelle ve Lega Nord’u sayfalarına taşıyıp, bu partilerin erken seçimde göstereceği başarıyı ve bakış açılarına göre muhtemel başarılarının taşıdığı riskleri anlatıyorlar. Sürekli ABD’de Trump’ın seçim başarısını hatırlatıp, İtalya’nın popülist, aşırı sağcı, protest iktidarlara yürüdüğünün/sürüklendiğinin altını çiziyorlar.
Erken seçim çağrısı yapan muhalefet partileri ise iktidara ne kadar hazır olduklarını kanıtlama telaşı içindeler.
Adeta Renzi’nin istifası ve partisi Partito Democratico’nun “düşüşü” bir sanat eseriymiş gibi, o “sanat eserinin” karşısında dikilen muhalefet, erken seçim heyecanı ile de “kalp çarpıntısı” yaşıyor, bir eseri ilk kez görmeyi başarmış gibi “zafer sarhoşu”.
Diğer taraftan Avrupa Birliği de bu “sanat eserine” bakıp bakıp, bu eserde kendi sorunlarını, Brexit’i, değişen iktidarı ile Brexit’i örnek alacak İtalya kaynaklı “Quitalia”yı görüyor ve adeta Standhal gibi düşme korkusu ile yürüyor.
İtalyan yazar Luigi Scazzieri, anayasa değişikliğine “hayır” diyenlerin tamamının popülist, aşırı sağcı ya da protest olmadığına dikkat çekerek, Renzi hükümetinin devrilmesi ile İtalya’yı ve Avrupa Birliği’ni etkileyecek, dönüştürecek bir “siyasi depremin” olmadığını belirtiyor.
Ben de diyorum ki; İtalya siyasetinde Stendhal sendromuna tutulanlar var, ama ortada bir sanat eseri yok! Ama Stendhal Sendromu hala bir İtalyan fenomeni!