Fransa’da önümüzdeki yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinden aşırı sağcı Marine Le Pen’in zaferle çıkma ihtimali, sadece Fransa’daki Le Pen karşıtlarını değil, üye devletlerin içişlerini kendi meselesi olarak gören Avrupa Birliği’ni de fazlasıyla kaygılandırmakta.
Le Pen’in Avrupa karşıtı olduğu ve hatta “Avrupa Birliği’ni ortadan kaldıralım” konulu bir propaganda da yürüttüğü dikkate alınırsa, Avrupa Birliği’nin Le Pen’den “korkması” için haklı nedenleri olduğu anlaşılabilir bir durum.
Ancak Avrupa Birliği Le Pen korkusunu öyle büyütüp, öyle abarttı ki, Birliğin yürütme organı Avrupa Komisyonu bir skandala imza attı.
Bu skandalın arkasındaki hikâyenin baş aktörü ABD merkezli Uber Tecnologies Inc; Uber bir çevrim içi ulaşım ağı şirketi ve faaliyette bulunduğu ülkelerde ulaşım talep edenlerin akıllı telefonları aracılığıyla kendi taşıtlarını kullanan Uber sürücülerine talep göndermesine imkan sağlıyor. Böylelikle müşteri kendisine en yakın Uber sürücüsü tarafından alınarak, gitmek istediği yere götürülüyor. Uber’in bu uygulaması başka şirketler tarafından örnek alınıp, uygulamaya konulunca ulaştırma literatürüne yeni bir kavram girdi; “Uberification”.
Ancak Avrupa’da bazı hükümetler ve taksi firmaları Uber sisteminin yasallığını sorgulamaya başladı; zira Uber sürücülerinin lisanslı olmaması, araçlarının da yasal ve güvenli olmadığına yönelik iddialar konuyu ulaştırma boyutundan hukuki boyuta taşıdı.
2014 yılının başlarında Uber Paris’te faaliyete geçti. Ancak Fransız Mahkemesi Paris’teki UberPop hizmetlerinin yasa dışı olduğuna karar verdi. Uber 800.000 Avro para cezasına, iki yöneticisi ise 50.000 Avro para cezasına çarptırıldı. Karardan duyduğu memnuniyetsizliği açıkça belirten Uber yetkilileri Fransa’yı Avrupa Birliği hukukuna ihlal etmekle itham etti. Bu sözlü ithamla da yetinmeyerek Fransa’yı Uber’e karşı taksi servislerini haksız yere desteklemek suretiyle Avrupa hukukunu ihlal ettiği gerekçesiyle Avrupa Komisyonu’na şikayet etti. Avrupa Komisyonu Fransa’ya karşı ihlal prosedürünü başlattı.
Ancak bugün Avrupa Komisyonu, önümüzdeki yıl gerçekleştirilecek Fransa cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçlanıncaya kadar Fransa’ya karşı yürütülen ihlal prosedürünün askıya alındığını açıkladı. Avrupa Komisyonu’nun İç Pazar’dan sorumlu Komiseri de bu davanın yürütülmesi için herhangi bir hukuki nedenin olmadığını belirtti. Kararın siyasi gerekçelerle alınmadığını vurgulamak isteyen Komisyon sözcüsü de yaptığı bir açıklama ile Komisyon’un ihlal kararlarını siyasi nedenlerle değil sorunun hukuki boyutunu dikkate alarak aldığını, üstelik ihlal şikayetlerinin değerlendirilmesi için de Komisyon’a kısıtlı bir süre tanınmadığını ifade etti.
Kısaca Avrupa Komisyonu Uber’in Fransa aleyhine yaptığı şikayet üzerine başlattığı ihlal prosedürünü askıya alma nedeninin siyasi olmadığını vurgulama çabasında; ama prosedürünün cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasına kadar askıya alınması meselenin siyasi boyutu olduğunun kanıtı.
Peki Komisyon neden böyle bir karar aldı? Komisyon ihlal prosedürünü tamamlayıp, konuyu Adalet Divanı’na taşısa idi, Divan da Fransa aleyhine karar verse idi, sonuçta Le Pen bu durumu Avrupa karşıtı söylemlerinde kullanacak, Avrupa karşıtı olmasının nedenlerini sıralarken Fransa’nın herhangi bir şirket tarafından nasıl davalı durumuna düşürüldüğünü anlatacaktı. Ayrıca bu durum Le Pen’e sadece Avrupa karşıtlığı açısından değil, küreselleşme karşıtlığı açısından da yararlı olacaktı; zira Le Pen küreselleşme karşıtı ve Uber de küreselleşmenin sembolü olarak görülüyor.
Bu çerçevede Avrupa Komisyonu Le Pen’e koz vermemek, seçimlerde başarılı olursa bu başarının az ya da çok sorumluluğunu üstlenmemek adına Fransa’ya karşı ihlal prosedürünü askıya aldı ve tabi ki siyasi gerekçelerle hareket etmiş oldu.
Dışarıdan bir gözlemci olarak, hukuki açıdan Fransa mı, yoksa Uber mi haklı bilemem; Adalet Divanı’nın kararını öngöremem. Bu konuyu Fransa ve Avrupa Birliği hukukçularına bırakalım. Ancak Avrupa Komisyonu başlattığı bir ihlal prosedürünü, sadece siyasi gerekçeler ile durdurabiliyorsa, Komisyon’un taşıdığı “Avrupa Birliği hukukunun bekçisi” sıfatını taşımayı ne ölçüde hak ediyor olduğu tartışmaya açılmalıdır. Yukarıda Avrupa Komisyonu’nun bir skandala imza attığını belirttim; bu skandal –siyaseten haklı gerekçeleri mutlaka olsa da- Komisyon’un bizzat kendisinin “Avrupa hukukunun bekçisi” olma sıfatının tartışılması gerektiğini göstermiş olmasıdır.