Trump’ın ABD’deki başkanlık seçimlerini kazanması sonrası ve Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Avrupa gündeminin ilk sırasını Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişte olduğu gerçeği aldı. Avrupa’nın aşırı sağı Trump’ın başarısını coşkuyla karşılarken, aşırı sağ karşıtları kendi ülkelerinde -anket sonuçlarından bağımsız olarak- aşırı sağın iktidara gelmesi ihtimali üzerine kafa yormaya başladılar.
Avrupa aşırı sağı denildiğinde homojen bir yapıdan bahsetmiyoruz elbette. Avrupa devletlerinde tüm aşırı sağ partilerin birbirlerinin kopyası olduğunu söylemek zor; bir başka ifade ile Avrupa’daki aşırı sağ partiler birbirlerinden farklılaşıyor.
İdeolojik açıdan Avrupa’da aşırı sağ partiler beş gruba ayrılabilir.
*Neo-Nazi
*Neo-faşist
*Otoriter yabancı düşmanlığı
*Neo-liberal yabancı düşmanlığı
*Neo-liberal popülist
İlk iki grubun siyaset arenasında başarılı olamayacağına işaret eden siyaset bilimciler, son üç gruba dahil partilerin başarılı olduklarına ve olabileceklerine vurgu yapıyorlar.
Siyaset bilimciler tarafından işaret edilen bir diğer husus da Avrupa’da aşırı sağ partilerin ekonomi programlarının da birbirlerinden farklılaşıyor olmaları. Çoğunluğu serbest piyasa ekonomisini benimsiyor olsa da, aralarında sosyalist ekonomik politikaları benimseyenler de bulunuyor.
Ancak bu partilerin temel ortak özelliklerinden en dikkat çekeni “Avrupa karşıtı” olmaları; Avrupa’nın kurumlarına, politikalarına, Avrupa projesine, Avrupa entegrasyon hareketinin derinleşmesine, yani Birlik ile ilintili her şeye karşılar. Ama neden? Avrupa aşırı sağının Avrupa Birliği karşıtı olmalarının kendilerince çok fazla sayıda nedeni olabilir; ancak dışarıdan bir gözlemci olarak belli başlı nedenleri aşağıdaki gibi sıralayabilirim.
*Avrupa aşırı sağı ulusal egemenliği Avrupa Birliği kurumları ile paylaşmak istemiyor. Egemenliklerinin münhasıran devletlerine ait olması gerektiği konusunda hassaslar.
*Avrupa Birliği’nin entegrasyon süreci boyunca artan seyir izleyen yetkilerinden rahatsızlar. Kısaca Brüksel’den yönetilmek istemiyorlar.
*Avrupa entegrasyon hareketinin hedefinin “Avrupa Birleşik Devletleri” olması ve supranasyonel yapının federalizme dönüşmesi ihtimalinden rahatsızlar; devletlerinin birer “federe devlete” dönüşmesini asla kabul etmezler.
*Yaşanan ekonomik sorunların Avrupa Birliği’nin kötü ekonomi yönetiminden kaynaklanmakta olduğunu düşünüyor ve savunuyorlar.
*Ülkelerinde yabancı istemiyorlar; ülkelerinde bulunan ve çalışan yabancılara bu imkanı Birliğin vermekte olduğunu düşünüyorlar.
*Cari bir konu olarak da, ülkelerine sığınmacı kabul etmek istemiyorlar ve Birliğin kendilerine zorla sığınmacı kabul etme yönünde baskı yaptığını düşünüyorlar.
Mevcut tablo bu iken, dün (22 Kasım 2016) İrlanda İşçi Partisi, hiçbir yoruma yer bırakmadan, satır aralarında değil, açıkça ifade etti; “Avrupa’da aşırı sağın yükselişinin nedeni Avrupa Birliği kurumlarıdır”
İrlanda İşçi Partisi lideri ayrıca ekledi; Avrupa Birliği projesi her şeyi kendi ülkelerinin “doğruluğu”, yabancının “korkunçluğu” ile açıklayanlar tarafından tehdit edilmektedir.”
Bu açıklamadan çıkan sonuç, Avrupa’da aşırı sağın “nefret ettiği” Avrupa Birliği tarafından güçlendirilmekte olması. İronik bir durum.
Aslında Avrupa’da aşırı sağın yükselişi tek bir neden ile açıklanamaz. Bu nedenlerden sadece birisi –kimisi için en önemli neden olarak görülebilir- Brüksel’in “yanlış” politikaları olabilir; ama Brüksel’in “yanlış” politikaları Avrupa’da hiçbir olguyu tek başına açıklayamaz.
Avrupa siyasetini takip edenler bilirler ki; Brüksel Avrupa’nın “günah keçisi”dir. Sadece aşırı sağ partiler için değil, sorunlara çözüm üretemeyen tüm Avrupa Birliği siyasileri için.