Soğuk Savaşın sona ermesi, hem ABD tarafından gelen Avrupa’nın kendi savunmasında daha fazla sorumluluk üstlenmesi görüşü hem de Avrupa tarafında ABD’nin savunma şemsiyesini üzerlerinden çekme kaygısı, Avrupa Birliği’ni ortak dış ve güvenlik politikası ile bu politikanın ayrılmaz parçası olarak Avrupa güvenlik ve savunma politikası oluşturmaya yönlendirdi.
Ortak güvenlik ve savunma politikası tamamlanmış değil, hala sürmekte olan bir süreç. Yavaş adımlarla gerçekleşen bu süreç içinde Avrupa Birliği Petersberg görevlerinin ifasında başarılı operasyonlar gerçekleştirdi. Ancak asla kolektif savunma sorumluluğunu NATO’dan ayırmaya kalkışmadı. Kısaca, ayrıntılara fazla girmeden, NATO ve AB arasında zımni bir işbölümü olduğu söylenebilir. Kolektif savunma NATO’nun sorumluluğunda, tali nitelikli askeri ve sivil operasyonlar Avrupa Birliği tarafından üstlenilebilmekte. Bu durumu Transatlantik ilişkilerin güvenlik ve savunma boyutunda hassas bir denge olarak tanımlayabiliriz.
Ancal Lizbon Antlaşmasının onaylanmasını müteakip Avrupa Birliği içinde NATO çerçevesi dışında üyeler arasında güçlü bir askeri yapılanma oluşturma niyet ve arzusu görülmekte. Batı basınını takip edenlerin de gözlemleyeceği üzere, son birkaç aydır konuya dair haberler sayıca arttı. Bu durumum başlıca nedeni Brexit olsa gerek. Avrupa Birliği içinde Transatlantik bağlara en fazla sarılan Birleşik Krallık’ın Birlik’ten ayrılışı, Birliğe üye devletler tarafından Transatlantik bağlar ötesi Birlik ilişkilerini güçlendirmek için bir fırsat gibi algılanmış olabilir.
Ancak şimdi bir başka faktör devreye girdi; ABD’de başkanlık seçimlerini Trump’ın kazanması. Her ne kadar Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Morgherini askeri konularda atılması planlanan adımların ABD’deki başkanlık seçimleri ile bir ilgisi olmadığını belirtmiş ise de, Trump’ın Avrupa’ya ve Avrupa meselelerine ilgisizliği Birlik içinde askeri konularda atılacak adımları tetikleyici bir faktör. Komisyon Başkanı Juncker, Trump’ın Belçika’yı Avrupa’da bir yerlerde bir şehir sandığını hatırlatarak, Trump’ın da Amerikalıların da Avrupa’ya karşı ilgisiz olduklarını, Avrupa’ya ilgisiz bir Trump’ın AB-ABD ilişkileri açısından risk oluşturduğuna işaret etti. Trump seçim kampanyası esnasında Avrupa Birliği’nin dağılacağını da iddia etmişti.
Başkan Trump, aday Trump’dan farklı biri olmazsa, bu tablo ABD-AB ilişkilerinin zor bir sürece girdiğine işaret ediyor olabilir.
Ancak Avrupa Birliği’nin ortak güvenlik ve savunma politikasında Trump’ın Avrupa üzerine söylemlerinden çok NATO üzerine söylemleri daha önemli. Trump NATO’nun ABD’ye maliyetinin bir servet olduğunu iddia ederek, ABD’yi NATO’dan çekebileceğini belirtmişti. Trump NATO’nun deyim yerindeyse “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” anlamına gelen dayanışma kuralını da eleştirmişti.
Trump NATO’yu bir maliyet olarak görüyorsa, Avrupa Birliği’nin üye devletler arasında işbirliğini artırması bir tercih olmaktan çıkarak, bir zorunluluk haline gelecek demektir. Bakalım NATO imkan ve kabiliyetlerine bağımlı olmayan bir Avrupa ordusu ne zaman oluşturulacak?