Galip Munzam (Sol Portal)
Bugün Yunanistan'daki özelleştirmelerden bahsedeceğiz.
Zannediyorum ki burada uzun uzun özelleştirmelerin neden zararlı olduğuna dair bir girizgah yapmanın gereği bulunmuyor. Zira artık özelleştirmelerin sonuçlarının tartışma götürür olduğu 1980'lerde ya da 1990'larda değiliz. O zaman da özelleştirmelere ilkesel olarak karşı durulması gerekiyordu o ayrı ama artık özelleştirmelerin emekçiler lehine savunulamayacağı ve sermaye sınıfının programının değişmez bir parçası olduğu deneylerle sabit.
Yine de özetleyecek olursak: Özelleştirmeler emperyalizme bağımlılığı artırıyor. Emekçiler için gelir kaybı, çalışma koşullarının kötüleşmesi anlamına geliyor. Zaten tanım gereği halkın malının sermayeye aktarılmasını öngören özelleştirmeler, işsizliğin artması ve pahalılık gibi sonuçlardoğuruyor. Özelleştirmelerin bir dizi hukuk ihlalini beraberinde getirdiğini ve ne biçimde yapılırsa yapılsın ('halka' arz ya da blok satış) halk düşmanı bir politika olduğunu biliyoruz. Avrupa çapında yakın zamanlı yapılan çalışmalar da (örneğin Transnational Institute tarafından hazırlanan Şubat 2016 tarihli rapor) özelleştirilen kuruluşların kamuya göre daha verimli hale gelmediğini gösteriyor.
Durum böyleyken Margaret Thatcher ve Alexis Tsipras kırması şu kolajın neden Yunanistan'da sosyal medyada sıkça kullanıldığını biraz daha detaylı anlatmamız gerekiyor.
Margaret Çipras ya da Alexis Thatcher
'THATCHER'DAN DA BETER'
29 Mayıs 2015'te eylem yapan çelik işçileri adına Times muhabiri Anthee Carassava'ya konuşan Panayotis Efthimiyu böyle diyordu. Daha doğrusu tam olarak şunu söylüyordu:
Lanet! Çipras, bu önlemleri ilk uygulamaya başlayan Samaras'tan daha beter. Hatta Margaret Thatcher'dan da beter. En azından o kendi inançlarına göre hareket ediyordu. Çipras bir hain. Dakika başı oradan oraya zıplayıp duran bir sirk cambazı.
Dikiş tutmayan sosyal demokrat "PASOK v.1.0" Genel Başkanı Fofi Gennimata dahi bu partinin yeni sürümü olan SYRIZA ya da başka bir deyişle "PASOK v.2.0" lideri Çipras'tan bahsederken Thatcher göndermesi yapıyordu (24 Mayıs 2016): "Çipras önceleri Chavez şapkası takıyordu şimdiyse Thatcher peruğu…"
Bütün bunların başlıca nedenlerinden biri partinin uyguladığı özelleştirme programı…
Yunanistan Hükümeti, 2011 yılında bir çeşit Düyun-u Umumiye olan Troyka'ya 50 milyar Avroluk bir özelleştirme yapacağı taahhüdünde bulundu. 2011 yılında yani SYRIZA'dan önce… Bu tahhadüt 23 maddelik bir listeyi kapsıyodu ve listede yok yoktu. Havaalanlarından limanlara, elektrik üretim ve dağıtım hatlarından, altyapıya, otellere, demiryollarına, posta teşkilatından toplu taşımacılığa... Ne ararsanız bulabilceğiniz bir listeden bahsediyoruz. Kısacası 2011 yılında hükümet Yunanistan'ı kemiksiz bir şekilde satacağı konusunda emperyalistlerle el sıkıştı. Ancak takvimler 2015'i gösterdiğinde bu plan hala hayata geçmemişti. SYRIZA hükümet oluncaya kadar gelip geçen hükümetler toplamda 3 milyar Avroluk özelleştirme yapılabildi.
Söylemeye gerek var mı bilmiyorum: Özelleştirmelerin hayata geçmemesinde emekçilerin yoğun direnişi en önemli faktördü.
SYRIZA, hükümet olurken özelleştirmeleri kategorik olarak durduracağı sözünü verdi. Hikayenin bundan sonrası tahmin edilebilir ama biz yine de devam edelim.
SYRIZA'nın hükümet olduktan sonra ilk yaptığı işlerden biri kendisinden önce %51'i Çin sermayesine satılması konusunda anlaşmaya varılan Pire Limanı'nın özelleştirmesinin durdurulması oldu.
Bunun o günlerde büyük heyecan yarattığını ve soL'a atılan "menşın"ları anımsamamak elde değil. O dönem yaptığımız değerlendirmeyi tekrarlayacak olursak, bu anlaşmanın askıya alınması SYRIZA'nın özelleştirme karşıtlığı ile değil, amerikancılığı ile alakalıydı. ABD'nin büyük desteğiyle hükümete gelen ve Merkel'e karşı planlarını bu destekle yürütebileceğini düşünen SYRIZA, Çin'e Akdeniz'de geniş olanaklar sağlayacak bu adımı sırtının sıvazlanması karşılığında durdurabileceğinin sinyalini vermek istemişti o kadar. Zaten bu kart da bir süre sonra SYRIZA beklediğini bulamayınca masadan çekildi. Hani masada duran %51'lik kısım vardı, o ne oldu derseniz, SYRIZA Çin'in hatta kendi sahasında dünyanın en büyük sermaye gruplarından biri olan COSCO'ya limanın toplamda %67'lik hissesini 2052 yılına kadar sattı. %16 daha kopmuştu SYRIZA'nın gönlünden… Yapılan anlaşmaya göre Yunanistan, yalnızca %7'lik bir hisseyi elinde tutacak ve hisselerin kalan kısmı "halk"a açılacaktı.
Zaten bunun ardından gelen hamle de söz konusu olanın kategorik bir özelleştirme karşıtlığı olmadığını gözler önüne seriyordu. SYRIZA, fazla direnmeden Troyka ve Merkel karşısında teslim bayrağını çekerken Yunan Hükümeti yalnızca önceki hükümetin planlarına olur vermiyor, hemen o aşamada Selanik, Hanya, Mikonos, Korfu, Rodos, Santorini gibi (Atina'daki Eleftherios Venizelos Havaalanı dışarıda bırakıldığında) Yunanistan'ın en işlek 12 havaalanını Alman sermayesi ağırlıklı Fraport-Slentel Konsorsiyumu'na (Yunan sermayedar Dimitris Kopeluzos da ortak) 1,23 milyar Avro karşılığında pratik olarak 50 yıllığına devrediyordu.
2011'den 2015'e değin diğer burjuva partilerin yapamadığını SYRIZA birkaç ayda yapmayı başarmıştı.
'HEM AĞLARIM HEM GİDERİM'
Çeşitli özelleştirme modelleri var, malum, "yap, işlet, devret" gibi… SYRIZA bambaşka bir model geliştirdi: "Nazlı gelin"... Yani bu parti, tıpkı diğer başlıklarda yaptığı gibi, özelleştirmelerde de "hem ağlarım, hem giderim" dedi…
Hala da belli ölçülerde bu taktiği sürdürüyor.
Çipras'ın seçimler öncesindeki "özelleştirme yapmayacağız" ya da "özelleştirme anlaşmalarımı imzalayacaksam, bana değil Samaras'a oy verin" nutuklarının yerini özelleştirmelerden sorumlu ve sendikacılık geçmişi olan Bakan Hristos Spircis'in kamuoyu önünde "biz değil, bizden öncekiler şey etmiş", "elimizden geleni yaptık ama...", "içimiz kan ağlayarak imzalıyoruz..." açıklamaları aldı. Oysa önceki hükümetlerin taahhütlerini kabul ettiğini beyan eden anlaşmayı imzalayan yine Çipras'ın kendisiydi.
Spircis sık sık bu taahhütlerin kendilerinden önce gelen hükümetler tarafından verildiğini vurguluyor ve SYRIZA'nın enkaz devraldığını söylüyor. Bu açıklamalar karşısında haklı olarak SYRIZA kurmaylarına "hükümet seçime gitmeyi düşünüyor mu?" soruları soruluyor. Bu sorularsa, "seçimler ülke açısından kötü sonuçlar doğurabilir" yanıtı ile karşılanıyor. Sermaye de bu noktalarda SYRIZA'nın yardımına koşuyor ve ne vakit özelleştirme programı tavsamaya yüz tutar, bu programa karşı reaksiyon artarsa, bunun, üretimden kaçan eski günlere geri dönmek anlamına geleceğini, işsizliğin artacağını, sermayenin gideceğini -yani kaçacaklarını- vurgulayan karanlık senaryolarla toplumu tehdit ediyor (Link 1 - Link 2 - Link 3).
Bu esnada SYRIZA sermaye ekseninde dönmeye devam ediyor. Buna en somut örneklerden biri olan Atina'nın eski havaalanı 'Elliniko'nun özelleştirilmesi meselesini geçtiğimiz günlerde soL'da ele almıştık.
Hükümet sık sık kendilerinin ne kadar halktan yana, kısıtlı ve pamuk gibi bir özelleştirme programı uyguladıklarını dile getiriyor. Buna kanıt olarak da önceki hükümetlerin 23 maddelik "dev" listesine karşı kendilerinin elinde sadece 9 maddelik "mini" bir liste olduğunu tekrar edip duruyor. Fiyatların "makul olduğunu" da (!) vurgulayan hükümet, o uzun listenin bir türlü hayata geçmediğini ve hayata geçeceği yönündeki taahhüdü emperyalistlere kendilerinin tekrar verdiğini halktan gizlemeye çalışıyor.
Hükümetin pek övdüğü 'mini' özelleştirme listesi şöyle:
- Bölgesel Havaalanları
- Eski Atina Havaalanı 'Elliniko'
- Asteras Oteli, Vulyagmenis
- Afandu Sahili, Rodos
- Ulusal Doğalgaz Şirketi
- Pire Limanı
- Selanik Limanı
- Devlet demiryolları
- Atina El. Venizelos Uluslararası Havaalanı
Özelleştirme idaresine devredilen yani satılığa çıkan Afandu Sahili, Rodos
Bu listenin bir bölümü çoktan satıldı daha önce de söylediğimiz gibi. Ancak anamadıklarımız da var. İtalyan Ferrovie Dello Stato Italiane'ye 45 milyon Avro'ya blok halinde satılan TrainOSE yani devlet demiryolları işletmesi gibi...
Ancak SYRIZA'nın marifetleri bununla da bitmiyor. Zira bu "mini" listeyi gösterip duran SYRIZA, bir yandan başka alanlarda da özelleştirmelerin gazına basıyor. Ne demek istediğimizi daha iyi anlatmak için şu hayati örnek yeterli olacaktır.
SYRIZA, Yunanistan'da özelleştirilmesine tabu gözüyle bakılan ve daha önceki denemeler büyük reaksiyonla karşılanan toplu taşımacılık, elektrik ve suya da göz dikmiş durumda. (2014 Mayıs ayında Selanik'te yapılan ve suyun özelleştirilip özelleştirilmemesini oylamaya sunan referandum %98'lik (215 bin oy) bir hayır ile sonuçlanmıştı.)
Mayıs ayında meclise gelen torba yasa ile pek çok kuruluşun Özelleştirme İdaresi Fonu'na (ΤΑİPED) yoğun protestolara karşı yasalaştı. Hem de ne yasalaşma!
Memorandum önlemleri, Atina Su ve Kanalizasyon İşletmesi'nin (SKİ) %11'inin, Selanik SKİ'nin %23'ünün ve Elektrik Kurumu'nun %17'sinin özelleştirmesini öngörürken, SYRIZA hızını alamayayak ASKİ'nin %34'ünü, SeSKİ'nin %74'ünü, EK'in ise %24'ünü özelleştirme kapsamına aldı.
Bütün bunlara büyük bir gürültü eşlik ediyor. SYRIZA içindeki sözüm ona tepişme toz kaldırıp duruyor...
SYRIZA, bu başlıkta da çift-dillilik oyununu sürdürüyor. Bir bakan kesinlikle satamayız diyor, bir belediye başkanı sattırmam diyor, öteki çıkıyor satacağız ama içimiz kan ağlıyor diyor… Kalkan toz içinde ve burada detaylarına giremediğimiz ancak AKP'yi kıskandıracak ayak oyunları ile meclisten torba yasalar geçiyor. Ekonomi Bakanı Stathakis gibileriyle kimi yalpalamalar olsa da %100 özelleştirme taraftarı olduklarını söylemekten geri durmuyor.
Peki, işçi sınıfının "Thatcher'dan beter" dediği Çipras ne yapıyor? Bu konularda ne düşünüyor?
'BEN BİR REALİSTİM'
Çipras'ın Batı basınına Eylül ayında verdiği iki röportaj meseleyi açıklığa kavuşturacaktır diye düşünüyorum.
8 Eylül tarihli Le Monde röportajından başlayalım. Bu röportajda Çipras kendi çizgisini şöyle tanımlıyor:
"Ben bir realistim. Koşullar neoliberal politikalara karşı çıkanlar için pek de uygun değil. Ancak kuralları değiştiremiyorsak, ekonomik büyümeyi ve işsizlikle etkili mücadeleyi sağlayacak önlemleri artırmak gibi kimi istisnai adımlar attırabilmeliyiz..."
Sermayeye kazanla verip halkın önüne kırıntı atılmasının atlanmamasını savunan realist Çipras, Le Monde muhabirleri Adea Guillot ve Alain Salles'in "Kemer sıkma önlemlerine karşı çetin bir kampanya yürüttükten sonra, netice itibariyle özelleştirmeler yaptınız, emekli aylıklarını düşürdünüz, vergileri yükselttiniz: Artık sosyal demokrat mı oldunuz?" şeklindeki sorusunu şöyle yanıtlıyor:
"Öyle değil. Fakat Avrupa Konseyi'nde sağın liderleriyle mukayese edilince sosyal demokrat liderlere daha yakınım. Biz AB'nin neoliberal hoşgörüsüzlük duvarına toslayan alternatif bir politika önerdik. Ve duvara tosladığımız noktada acı veren bir tavizde bulunmak zorunda kaldık ve halkımıza gittik. Bizi yeniden hükümet olarak seçtiler."
"2015 Referandum'undan pişman mısınız" sorusuna verilen yanıt ise göz yaşartan cinsten:
"Bugün bu makamda oturuyorsam, bu o referandum sayesinde!"
Diğer röportaj Çipras'ın Wall Street Journal'dan Nektaria Stamuli'ye verdiği röportaj. Büyük kısmı mülteci sorunuyla ilgili olan röportajın bizi ilgilendiren kısmı şu şekilde:
WSJ: Yunanistan'ın yatırıma olan ihtiyacından söz ettiniz ancak aynı zamanda partinizde hakim olan bir çift-dillilik mevcut. Pek çok bakan buna karşı olduğunu söylüyor. Bunun yatırımcıların aklını karıştırdığını düşünmüyor musunuz?
Çipras: Μühim olan alınan sonuçlardır, söylenen sözler değil. Yatırımcı camiası hükümetimiz açısından son derece olumlu olan sonuçları görmeli. Yıllardır tıkanıp kalmış özelleştirmeleri hayata geçirdik. Yakında daha çoğunu da yapacağız. Yani çok ilerleme katettiğimizi düşünüyorum. Elbette daha fazlası yapmalıyız. Bazı durumlarda kendi içimizdeki iletişimi artırmaya ihtiyacımız var fakat sanmıyorum ki bu gerçek bir sorun teşkil etsin.
http://haber.sol.org.tr/dunya/syrizadan-satilik-yunanistan-alexisin-kravati-margaretin-perugu-171875
http://haber.sol.org.tr/dunya/syrizadan-satilik-yu