Bodrum ve Datça’da plajlarımızda Yunanistan Sahil Güvenlik botları
Vatandaşlarımız tarafından görülüp görüntülendiği, sosyal medya üzerinden kamuoyuna yansıtıldığı ve Anadolu Ajansı tarafından da haber yapıldığı üzere, Yunanistan’ın Sahil Güvenlik unsurları 20 ve 24 Eylül 2024 günlerinde karasularımızı, Bodrum’da ve Datça’da meskûn mahallerin önüne kadar kıyılarımıza yaklaşmak suretiyle, pervasızca ihlâl ettiler.
Bodrum’daki ilk ihlâl olayında Yunan Sahil Güvenlik unsurlarının kıyıya kadar kovaladığı bir lâstik botun karaya çekildiği ve içinden şahsın ormanlık alana kaçtığı görüldü.
T.C. İçişleri Bakanlığı Sahil Güvenlik Komutanlığı 20 Eylül günü yaptığı açıklamada, diğer hususlar meyanında, “ormanlık alana kaçan ve göçmen kaçakçısı olduğu değerlendirilen şahsı bulmak maksadıyla başlatılan arama çalışmalarına devam edildiğini” bildirdi.
Ormanlık alana kaçan şahsın yakalanıp yakalanmadığına, kimliğine, vesaireye dair aradan geçen bir buçuk aya yakın zaman zarfında yazılı ve görüntülü basında herhangi bir açıklamaya tesadüf etmedim.
24 Eylül günü sosyal medyaya yansıyan bir başka karasularımızın ihlâli olayında da Yunanistan’a ait sahil güvenlik teknesi Datça’nın bir koyunda karaya yanaşmış, tekneden inen maskeli bir kişi karada bulunan Zodyak botu denize çekmiş ve bu bot, Yunanistan sahil güvenlik unsurunun nezaretinde Yunanistan’ın Simi adasına doğru koydan uzaklaşmıştır.
İhlâllere ilişkin tahkikat sonucu açıklandı mı?
20 Eylül’de Bodrum’da bottan çıkıp ormanlık alana kaçan şahıs yakalandı mı? Bu şahıs Türkiye için zararlı bir kişi, Yunanistan’a daha önce sığınmış bir terörist veya sabotajcı, vesaire olamaz mı?
24 Eylül’de Datça’daki karasuyu ihlâlinde de, toprağımızda duran ve Yunan Sahil Güvenlik unsuru tarafından denize çekilip karasularımızın dışına doğru götürülen bot kime ait bir bottur? Meselâ, içinde Türkiye ile ilgili mahrem bir bilgi ihtiva eden belge veya antik eser, vesaire, olamaz mı? Bu botu Yunan sahil Güvenlik unsuru neden götürmüş olabilir?
Acaba Yunanistan’ın bu açık ve cüretkâr ihlâlleri pervasızca gerçekleştirmesinin Türkiye’nin sahil güvenlik tedbirlerinin ve reaksiyon imkân ve kabiliyetinin derecesini ölçme amacı olamaz mı?
Bütün bu hususlar araştırılıp kamuoyuna bir açıklama yapılmış mıdır?
İhlâller üzerinde fazla durulmadı
Türkiye’nin dış konularda Filistin, İsrail ve Orta Doğu, Tevrat kaynaklı Türkiye’ye yönelik tehdit, iç konularda hayat pahalılığı, yeni Anayasa girişimleri, kadın cinayetleri ve kadına şiddet olayları, Narin’in katli, Yenidoğan bebek çetesinin sebep olduğu bebek ölümleri, TUSAŞ’ı hedef alan hain PKK terör saldırısı, teröristbaşına yapılan çağrı gibi yoğun ve hareketli gündemi içinde, maalesef, bu akıl almaz ihlâller, bu önemli güvenlik konuları üzerinde fazla durulamadı.
Hem deniz hem kara hudutlarımız ihlâl edildi
Bu ihlâller, cereyan tarzı bakımından sadece karasuyu ihlâli mahiyetinde kalmadı. Bodrum sahilinde bir kişinin karaya çıkıp ormanlık alana doğru kaçmasıyla ve Yunan sahil güvenlik botundan inen maskeli kişinin Datça sahilinde karada duran bir botu almak için Datça’da karaya çıkmasıyla kara hududumuz da ihlâl edilmiş oldu.
Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın Açıklamaları
Çatısı altında yıllarca hizmet verdiğim Dışişleri Bakanlığımızdaki görevlerim sırasında da böyle bir pervasız ihlâl hadisesinin yaşandığını hatırlamıyorum. Yaşanan ihlâlleri de Dışişleri Bakanlığı olarak aynı gün protesto eder ve kamuoyumuza açıklardık.
20 Eylül Bodrum ihlâlinden sonra İçişleri Bakanlığı Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın yaptığı açıklama olay hakkında bir bilgi notu mahiyetindedir.
İçişleri Bakanımızın görüşmesi
İçişleri Bakanlığı Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın 23 Eylül günkü Açıklamasında da “İçişleri Bakanımızın Yunanistan Denizcilik ve Ada Politikaları Bakanı ile telefonla görüştüğü, Yunan Sahil Güvenlik botlarının karasularımızı ihlal etmesinden duyulan rahatsızlığı ifade ettiği ve iyi komşuluk ilişkilerinin korunması için bu tür ihlallerin kabul edilemeyeceğini vurguladığı” ifade edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığımızın Açıklaması sonra geldi
Dışişleri Bakanlığımızdan ihlâl olaylarının vukubulduğu 20 ve 24 Eylül günlerinde herhangi bir açıklama gelmemiştir.
Medyada okuduğuma göre Dışişleri bakanlığımız 26 Eylül günü bir yazılı açıklama yapmış ve “Ankara'nın tepkisinin her düzeyde ve en güçlü şekilde Atina'ya iletildiğini; bu tip hadiselerde izlenen diplomatik prosedürün belli olduğunu ve senelerdir harfiyen yerine getirildiğini” belirtmiş.
Erdoğan 24 Eylül’de Mitsotakis’e “iyi komşuluk” mesajı verdi
Yunanistan’ın karasularımızı ihlâli olaylarının yaşandığı günlerde Sayın Cumhurbaşkanı New York’ta Yunanistan Başbakanı’nı kabul ederek görüştü.
İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan muhatabına, diğer hususlara meyanında, “Türkiye ile Yunanistan’ın iyi komşuluk esası ekseninde geleceğe emin adımlarla ilerleyebileceğini, iki ülke arasındaki diyaloğun güçlendirilmesinin ve Atina Bildirgesi’nin lafzı ve ruhu doğrultusunda hareket etmenin iki ülkeye de kazandıracağını” ifade etmiş.
İletişim Başkanlığı’nın bu açıklamasında Sayın Cumhurbaşkanı’nın Yunanistan’ın karasularımızı ihlâl konusunu ele aldığına dair bir ifade yer almamıştır. Aksine Cumhurbaşkanı’nın muhatabına “Türkiye ile Yunanistan’ın iyi komşuluk esası ekseninde geleceğe emin adımlarla ilerleyebileceğini” vurguladığı belirtiliyor.
Mitsotakis: “Ege’de bazı malûm sıkıntıları çözeceğim”
Öte Yandan, 28 Eylül tarihli Hürriyet gazetesindeki habere göre New York’tan döndükten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan Cuma namazını eda için gittiği camiden çıkarken gazetecilere New York’ta Yunanistan Başbakanı ile görüşmesi hakkında bilgi vermiş ve bu meyanda muhtemelen önümüzdeki yılın başında iki ülke arasında yüksek düzeyli Stratejik Konsey toplantısının yapılacağı söylemiş ve “Ege’de yaşanan bazı malûm sıkıntıları ve bu konuları da Sayın Başbakan masaya yatıracağını ve bu sorunu da çözeceğini bizlere ifade etti” demiştir.
Ege’deki sorunları Türkiye dillendirmez oldu
“Ege’de yaşanan bazı malûm sıkıntılar” sözü ile Bodrum ve Datça’daki ihlâller mi kastediliyor, belli değil. Aslında Ege’de Yunanistan’ın politikalarından, Antlaşmalara aykırı tutumundan kaynaklanan o kadar çok “malûm” sıkıntı var ki, onlar sözde “yumuşama” atmosferi içinde Türkiye tarafından bu dönemde görmezden geliniyor, dillendirilmiyor.
Yumuşama karşılıklı atılan adımlarla gerçekleştirilmelidir.
Türkiye ile Yunanistan arasında iki yıla yakın zamandır sözü edilen “yumuşamanın”, 6 Şubat 2023’teki büyük deprem felâketinden sonra Türkiye’nin atığı tek taraflı adımlarla gerçekleştiğini Yunanistan’ın üst düzey yetkililerinin memnuniyet ifade eden demeçlerinden anlıyoruz.
Yunan tarafının demeçleri üzerinde ayrıntılarıyla bir başka yazımda duracağım.
Herhangi bir iki devlet arasında süregelen gerginliklerin gerçek anlamında giderilmesi sürecinden söz edilebilmesi için tansiyon düşürücü adımların dengeli biçimde karşılıklı olarak atılıyor olması lâzımdır. Şayet gerçek böyle değilse ortada “yumuşama” süreci değil, başka bir şey var demektir!